Paylaş
Bu seçimin önceki seçimlerden farkı; insanların kafalarının bir hayli karışık olması. Peki, ben ne yaptım? “Daha çok karıştırdım”, geldim.
Karadeniz’in ‘dumanı’ meşhurdur. Bir anda bakmışsınız her yeri duman sarmış, hiçbir yer görünmüyor. Gördüğünüz köy görünmez olmuş. Bir adım sonrasını görmekte zorlanıyorsunuz. Öyle ki köyünüze gelen ve orayı hiç bilmeyen misafire “Şu anda görünmüyor ama şu karşıki dağda bir köy var.” deseniz inanmayabilir.
Yüzlerce kere şahit olduğum bu manzara bana “biz”i anımsattı. Son zamanlarda beyinlerimiz duman altında gibi. Gerçeklerimizin, doğrularımızın üstünde bir ‘taraftar’ olma adına duman işgali var. Ne zaman kalkar bilmiyorum ama bazen umutsuzluğa düşmüyor da değilim.
Hepimizin farklı değerleri, doğruları vardır ve her birimiz kendimizce mücadele veririz. Hayat bizi doğrularımıza karşılık, menfaatlerimizle sınar bazen. Kiminin sınavı küçük olurken kimininki büyüktür ama muhakkak herkesin bir tercih yapması gereken sınavı olmuştur.
Bazen doğruları seçmek zordur. İşte böyle zamanlarda duman altı ederiz doğruları, yok sayarız. Kaybettiğimizin farkına bile varmadan kazandığımızı zannederiz. Bazen sevdiğimiz insanlar doğrularımıza ters düşer. O zaman en kolay olan yolu seçeriz; ya sevdiğimizi terk ederiz ya da doğrularımızı duman altı ederiz.
Tam da bunları düşünürken, Halime Kökçe’nin “Başkanlık Sistemi Sünnetullaha daha uygundur.” sözlerini okudum. “Bu tezi neye dayanarak ortaya attı acaba?” diye, yazısını da okudum.
Kafam karıştı, Halime Hanım’a sormak istiyorum; Başkanlık sisteminin doğruluğuna mı inanmalıyız yoksa sistemi isteyen kişinin doğruluğuna mı? Muhalefet partisi “Başkanlık sistemi’ni istiyor olsaydı aynı yazıyı yazabilecek miydiniz?
Ayrıca her şeye bir dini kılıf uydurma zorunluluğu mu var? Varsa bu kılıfın ölçüsünü kim belirleyecek?
Paylaş