Geçtiğimiz perşembe doğum günümdü. 6 Ekim... (Meraklıları için söyleyeyim Terazi’yim) Yakın arkadaşlarla Yeniköy Yelken’de çok güzel bir parti yaptık (daha doğrusu süpriz parti). Yelken‘in üst katında bu tür partiler için özel bir bölüm var. Orada 24 kişi çok güzel, çok keyifli bir yemek yedik.
Yaş ilerledikçe insan dostlarının, arkadaşlarının değerini daha iyi anlıyor. Bu tür partiler de arkadaşlığın, dostluğun cilası oluyor. Gece boyunca arkadaşlıkları dostlukları bir güzel cilaladık.
Mete’nin hediyesi ilginçti. Bir kanuncuyla bir udi. Salim Biçer ve Hasan Vurgun. Bizi gece boyunca nasıl güzel eğlendirdirler, nasıl güzel çalıyorlar, nasıl güzel söylüyorlar anlatamam. Hem de hiç kafa şişirmeden istediğinizde kendilerini unutturarak. Çok beğendim. Gecenin sonunda da ayağa kalkıp ‘Biz Atıf Hoca’nın hayranlarıyız. Hiç bir yazısını kaçırmıyoruz’ deyip Sevenler ve Sevilenler ile Ömür isimli iki de şiir okumasınlar mı? Hatta ‘Sevenler ve Sevilenler’ isimli şiiri ‘Biz de Atıf Hoca’yı severiz’ diye bitirmesinler mi?
Gözüm yaşardı... Ağlamamak için kendimi zor tuttum. İki şiiri de kim yazmış, nerede yazılmış bilmiyorum. Ama çok hoşuma gitti ve sizlerle paylaşmak istiyorum. Salim ve Hasan’ı da böyle partilere çağırmak istiyorsanız bana bir mesaj atın size telefonlarını vereyim, çok seversiniz. Nasıl seviyeli, nasıl beyefendi, nasıl sevimliler anlatamam. İşini böylesine iyi yapan insanları görünce moralim çok düzeliyor. Çok ama...
SEVENLER SEVİLENLER
Beyaz karayı, sinek yarayı, zengin parayı sever
Yemek tuzu, rakı buzu, maymun muzu sever
Ördek kazı, güzel nazı, aşık sazı sever
Kuş darıyı, çiçek arıyı, fener sarıyı sever
Ana çocuğu, çoban gocuğu, yumurta sucuğu sever
Ocak közü, kirpik gözü, ozan sözü sever
Garip sılayı, yiğit halayı, tencere kalayı sever
Davul zurnayı, avcı turnayı, deve hurmayı sever
Kemer belini, cömert elini, cimri dilini sever
Çöl yağmuru, çizme çamuru, oklava hamuru sever
Tembel yatmayı, geveze atmayı, pazarcı satmayı sever
Şişe tıpayı, şarap kupayı, eşek sopayı sever
Ebe bebeği, kahve dibeği, çengi göbeği sever
Memur masayı, ermiş asayı, hakim yasayı sever
Haylaz döveni, dalkavuk öveni, hergele söveni sever
Sarhoş dostunu, ayı postunu, yaşlı bastonu sever
Hatip lafı, suçlu affı, açıkgözlü safı sever
Orman çamı, kedi damı, işçi zammı sever
Acıkan sofrayı, tas kurnayı, müzisyen notayı sever
Mektup pulu, okuyan okulu, tanrı kulu sever
ÖmÜr
Gözümüz saatte söyleştik hep
Koşuşur gibi dinlendik yarışır gibi çalıştık
Hep yetişecek bir yerler vardı
Aranacak insanlar yapılacak işler
Bir sonraki günün telaşı
Bir önceki günün terine bulaştı
Başkalarının hayatı bizimkini aştı
Kuşluk vakti kızarmış ekmek kokusu
Ya da yavuklu busesi ile uyanma düşlerini
Ha babam erteledik durduk
Henüz yirmili yaşlarda iken
Otuzlara kurduk saatin alarmını
Otuzumuzda kırklara belki sonra ellilere
Lakin öyle karmaşık kurulmuştuki hayat
Kuşlukta uyanma fırsatı verdiğinde bize
Artık uyku girmez olmuştu gözlerimize
Bol zamana kavuştuğumuz zamanda ise
Hasret gidermek ve söyleşmek için
Kimsecikleri göremiyoruz yanımızda
Büyük hayallerle sakladığımız
Bir sarı lira gibi ömrümüz
Vakit gelip sandıktan çıkardığımızda
Bir de bakıyoruz ki tedavülden kalkmış
Hoşgeldin üstat
Şu Çılgın Türkler, 160’nci baskıya ulaştı. Korsanları da sayarsanız herhalde bir 300 baskı olmuştur! İnanılmaz bir rakam. Hem de yaklaşık 22 YTL’den. Bu çorbada benim de tuzum olduğu için seviniyorum. Yeni gençlik, bu ülke nasıl kurulmuş, nasıl yoktan var edilmiş çok iyi öğrenmeli. Gençlere bu işi belletmenin en iyi yolu da Çılgın Türkler romanını okutmak. Zaten bir başlasalar ellerinden bırakamıyorlar. İsterseniz deneyin. Alın bir tane, başucuna koyun bir başlasın bakın elinden bırakabiliyor mu! Sakın ‘birinci cumhuriyetçi’ bir düşünceyle Çılgın Türkler kampanyası yaptığımı sanmayın. Ben öyle birinci cumhuriyet, ikinci cumhuriyet anlamam... Bana göre tek cumhuriyet var. Bir de Atatürk’ü yanlış anlayanlarla ‘dinci’lere, ‘demokratik özgürlükler’ söylemi altında bilerek ya da bilmeyerek payanda olanlar.
