Dürüst insanları neden sevmiyoruz?

Millet olarak çok zor günlerden geçiyoruz. 15 Temmuz sonrası, artan terör eylemleriyle karşı karşıyayız. Atalarımız "Ateş düştüğü yeri yakar" deseler de terör ateşinin hepimizi hedef aldığının farkındayız.

Haberin Devamı

Ölenlerin kimliklerinin hiçbir önemi yok; millet olarak acımız ortak, sadece acılara gösterdiğimiz tepkiler farklı.

Kimimiz acısını paylaşarak, kimimiz ise karşısındakinin canını yakarak teselli buluyor. Benim şikâyetçi olduğum kesim “Can yakmayı” tercih edenler.

Toplumsal felaketlerin ardından daha ne olduğunu anlamadan dinlemeden birilerinin kendince bir karşı taraf ilân edip önce suçlu ilan etmesini, sonra da Allah ne verdiyse diyerek verip veriştirmesini çok anlamsız buluyorum. Bu durum öylesine normal bir hâl almaya başladı ki her felaket ve acının muhakkak bir tarafı olması gerekliliğine inanmaya başladık.

Haberin Devamı

Ne hikmetse bazıları kendini bütün acıların tarafı ilân ederek sorumluluktan soyutlamayı da başarıyor.

Hiç adil olmayan bu durum ne zaman sona erecek bilemiyorum. Ama özellikle 15 Temmuz sonrası yaşananlardan sonra ülkemiz için “tehlikeli insan” profilini şöyle çizdim;

“Kendi menfaatini ülkesinin menfaatinden önce tutarak, toplumsal bir olaydan şahsi çıkar bekleyenler, acılardan beslenenler.”

…….

Biz, millet olarak konuşan insanlardan korkarız. Hâlbuki asıl korkulması gereken konuşmayan insandır. Mesela darbenin akıbetini takip edip duruma göre vaziyet çıkaranlardır. Terör olaylarında hayatını kaybedenleri umursamadığı hâlde timsah gözyaşı dökenlerdir.

Mert insandan hain, hain insandan da mert insan olduğu bugüne kadar görülmemiştir. Dolayısıyla aradaki farkı iyi anlamak mühimdir.

İçimizdeki hainleri nasıl anlarız size küçük bir tüyo vereyim. Bilirsiniz bir cinayet olayında şüpheli olarak olay yerine ilk gelenler incelenir. Çünkü katiller genellikle cinayet mahalline ilk gelenler arasından çıkar.

Haberin Devamı

Terör sonrası ne olup bittiği dahi netleşmeden taraf ilân edip ayrıştırıcı ve kışkırtıcı mesaj paylaşanlara dikkat edin. 15 Temmuz sonrası darbe girişimine kalkışanların yüzde 90’ı “Darbeye karşıyım” demeçleri vererek demokrasi nöbetlerinde boy göstermişlerdir. Bu çok çirkin bir iki yüzlülüktür elbette.

İslam’ın münafıklık olarak isimlendirdiği bu ikiyüzlü insan güruhu isterse kendini Müslüman olarak tanımlasın. Hiçbir şey fark etmez, ait oldukları yer bellidir.

Kendini gizleyen, makam, şöhret, para hırsına ülkesini satan ve bu satışa da “Allah için, ülkem için” kılıfını uyduran tüm ikiyüzlülere yazıklar olsun.

Millet olarak bizlerin de ivedilikle olgunlaşması lazım diye düşünüyorum. Konuşan, düşüncesini söyleyen insanları linç etmekten vazgeçmeliyiz.

Haberin Devamı

Sorduklarında hepimiz dürüst insanları seviyoruz ama nedense dürüst davrananlardan hoşlanmıyoruz. Sadece hoşlanmamakla kalmayıp cezalandırıyoruz da. İşte size iki örnek;

  • Sanatçı Sıla’nın demokrasi mitingiyle ilgili “Darbeye karşıyım ama Yenikapı’daki şova katılmayacağım.” sözüne gösterilen tepkiler,

  • Yeni Şafak yazarı Salih Tuna’nın “Ak Parti Gençliği, 15 Temmuz sonrası slogan üretemedi.” sözlerine gösterilen tepkiler,

Yetişkin iki insan düşüncelerini beyan etmiş. Katılırız katılmayız ayrı mevzu, ayrı bir tartışma konusu fakat genel olarak değerlendirdiğimizde bu kadar büyük bir tepkiyi hak ediyorlar mıydı hakikaten?

Darbe girişiminden şahsi çıkar gözetenlerden, seçilen iki kurban üzerinden prim yapmaya çalışanlardan daha mı suçludur; SILA ve TUNA...

Yazarın Tüm Yazıları