Paylaş
Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bir gün önce Moskova’daydım.
Türk Rus Toplumsal Forumu yeniden canlandırıldı ve uçak krizi, bizim özür beyanımızla tatlıya bağlandığından bu yana ilk toplantısını icra etti.
Biz Türk tarafı olarak, forum eşbaşkanımız AK Parti milletvekili Ahmet Berat Çonkar ve bütün komite eşbaşkanları tam tekmil oradaydık.
Özkök’ün iddiası doğru olsa, bizimkileri dolduruşa getirmeye kalkıştığım yere en azından bensiz giderlerdi, düşmüş olurdum heyetten.
Yine de macerasız geçtiğini söyleyemem seferin.
DAHA NELERE RAĞMEN ARAYI DÜZELTMEYE GİTTİK GÖR KOMŞU
Sadece köşe komşumun aramıza nifak sokma çabalarını aşmam gerekmedi.
Heyet olarak başka engeller de çıktı karşımıza. Gittiysek ve o forum toplantısını gerçekleştirdiysek, her şeye rağmen gittik ve gerçekleştirdik.
İlk engel, vize muafiyetini askıya alma kararının hâlâ kaldırılmamış olmasıydı.
Aksine, yeşil pasaporta da daha önce olmayan vize zorunluluğu konmuştu.
Dışişleri Bakanlığı’nın resmi yazısına rağmen, yeşil pasaporta bile üç günde ve ancak üç günlük vize çıktı.
Erdoğan’la Putin’in himayesinde kurulan bir foruma, üstelik davetli gideceklerden vize istenmesine ve nazla niyazla verilmesine rağmen... Canları sağ olsun deyip yine gittik.
DOSTLUĞUMUZUN KIYMETİNİ BİLMEDİKLERİ HALDE...
Sanki gelenleri gidenleri bitmiyormuş, Batı ittifakındaki tek dostları biz kalmamışız gibi havalarından geçilmemesine...
Pasaport kontrolünde olağan şüpheli gibi didik didik süzmelerine, olmadık bahanelerle kapılarında bekletmelerine...
Hafiften bir burun sürtme, süründürme tafrası satmalarına...
Geçen yılki ticaretimizden bizim 15 katımız para kazanmalarına, bizden katbekat kârlı çıkmalarına, normalleşmenin bizden çok onlara yaramasına...
Tarım ürünlerimizle TIR’larımız, şirketlerimiz ve çalışanlarımıza koydukları kısıtlamaları o güne kadar henüz kaldırmamış olmalarına...
Kendilerine avantaj sağlayacak iyileşmeleri peşin tahsil eder gibi hızlandırırken, bizim lehimize çalışacakları ağırdan almalarına...
Uçak düşürme olayı ve büyükelçi suikastını, bizi bastırma konumuna geçtikleri ‘bozuk ilişki dengesi’ni sürdürmek için sanki hâlâ koz olarak kullanmalarına...
Pazarlık üstünlüklerini korumak için normalleşmeyi tamamlamayıp zamana yaymalarına, gerilimi tek taraflı uzatmalarına...
İlişkilerimizin düzelmeye başlamasından elimize geçen tek şey, Suriye’de El Bab’a kadar ilerlememize yol vermeleriyken... PYD’yi bizden korumak için, Menbiç’te ABD ve Esad’ın ordusuyla bir olup yolumuzu kesmelerine...
Kazayla El Bab’da askerlerimizi vurdukları halde bir ‘izvinite’ özrünü bile çok görmelerine...
Her halükârda alacaklı çıkmalarına, haksız da olsalar alttan almamalarına, hep üstte kalmalarına...
Velhasılı; bizden bu kadar yüz, meydanı da bunca boş bulmalarına rağmen...
Üstünlük taslamalarına aldırmadık; bu kadarı istiskale girer, artık gücümüze gidiyor demedik.
Sabrımız zorlanmadı, büyüklük bizde kalsın deyip arayı düzeltmek için Moskova’ya kadar gittik.
ABD’Yİ, ALMANYA’YI BÖYLE ÇEKSEK İLİŞKİLERİMİZ UÇMAZ MIYDI?
Biz eksiksiz hazırken onların heyeti eksik çıktı karşımıza, hiçbirine takılmamayı nefsimize yedirdik.
Ses sorun etmeden, ‘ama tepemize de çıkarmayalım’ demeden sineye çektik.
Rusya’yla Türkiye nasıl daha da yakınlaşabilir; konuşmaya, katkıda bulunmaya baktık.
Bizden sonraki gün de bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başkan Putin’le görüşmeye geldi.
Bu kadar idare etsek; anlayışlı, esnek ve olgun yaklaşsak, böyle fedakârca değer versek... ABD bizi başının üstünde taşımaz, Almanya yolumuza süpürge etmez miydi saçlarını?
Bırakın ilişkilerimizi toparlamayı, su dahi sızar mıydı aramızdan, bir dediğimizi iki ederler miydi?
Duruşumuzu hiç bozmadan, ekmeğinin kabadayısı her makul taraf gibi, milli çıkarlarımız uğruna tatlı dille sorunları çözmekten yana olduk.
Çıkışarak, tersleyerek ateşi körüklemedik, söndürmeye odaklandık.
Nefsimize uymadık, nefis köreltme pahasına yatıştırıcılığı üstlendik.
Umarım komşum, hâlâ Moskova’ya karşı Ankara’yı kışkırtmakla suçlamaz beni. Umarım beni bir daha ‘arabozucu’ gibi göstermez.
Türkiye’nin Rusya’yla iyi geçinmesi daha nasıl desteklenir, daha nasıl ‘ara yapıcı’ olunur, söylesin de bilelim.
Paylaş