Baston yüzyıllar boyunca görme engelliler tarafından kullanılmış olan bir araç. Ancak, bizim bugün bildiğimiz baston, kaza sonucu gözlerini kaybetmiş olan James Biggs adlı İngiliz fotoğrafçı tarafından 1921 yılında geliştirilmiş bulunuyor. Kendisini motorlu taşıtlardan korumak isteyen James Biggs, sürücülerin görebilmesi için bastonunu beyaza boyamaya karar veriyor. Ancak beyaz baston 1931 yılına kadar topluma mâl olan yaygın bir uygulama haline gelemiyor.
Lions Kulüp’ün bazı üyeleri 1930 yılında siyah bastonun sürücüler tarafından görünemediği için beyaza boyanmasına karar veriyorlar. Şubat 1931’de Fransa’da Guilly D’herbemont adlı bir kişi görme engellilerin de katıldığı Ulusal Baston Hareketi adlı bir kampanya başlatıyor. Aynı kampanya Rotary Kulüp tarafından İngiltere’de de başlatılıyor. Yine 1931’de, Uluslararası Lions Kulübü ABD’de görme engelliler arasında beyaz baston kullanımını yaygınlaştırmak amacıyla ulusal bir programı devreye sokuyor. Aynı yıl, ABD’de görme engellilerin bastonla güven içinde seyahat hakkını öngören ilk yasal düzenleme yapılıyor.
6 Ekim 1964 yılında da ABD Kongresi ve Senatosu’nun 753 sayılı ortak kararıyla Devlet Başkanı’na her yılın 15 Ekim gününü Beyaz Baston Güvenlik Günü olarak ilân etmesi konusunda yetki veriliyor.
İşte o günden beri, 15 Ekim dünyada Beyaz Baston Günü olarak anılıyor. Her yıl bu tarihte, bütün dünyada görme engellilerin karşılaştıkları zorlukları anımsatmak ve beyaz bastonun bir görme engelli için ne denli önemli olduğunu anlatmak için çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Örneğin, Boğaziçi Üniversitesi’ nde beş yıldan beri engelleri kaldırmak adına “Beyaz Baston Festivali” yapılıyor.
Beyaz baston bir görme engelli için bağımsızlık ve güvenlik sembolü, her koşulda ona rehberlik eden bir arkadaş. Baston kullanmaya küçük yaşlarda başlamanın onu benimseme yönünden çok büyük bir önemi var. Kendi başına gezme becerisi kazanan görme engellilerde motor beceriler daha çabuk gelişiyor, vücut organları daha sağlıklı oluyor, kendine güven duygusu oluşuyor ve bu kişiler sosyal etkinliklere daha fazla katılıyorlar.
Bastonun işlevi, kullanıcısının önündeki zemine dokunmasını ve yolu üstündeki iniş çıkışları ile fark etmesini sağlamak. Zeminin pürüzlü olup olmadığı ve hatta su birikintileri bile baston yardımıyla fark edilebiliyor. Bu niteliğiyle beyaz bastonu körlerin yere dokunan uzatılmış parmakları gibi düşünmek mümkün. Beyaz baston düzgün zeminde sola sağa kaydırılarak, pürüzlü zeminde ise yerden kaldırılıp sağa sola dokundurularak kullanılıyor. Beyaz baston kullanıcısının boyuna göre çeşitli uzunluklarda üretiliyor. Kısa bastonu taşımak daha kolay olmakla birlikte son yıllarda hâkim görüş yerden çeneye kadar gelen uzun bastonların daha fazla güvenlik sağladığı yönünde.
Engellerimizi aşmamızı kolaylaştıran bu gibi araçlar, aslında, bizim önde gelen yardımcılarımız. Bunu hiç unutmamalı ve unutturmamalıyız.
Türkiye Kas Hastalıkları Derneği 1978 yılında Prof. Dr. Coşkun Özdemir’in öncülüğünde kuruldu ve hâlâ onun yönetiminde hizmet vermeye devam ediyor. Yani, Coşkun Hoca yıllardan beri kas hastalarının hayatlarına dokunuyor ve dokunduğu hayatları güzelleştirmek için çalışıyor.
