Paylaş
Gözümde canlandırmaya çalışıyorum.
Bu hafta Meclis’e sunulması beklenen ‘cumhurbaşkanlığı sistemi’ nasıl işleyecek?
En çok merak ettiğim, partili cumhurbaşkanının aynı zamanda parti genel başkanı da olup olamayacağıydı.
Yeni sistemin nasıl işleyeceğini, bu sorunun cevabını bilmeden kestirmek mümkün değil.
Özellikle de muhtarların bunu öğrenmek için can attığından eminim.
Çünkü onları doğrudan ilgilendiriyor.
Sızan detaylar az şey söylüyor bu konuda. Modeli kafada oturtmaya yetecek kadar veri yok elimizde.
Yine de şurası netleşti.
“Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisiyle ilişiği kesilir” hükmü, Anayasa’dan çıkarılıyor. Bu bir...
İkincisini de dün Abdulkadir Selvi yazdı.
Cumhurbaşkanı ‘genel başkan olamaz’ diye bir cümle metne konmayacak.
Selvi’nin tabiriyle genel başkan olup olamayacağına dair ‘negatif bir düzenleme’ yapılmayacak.
Anayasa’da özel bir hüküm yer almadığı için de orası cumhurbaşkanına ve partisinin takdirine kalacak.
Önü açık; isterse olacak, istemezse olmayacak.
Selvi’nin yazmasına bakılırsa AK Parti’ye hâkim eğilim, Cumhurbaşkanı’nın referandumdan hemen sonra partinin başına geçmesi yönünde.
Hemen ya da daha sonra, bu olacak demektir.
Erdoğan, aynı anda hem devletin hem hükümetin hem de AK Parti’nin başkanlığını yürütecek.
Partisinin Meclis grubu başkanlığı da ona geçecek.
Aklıma hemen salı günkü grup konuşmaları geliyor.
Cumhurbaşkanı seçildikten sonra zorunlu olarak ara vermişti.
Onun yerine, haftalık mutat konuşmalarını ertesi günü muhtarlara hitaben yapıyordu.
Peki rutine binen muhtarlar toplantısı ne olacak?
Çoğu kimse, grup konuşmalarının yerine ikame edildiğini düşündüğü için, özellikle muhtarlar toplantısının akıbetini bilmek isteyecektir.
Bence muhtarların kaygılanmasına gerek yok.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, grup konuşmaları yeniden başladı diye muhtarlarla haftalık buluşmalardan vazgeçeceğini sanmıyorum.
‘Su geldi, teyemmüm bozuldu’ demeyecektir.
Grup konuşmaları başlayınca muhtarlar toplantısının misyonu bitmeyecek, işlevi sona ermeyecektir Erdoğan’ın gözünde.
Kabul edelim ki iyi bir buluştu.
Tahminim, grup konuşmalarına geri dönse de Erdoğan, muhtarlar toplantısını bir kazanım sayıp iptal etmeyecektir.
Sabit bir platform olarak orayı da değerlendirmeye büyük ihtimalle devam edecektir.
Tamamen kişisel hissiyatıma dayanarak söylüyorum...
Bir öngörüde bulunuyorum sadece...
Muhtarlarımız müsterih olsun, bence külliyede ağırlanıp Cumhurbaşkanı’yla direkt temas imkânından mahrum kalmayacaklar.
HALEP'TEKİ O KIZ ÇOCUĞU HÂLÂ KORUMASIZ
HALEP’in doğusunda 300 bin can, 30 kilometrekarelik bir alana sıkışmıştı. Havadan ve karadan başlarına bombalar yağıyordu.
Bana adlı 7 yaşındaki bir kız çocuğu, ateş çemberindeki o insanların imdat çığlığı olmuştu işte. Twitter’dan sesini dünyaya duyurmaya çalışıyor, ‘Yok mu beni koruyacak birileri’ diyordu.
Önceki gün sesi kesildi, çığlığı sustu, Twitter hesabı kapandı.
BBC’si, Reuters’i peşine düştü, başına kötü bir şey geldiğinden endişe etmişlerdi.
Annesi ses verince anlaşıldı ki Bana hâlâ sağ. Çember daraldığı için yer değiştirmek zorunda kalmış, başka bir yerde saklanıyordu.
O zaman rahatladı, derin bir nefes aldı herkes.
Arkasından, Rusya ve Çin’in, Halep’te bir haftalık ateşkes planını veto ettikleri haberi hiç gelmemiş gibi...
Tehlike geçmiş de Bana ve diğerlerini koruyacak birileri çıkmış... Yardıma koşanlar olmuş... Artık kurtarıcı beklemiyor, korumasız değiller sanki...
Onlar saklandıkları yerde, dünya dışarıda ölü taklidi yapmıyor sanki hâlâ.
Paylaş