Ucuz kitap kalitesiz midir

Neredeyse ayda bir kez yazdığım ‘Popüler Kültür Mantarı’ köşesini uzunca bir süredir yazmadığımı, bir gazetenin pazar ekinde yayınlanan haberi ve röportajları okuyunca fark ettim. Ne de olsa Türk’ün aklı.

Biliyorsunuz bir süredir bazı yayınevleri, çok ucuz fiyatlara kitaplar basarak, bu kitapların daha fazla okuyucuya ulaşmasına çalışıyorlar. Ama yukarıda sözünü ettiğim haberde gördüm ki, bazı yazarlar ve yayınevi yöneticileri bu durumdan oldukça rahatsızlar.

Hatta o kadar rahatsızlar ki, bir yayınevi yöneticisi bu durumla ilgili olarak aynen şöyle demiş:

‘Ucuz kitap dediğiniz zaman, satıcı, yayıncı, yazar ve dağıtımcı zaten yüksek olmayan karlarından fedakarlık etmek zorundadır. Biz böyle bir uygulama yapmayacağız. Bizim kitapevimizdeki çevirmen ve yazarlar, Türkiye’nin en kaliteli yazarlarıdır. Onlar ucuzlayıp ucuz tezgahlara düşemeyecek kadar kaliteli yazarlardır. En yüksek kaliteyi sunuyoruz ve okuyucudan sadece bunun bedelini talep ediyoruz.’

Şimdi benim bu açıklamalardan sonra aklıma takılan bir takım sorular var: Bir yazarın kalitesini, yazdığı kitabın satış bedeli mi belirler? Yani kitap ederinin ya da maliyetinin çok üstünde satıldığında, yazarını çok daha kaliteli hale mi getirir? Kitabı yazarken, yazarın amacı mümkün olduğu kadar çok insana ulaşıp kitabını daha çok insana okutmak değil midir?

Her şey, en büyük sorunlarımızdan birisi olan tutuculuğumuzdan, bir türlü kendimizi, kurumlarımızı yenileyememekten, yeni dünya düzenine ayak uyduramamaktan kaynaklanıyor.

Bundan birkaç yıl önce de edebiyat dünyası çok daha başka bir şeyi, ‘Billboard’larda yeni çıkan bir kitabın reklam kampanyaları ile tanıtımının yapılması ne kadar doğrudur’u tartışıyordu. O zaman da edebiyat dünyası ikiye bölünmüştü. Bir kısım edebiyatçılara göre, ‘Ancak edebi değeri olmayan kitaplar, billboard’larda tanıtılıyordu. Edebi değeri olanlar zaten okuyucusuna ulaşırdı!’

Hatta o zaman bir iş görüşmesi için yan yana geldiğim, kitabı yeni çıkacak bir yazarın söyledikleri beni dehşete düşürmüştü; ‘Benim kitabım billboard’larda reklamı yapılacak kadar ucuz değil.’

Reklamın, tanıtımın nesinin kötü olduğunu o zaman anlayamamıştım, tıpkı bir kitabın ucuza satılmasının yazarın kalitesinden ne kaybettireceğini şimdi anlayamadığım gibi... (Kafa kıt, nato kafa nato mermer!)

Bazı yayınevi yöneticilerinin ve yazarların bu kitapların daha ucuza mal edilip, daha ucuza satılmasına karşı çıkmasını anlamakta gerçekten zorluk çekiyorum. Ama kitap okumanın caydırıcı bir ceza olarak mahkeme tarafından ‘suçlu’ bulunan sanıklara ‘ceza’ olarak verildiği bir ülkede çok da saçma değil galiba bu tartışmalar.

Bu uzun girişten sonra, gelelim ‘mantarın’ neler yaptığına. Son bir ayda okuduğum kitaplardan iki tanesini sizlere tavsiye edeceğim. Maalesef ucuz kitap değiller! Birisi Sezgin Kaymaz’ın ‘Uzunharmanlar’da Bir Davetsiz Misafir’, diğeri de Alper Canıgüz’ün ‘Oğullar ve Rencide Ruhlar’ isimli romanları. İki roman da İletişim Yayınları’ndan çıkmış. İki yazarı da tanımanızı öneririm.

Bir de ‘sımsıcak’ bir film tavsiye edeceğim size, ‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak.’ Seyredin, içiniz ısınsın. Çok sıcak, çok içten, çok saf bir film. İçimi buran öyle saf, öyle gülümseten kareler vardı ki, seyrederken inanılmaz duygulandım.

Eğer Türk filmlerini ve onların unutulmaz şarkılarını seviyorsanız, Ferhat Göçer’in Profilo Kültür Merkezi’ndeki ‘Küçük Şarkılar Bahçesi’ isimli gösterisini de kaçırmamanızı öneririm. Çok güzel bir sesten, unutulmaz şarkıların yorumuyla, çocukluğunuza dönmenin keyfini yaşayın derim.

Bir ‘Popüler Kültür Mantarı’ olarak, kitapların ucuza satılarak daha çok insana ulaşmasını destekliyor, bunun için karlarından, kazanacakları paralardan fedakarlık eden ‘ucuz’ yazarları ve yayınevlerini de kutluyorum.

MERAK KEDİYİ ÖLDÜRÜR.

Neden yeniliklere ve yenilenmeye karşı ayak diretiriz?
Yazarın Tüm Yazıları