Bir başka yazıda Prof. Özdemir’in özgeçmişinden detaylı olarak söz edeceğim sizlere. Bugün için ise, sevgili hocamdan kendisinin “Yaşlılık ve Hastalıkları” başlıklı makalesini sizlerle paylaşmak üzere izin aldım. Buyurun birlikte okuyalım:
“Yaşlılık ve Hastalıkları
Gelişmiş ülkelerde yaşlıların sayısı ve genel nüfusa oranı artıyor. Yaşam beklentisinin artışı kuşkusuz ülkemizde de yaşanmakta. Bu nedenle yaşlılık ve hastalıkları sağlık açısından, sosyal yardım açısından önem kazanıyor…
Obezite, genel olarak, bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye oranla aşırı artması ve vücut ağırlığı-boy uzunluğu dengesinin bozulması anlamına geliyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ise obeziteyi, vücutta sağlığı bozacak ölçüde –aşırı- yağ birikmesi olarak tanımlıyor. Bu rahatsızlık, günümüzde, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en önemli sağlık sorunları arasında yer alıyor.
Hepimizin bildiği gibi beslenme; yaşam için anne karnında başlayan ve ölüme dek devam eden vazgeçilmez bir ihtiyaç. İnsanın büyümesi, gelişmesi, sağlıklı ve üretken olarak uzun süre yaşaması, gerekli besin öğelerini yeterli ve dengeli miktarda alıp vücutta kullanabilmesine bağlı. Karın doyurmak, açlığı bastırmak, canının çektiği şeyleri yemek veya içmek anlamına gelmiyor. Sağlıklı bir yaşam sürdürmek için alınan enerjiyle harcanan enerjinin dengede tutulması gerekiyor.
Yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının % 15-18’ini, kadınlarda ise % 20-25’ini yağ dokusu oluşturuyor. Bu oranın erkeklerde % 25’in, kadınlarda ise % 30’un üstüne çıkması obeziteye neden oluyor. Yani, alınan günlük enerjinin harcanan enerjiden fazla olması durumunda, harcanamayan enerji vücutta yağ olarak depolanıyor ve obezite yol açıyor.
Obezitenin hesaplanmasında boy ve kilo değeri üzerinden yapılan Vücut Kitle İndeksi (VKİ) – Body Mass Index (BMI) oranları kullanılıyor. Vücut kitle indeksi kilogram olarak ağırlığın metre cinsinden boy uzunluğunun karesine bölünmesiyle elde ediliyor. Vücut kitle indeksi (beden kitle indeksi) hesaplama değeri 30’un üzerinde olan kişi obez, 40’ın üzerinde olan kişi ise morbid obez olarak kabul ediliyor.
Düzensiz ve dengesiz beslenme, fast food tarzı yiyecek tüketimi ve spor yapmamak kilo almaya ve bazı hayati organların da yağlanmasına sebep oluyor. Uzun açlık sonrası kontrolsüz yemek yemek, karbonhidrat içerikli yiyecekleri ve şekerli içecekleri çok tüketmek obeziteye neden olan beslenme hatalarından bazıları. Anne ve babanın her ikisi birden kilolu ise obezite görülme ihtimali % 80. Ayrıca; şeker hastalığı, tiroit bezi hastalıkları, böbrek üstü hastalıkları gibi bazı hormonal sebepler obezite nedenleri arasında yer alabiliyor. Yağlanmanın önüne geçmek için çocukluk çağından başlayarak sağlıklı beslenme düzeni ve hareketli yaşam tarzının benimsenmesi gerekiyor.
Obezite dünyada özellikle gelişmiş ülkelerin en önemli sağlık sorunlarından biri. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada 1,9 milyar kişi fazla kilolu ve bunların 600 milyonu da obez.
Türkiye’de de durum çok farklı değil: Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2015 yılı Vücut Kitle indeksi Araştırması’na göre; ülkemizde her 100 kişiden 20’si yani her beş kişiden biri fazla kilolu, diğer bir deyişle obez. Türkiye’de obezite 2008 yılında yapılan araştırmaya kıyasla % 31,1 oranında artmış durumda. Obezite oranları erkeklerde % 15,3, kadınlarda ise % 24,5.
Engelsiz Erişim Derneği ile bütünleşmiş olan Beyaz Baston ve Erişilebilirlik Festivali‘nin beşincisi gerçekleştiriliyor bu yıl. Festival stantları 12–13 Ekim 2018 tarihlerinde Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs Yerleşkesinde görücüye çıkacak.
