NE zaman İstanbul’a gitsem, yepyeni şeyler öğrenmişim hissiyle dönüyorum.
Sonra yeni öğrendiğimi düşündüğüm şeyler nedir diye dönüp baktığımda koca bir hiçlik duygusuyla karşılaşıyorum. Tıpkı Cem Yılmaz’ın kendi gösterisinden çıkanları taklit etmesi gibi. “Neye güldük” biz deyip, güldüklerini hatırlamayan izleyicilere dönüyorum. İstanbul’da bulunmak insanda bir coşkunluk hali, nedensiz bir sevinç, kördüğüm olmuş bir mutluluk yaratmıyor değil. Bilmemenin getirdiği o şapşal sırıtışla etrafa bakınmanın verdiği haz bir kenara, tarihte milletleri birbirine düşürmüş Boğaziçi’ni ne kadar da uğraşsa tamamen yok edememiş bir ecdadın torunu olmaktan gururlanmamak da elde değil. Bu anlattıklarımın, İstanbul’lu yazarların iki günlüğüne Ankara’ya gelip de, “Aaa hakikaten Meclis varmış, içindekiler de milletvekiliymiş, bu bir şehir efsanesi değilmiş” demesini andırdığını farkındayım. Ama inanın, Boğaziçi hala yerinde duruyor. Haliç de... Galata Köprüsü’nün üstünde balık tutmaya çalışanlar, İstiklal’de sokak müzisyenleri, Cihangir’de bohemler, Nişantaşı’nda “gösteri” dünyası... Hepsi yerli yerinde. Ama her gidişimde biraz daha kötü bulduğum Sultanahmet’te durmakta fayda var. Topkapı Sarayı’ndan çıktığınızda çıplak bir gerçekle yüzleşiyorsunuz. O da tok taksici esnafı. Ey okuyucu bil ki İstanbul’da ekonomik kriz falan yok, en azından taksicilere uğramamış. Müzenin kapanış saati olan 18.00’da onlarca taksi, balıkçı tezgahındaki lüferler gibi yatıyor durakta ama çalışmıyorlar. Çünkü o saat, şoför değişim saati. Binlerce insan taksi diye yırtınıyor ama taksiciler çayır çimen geziyor. Ekonomik krizin bu taksicileri etkilediğine hiçkimse inandıramaz artık beni. Peki siz ne yapıyorsunuz? Toplu ulaşımı arap saçına dönmüş bir şehrin insanı olarak, kısacık raylı sistemin ne kadar etkin işleyebildiğine şaşırarak tanık oluyorsunuz. Sonra Taksim’den İstiklal’e girince karşınıza 500 kişilik bir eylemci grubu çıkıyor. Ankara alışkanlığıyla hemen çevik kuvveti arıyor gözleriniz. O da ne? Bir tane bile üniformalı polis görmüyorsunuz. Eylemciler pankartlarını açıp yürüyorlar, kimse umursamıyor. Çünkü kim ne derse desin İstanbul kendi halinde akıyor. İşte bu şehri de bu hali seksi yapıyor. Unutmadan, hakikaten Taksim’i bilmeyen taksici varmış. Ankaralılar, taksicilerinizin ellerinden öpün, baş tacı yapın, koruyun, kollayın... En azından yolları biliyor, ayık kafayla araba kullanıyorlar. İyi haftasonları.