Çılgın Türkler okunsun istiyorum. Çünkü... Türkiye’nin harcı Atatürk ve Kurtuluş Savaşı. Atatürk’ü, idealini ve Kurtuluş Savaşı’nı gerçekten öğrenen, bu ülke için hiçbir fedakarlıktan kaçınmaz. Bölmeye, parçalamaya, huzursuzluk çıkarmaya çalışmaz. Tek bir amaç için çalışır. Yüzü batıya dönük çağdaş bir toplum olmak için... Çalışır, projeler üretir, yaratıcı düşünceler geliştirir. Bu arada da yatar kalkar bu ülkeyi kuranlar dua eder.
Bu arada Turgut Özakman aramıza katıldı. Çok sevindim. Turgut Özakman’ın lise yıllarımdan bu yana hayranıyımdır. Sahnelenen oyunlarının tamamını izlemişimdir. Ah Şu Gençler, Resimli Osmanlı Tarihi, Töre, Ocak... Özakman’ın yaratıcı zekasına, tarih bilgisine, dramatik kurgulama yeteneğine hayranımdır. Üstadın yazılarını okumak benim için de büyük keyif olacak. Hoşgeldin üstat! Yanaklarından öpüyorum.
Ne olur terk et beni
Bu hafta size yine çok ilginç bir kitap önereceğim. Konusu çok yaratıcı. Düşünün şimdi 32 yaşında bir kadınsınız. Yaşıtlarınızın çoğu evlenmiş. Hatta evlenip boşananlar bile var. Geriye kalanlar ise evlenmeye hazırlanıyor. Etrafta evlenebileceğiniz bir tane bile adam gibi adam yok. Gelecekte de olma olasılığı çok düşük. Umutsuzluğa kapılmak üzeresiniz. Her yolu deniyorsunuz ama yok işte!
Kaygılarınız ve korkularınız had safhaya varmışken bir anda karşınıza bir adam çıkıyor. ‘Adam gibi bir adam’ değil ama... Bir sürü kızla çıkan, daha sonra hepsini yüz üstü bırakan... Ama bıraktığı her kızın ardından hemen evlendiği biri. Bir çeşit büyü gibi birşey. Oraya buraya çaput bağlayıp, mum yakacağına bu adamla çıkacaksın, ayrılacaksın, sonra koca bulmak şıpın işi.
Bu durumda ne yaparsınız? ‘Durup dururken başıma bela almayayım’ mı dersiniz yoksa ‘Atın ölümü arpadan olsun’ mu? Hangisi? Karar veremiyorsanız Olivia Goldsmith’in Ne Olur Terk Et Beni isimli romanını okuyun. Romanın kahramanı Katherina Sean Jameson ‘Atın ölümü arpadan olsun’ diyor ve...
Çok ilginç bir roman. İnternetten baktım. Romanın yazarı Olivia Goldsmith film senaryoları da yazan biri, birkaç kitabı daha var. Ama sanırım geçen sene estetik ameliyat için yattığı ameliyat masasından kalkamamış. Kadıncağızı tanımasam da üzüldüm. En üretken çağında gel, pisi pisine öl... Olacak iş değil!
CUMA TAKINTISI
Eti’nin yeni çıkardığı lokumlu çikolataya taktım. Kim düşünmüşse çok güzel düşünmüş, ortaya mükemmel bir ürün çıkmış. Doyulacak gibi değil. Bu hafta sonu Eti’nin lokumlu çikolatasına takarsanız pişman olmazsınız.
CUMA İTİRAFI
İncuvaldız; Cinsiyet: Erkek; Yaş: 24; İl: Ankara
Çok kalabalık bir ailede, evin en küçüğü olarak yaşıyorum. Kaç kardeş olduğumuzu soranlara ‘on’ demek hiç kolay olmuyor! Annem, babam ismimi ilk defada aklına getiremiyor. Yemek zamanı masaya ilk oturduysam şanslıyım, yoksa aç! Banyo, tuvalet, televizyon kavgası çok fazla. Tek başıma nefes alıp verebileceğim, uyuyabileceğim bir odam olmuyor. Babam marifetmiş gibi herkese erkek evlat sayısını söylüyor. Annem tam tersi, sayıyı gizliyor. Abilerimden sürekli sopa yiyorum. Ailede doğum günleri kutlanmıyor, çünkü hatırlanamıyor. Eve misafir geldiğinde ailenin büyük kısmı dışarıda bekliyor! Herkesin giyim tarzı aynı, yoksa giyecek elbise bulunmuyor. Kız arkadaşım asla gelemiyor. Sırf aile ile tanışması yarım saat alır. Tek faydası var kalabalık ailenin, sıkıştığımda ‘7 abim var!’ deyip gözdağı veriyorum!
Yorum: Üç kardeşim, beş kardeşim var diye yakınanlar bu itirafa baksınlar da bir daha da ağızlarını açmasınlar. On iki kişiyi aynı evde düşünemiyorum. Her sabah tuvalet kuyruğunda geçireceğiniz süreyi düşünsenize.. ’Keşke bir çocuk daha yapsalarmış futbol takımı kurarlarmış’ geyiğini de yapmayacağım, ‘on kardeş’ lafını duyan herkes aynı geyiği yapıyordur. Biraz yaratıcılık lütfen. Örneğin ‘Ne güzel sizden iki basket takımı çıkar, karşılıklı maç yaparsınız’ gibi.