Engelsiz Erişim Derneği Üyeleri, içeriğini her yıl daha da zenginleştirdikleri festivalde misafirlerine vazgeçilmez, erişilebilir, keyifli ve farklı deneyimler yaşatmak için yoğun bir enerji ile çalıştıklarını söylüyorlar. “Erişebiliyorsam eşit hayat, Al eline bastonu bağımsızlığı tat” temalı festivalde bizleri neler mi bekliyor? Öncelikle:
stantları aracılığıyla hayatın küçük dokunuşlarla nasıl da herkes için erişilebilir olabildiğine tanıklık edilecek. Bu stantlar festivalde her zaman yer alan ancak her yıl biraz daha geliştirilip yenilenen stantlar. Örneğin; Engelsiz Erişim, GETEM ve EEEH Dergi stantları bu yıl birlikte açılacak. Ayrıca, yemek ve müzik stantlarında sürprizler olacağı da yine festival yöneticileri tarafından söylenenler arasında yer alıyor.
Festivalde, Evde Tamir İşleri Stadı’na da hak ettiği yer verilmiş olacak. Adem Vural, sürpriz bir görme engelli marangoz konuğu ile evde tamir işlerimizde çok işe yarayacak olan çeşitli ip uçlarını konuklarla paylaşacak.
Festivalde bu yıl, geçtiğimiz yıl yer alan misafir stantların yanı sıra başka misafir stantlar da olacak. Rehber Köpekler Derneği, engelli oyuncaklar üreten Serpil Acar, Matematik Standı ile Hale Uçuş, El Yordamı Sergisi ile Olcay Aşçı ve Funda Altın, Erişilebilir Haritalar Standı ile Sözer Vurgun, Üç Boyutlu Yazdırılabilir Eserler Müzesi (3B YEM) ile Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nden Hıdır Karaduman ve ekibi, festivali renklendirecek kişiler olarak adlandırılıyorlar.
Festivalde bir de Beyaz Baston Öykü Yarışması yapılacak. Festival yöneticileri, bağımsızlıklarının simgesi olan yol arkadaşları ve dostları Beyaz Baston’ u taçlandırmak isteyenleri yarışmaya katılmaya davet ediyorlar.
Ben de 12 ya da 13 Ekim günü bu festivale konuk olmaya çalışacağım.
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Renkli Kampüs; katılımcılarının yarısı fiziksel engelli gençlerden oluşan, çeşitlilikten ve farklılıklardan güç alan, ezber bozan bir gençlik programı. Ya da birbirinden farklı ama birbirini tamamlayan Beş Kadın’ın “hayallerinin yolculuğunun” adı…
Bu Beş Kadın başka bir dünyanın mümkün olduğunu göstermeyi amaçlıyorlar. ‘Dünyayı değiştirmek için önce dünyanı değiştir’ demişler ve üniversiteli gençlerin yer aldığı bir sorumlu liderlik ve farkındalık programı olan Renkli Kampüs’ü tasarlamışlar. Arzu Güneşli, İdil Ander Dede, Kristina Steinbüchel, Pınar Gökpınar ve Suna Özpar adlı bu olağanüstü kadınlar farklı şirketlerde ve farklı sektörlerde çalışıyorlar.
Arzu, Boyner’de Kurumsal Gelişim ve Yatırım Direktörü olarak görev yapıyor. İdil’in, sürdürülebilirlik üzerine danışmanlık veren “Köprü Danışmanlık” adlı bir şirketi, Kristina’nın da “The Big House” adlı bir mimarlık şirketi var. Pınar, BP’de Finansman Muhasebe ve Raporlama Müdürü. Suna da, insan kaynakları konusunda danışmanlık veriyor. Beşli’nin yolları Ortak İdealler Derneği’nce yöneticilere yönelik olarak düzenlenen “Yetkinin Ötesinde Liderlik” programı ile kesişmiş.
Bu beş kadın, tanışmalarının akabinde, engelli ve engelsiz üniversite öğrencisi gençlere yönelik fırsat eşitliğini hedefleyen, farklı düşünmeyi destekleyen, gençleri sivil toplumda aktifleşme konusunda motive eden bir liderlik programı oluşturmaya karar vermişler. Bu fikri projenin paydaşları olarak gördükleri üniversitelerdeki engelsiz kampüs koordinatörlerine, farklı kurumlardaki insan kaynakları yöneticilerine, benzer konularda çalışan çevrelerindeki bilgi sahibi uzmanlara danışmışlar. 2012 yılının başından 2015 yılının başına kadar süren hazırlık sürecinin ardından, ilk dönemlerini 21 Şubat 2015’te 17 değişik üniversiteden 33 katılımcı ile başlatmışlar.
İstanbul'daki üniversitelerde okuyan engelli ve engelsiz gençlerin 3 ay boyunca Cumartesi günleri yarım gün katıldıkları, iş dünyasından, STK'lardan konuşmacıların gençlere liderlik deneyimlerini, başarılarını/başarısızlıklarını aktardıkları 9 modülden oluşan bu program, gençleri kendi kabuklarını kırıp 1 adım daha atarak "sorumlu liderlik" yapmaya teşvik ediyor.
Katılımcılar, her dönem için, farklı üniversitelerden engelli-engelsiz, kadın-erkek, farklı bölümler ve farklı sınıflar dengesi gözetilerek seçiliyorlar. Şirketlerin IK yöneticileri ile gerçekleştirilen kariyer günlerinde ise gençlere staj ve kariyer yapma imkânı tanınıyor.
Türkiye Kas Hastalıkları Derneği, ülkemizde yaşayan kas hastalarının daha kaliteli yaşamaları için gerekli koşulları sağlamak üzere, 1978 yılında Prof. Dr. Coşkun Özdemir’in öncülüğünde kurulmuş bulunuyor. Dernek, kurulduğu günden bu yana kas hastalarına ve topluma rehber olmak, çözüm önerileri geliştirerek uygulanmasını sağlamak amacıyla sürdürüyor çalışmalarını. Vizyonunda kas hastalığı ile yaşayan bireylerin sağlıklı bireyler ile aynı standartlarda yaşayabileceği bir Türkiye var.
Türkiye Kas Hastalıkları Derneği misyonunu
- Uluslararası engelli hakları doğrultusunda kas hastalarının sosyal yaşama tam ve etkin katılımını sağlamak,
- Kas hastalarını doğru bir şekilde bilgilendirmek ve yönlendirmek, fiziksel, sosyal ve ruhsal olarak mümkün olan en iyi duruma getirmek,
- Neromüsküler hastalıkların nedenlerine ve tedavilerine yönelik araştırmaları bilimin ve etik kuralların rehberliğinde desteklemek,
- Toplumu neromüsküler hastalıklar konusunda bilgilendirmek,
- Kas hastalarının yaşam kalitesini yükseltecek çalışmalar yapmak
olarak belirlemiş bulunuyor.
İŞKUR’un Türkiye genelinde uyguladığı, büyük ilgiyle karşılanan Toplum Yararına Programlar (TYP) projesi devam ediyor. Bu programlarla işsizliğin yoğun olduğu dönemlerde veya yerlerde, özellikle istihdamında zorluk çekilen işsizlerin çalışma alışkanlık ve disiplininden uzaklaşmaları engellenmeye çalışılıyor.
Toplum Yararına Programlar;
alanlarında uygulanıyor.
TYP uygulama süresi, her bir program için en fazla 9 ay; haftalık çalışma süresi ise en fazla 45 saat.
“Güvenli Okul, Güvenli Gelecek” Projesini hayata geçirmek üzere Milli Eğitim Bakanlığı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı arasında bir işbirliği protokolü imzalanacak. Protokol gereğince Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okulların temizlik, bakım ve onarımı için Toplum Yararına Programlar (TYP) kapsamındaki 60,000 kişilik ödemeyi İŞKUR kanalıyla İl Müdürlükleri’ne aktaracak.
Ayrıca okullarda yine TYP üzerinden görevlendirilecek yaklaşık 20,000 Güvenli Eğitim Koordinasyon Görevlisi; okul yönetimleri ve okul aile birlikleri aracılığıyla gelişmeleri takip edecek ve olası sorunlar karşısında gereken tedbirlerin hızla alınmasını sağlayacak. Böylece toplamda 80,000 kişi TYP’ den yararlanmış olacak.
TYP’ ye ilişkin başvurular İŞKUR üzerinden alınırken, program okulların açılmasıyla başlayacak ve eğitim öğretim yılı süresince devam edecek. Okullarda TYP kapsamında görev alacak katılımcılara her ay asgari ücret tutarında ödeme yapılacak.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk “Yürütülen çalışmalar ile çocuklarımızın ve gençlerimizin daha sağlıklı ve güvenli bir ortamda eğitim almasının kaliteli eğitimin olmazsa olmaz bir parçası olduğunun bilinciyle, hem ailelerin gözünün arkada kalmaması hem de evlâtlarımızın sağlığa uygun şartlarda eğitim alması için Milli Eğitim ve İçişleri Bakanlıkları ile beraber önemli bir adım atıyoruz.” diyor.
Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi, kısaca TANAP, Hazar Denizi’ndeki sahalarda üretilen doğal gazın öncelikle Türkiye’ye, ardından Avrupa’ya taşınmasını hedefleyen büyük bir altyapı projesi. TANAP, Güney Kafkasya Boru Hattı (SCP) ve Trans Adriyatik Boru Hattı (TAP) ile birleşerek Güney Doğal Gaz Koridoru’nu oluşturuyor. Yani yaşadığımız coğrafyanın ve komşularımızın enerji ihtiyaçlarının karşılanmasında önemli bir rolü var.
Sanırım okuyanlarınız hatırlayacaktır; bu konudan 16 Şubat 2018 tarihinde yayımlanan köşe yazımda söz etmiştim. Yine aynı yazıda, TANAP’ın Sosyal ve Çevresel Yatırım Programları kapsamında fon sağladığı altı projeden birinin Tohum Otizm Vakfı tarafından yürütülen “Eğitime Uzanan Yol” projesi olduğunu da söylemiştim.
“Eğitime Uzanan Yol” projesinin amacı; özel eğitim uygulama merkezleri, özel eğitim sınıfları ve kaynaştırmada öğrenim gören otizmli çocukların nitelikli özel eğitim hizmetlerine kavuşmalarının sağlanması. 2017–2019 yılları arasında bu proje ile öncelikle, Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı güzergâhı üzerinde yer alan 11 ilde toplam 33 özel eğitim sınıfının eğitim materyalleri ile donanımı hedeflenmiş durumda.
Otizm konusunda öğretmenlere ve ailelere yönelik eğitim programları geliştirilerek eğitim atölyeleri düzenlenmesi; bölge halkına, yerel karar alıcılara yönelik farkındalık seminerleri verilmesi de “Eğitime Uzanan Yol” projesi kapsamında yer alıyor. Tohum Otizm Vakfı, işte bu kapsamda, Büyük Erzincan Oteli’nde 10 Eylül tarihinde düzenlenecek Aile ve Farkındalık Semineri, 11-12-13-14 Eylül tarihlerinde gerçekleştirilecek öğretmen seminerleri ile Erzincanlılarla buluşacak ve otizm konusunda eğitim verecek.
Tohum Otizm Vakfı Genel Müdürü Betül Selcen Özer; “Eğitime Uzanan Yol” projesi ile özel eğitim uygulama merkezleri, özel eğitim sınıfları ve kaynaştırmada öğrenim gören otizmli çocukların nitelikli özel eğitim hizmetlerine kavuşmalarını hedeflediklerini söylüyor. Mayıs ayı itibariyle 11 ilde toplam 33 özel eğitim sınıfına Milli Eğitim Bakanlığı standartlarına uygun şekilde eğitim materyalleri dağıtıldığını, gerçekleştirilecek uygulamalı eğitimlerle öğretmenlerin otizm konusundaki bilgi ve beceri düzeylerinde artış sağlanacağına inandıklarını ifade ediyor. Betül Selcen Özer, Projenin otizm alanında çalışan uzmanlara yol gösterici olurken, otizmli çocuklar ve ailelerinin de projeden nihai faydalanıcı olarak yararlanacaklarını söylüyor.
Ben ülkemizde en büyük yatırımın eğitim konusunda yapılması gerektiğine inananlardanım. Zira eğitim düzeyi yükseldikçe insan bilginin önemini daha iyi kavrıyor, bildiklerini yeterli görmüyor, sürekli büyütmeye uğraşıyor dağarcığını. Ve anlıyor ki, öğrenmenin sınırı yok…
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…