Paylaş
Bakıyorsunuz, MHP Lideri Bahçeli’nin bile sempatisini kazanmış HDP’li Ahmet Türk, Kılıçdaroğlu’yla yan yana yürüyor.
*
‘Sürülmedik tarla bırakmamışlar, bizim tarlanın mahsulleri de gerçek yüzleriyle ortaya çıkıyor, maskeleri bir bir inecek, bu son raunt’ diyen fedainin efelenmelerine dönüyorsunuz.
‘Bizim’ dediği mahalleye, daha dün atladığı iktidar treniyle intikal etmiş bir sonradan yanaşma çıkmasın mı!
‘İstilacı gizli el mahsulü’ diye işaret ettikleri de ‘tarla’nın yedi göbekten emektarları, en sahipsiz zamanında meydanı boş bırakmamış gedikli çilekeşleri... AK Parti’nin kurucularından Fatma Bostan Ünsal orada, ‘Mazluma kimliği sorulmaz’ diyen MAZLUMDER başkanlarından Ahmet Faruk Ünsal orada, başörtüsü mücadelesinin sembol isimlerinden Merve Kavakçı’nın eski eşi Prof. Cihangir İslam orada...
*
‘Yetişin, dava elden gidiyor, vatan dört koldan emperyalist saldırı altında, küresel emperyal güçler istediği için yürüyorlar, emperyalizmin ekmeğine yağ sürüyorlar, anti-emperyalizm bayrağı altında birleşin’ diye feryat figan çalan ‘kalk’ borusuna kulak kesiliyorsunuz.
Kendinden başka davası olmayan ‘dava adamı’ görünümlü bir eski askeri vesayet ulusalcısı üflüyor olmasın mı!...
LİZBON’A UZANAN TEZGÂH
Bu gibi derin çözümlemeleri okuyan, ‘büyük oyun’u anında görmesin de ne yapsın...
Bir dostum hayretler içinde anlattı. Lizbon’un göbeğinde bir ‘adalet yürüyüşü’ne rastlamış, kimler yokmuş ki...
PKK sempatizanı Kürtler, kaçkın ‘beyaz Türkler’, firari FETÖ’cüler... Velhasıl iktidarın ne kadar mimli ötekisi, dışlanmışı, muhalifi varsa hainle, teröristle el ele gösteri yapıyormuş.
‘Dünya yansa bir araya getiremezdi, kendiliğinden olabilir mi’ diyordu.
Vardı demek ki aralarındaki karanlık bağlantıyı sağlayan bir ‘gizli dünya devleti’...
Vardı demek ki işin içinde bir İlluminati şeytanlığı, vardı bir dünyayı yöneten esrarengiz güçler parmağı...
Üstümüzde oynanan bir küresel oyun, düşmanın bir işgal planı, bir içimizi karıştırma komplosu yoktuysa... Ne mümkündü; ateşle barut gibi asla yan yana gelmeyecek siyasi kimliklerin, yeşil ile kırmızı gibi birbiriyle kanlı bıçaklı ideolojik renklerin ‘adalet’ talebi etrafında birleşmesi...
Gizemli bir düşman birleştirmediyse neyle açıklanacaktı bu ‘yürüyüş kardeşliği’?
BU FİLMİ GÖRMÜŞTÜK
1995’lerden itibaren de benzer gariplikler yaşanmıştı.
Müzisyen ve insan hakları aktivisti Şanar Yurdatapan’la Abdurrahman Dilipak’ı birleştiren şey neydi? ‘Yeşil ile Kırmızı’ kitabını onlara hangi küresel plan yazdırdı?
Emine Şenlikoğlu ile Adalet Ağaoğlu’nu, Dilipak’la Oral Çalışlar ve Toktamış Ateş’i aynı safta buluşturan ortak payda hangi talepti?
MAZLUMDER ile İHD’yi yakınlaştıran o siyasi kamplarla kimlikler üstü hak ve özgürlük arayışını kim örgütlemişti?
DGM’lerin kapısında bir gün Yaşar Kemal’le dayanışmak için kendini ihbar kuyruğuna girenleri, ertesi gün başörtüsüne özgürlük, sonraki gün de Kürt meselesine silahsız çözüm ya da faili meçhul cinayetleri, gözaltında kayıpları durdurmak için el ele tutuşturan bilinç ve duygu neydi?
Ateşle barut gibi liberallerle solcu Kemalistleri, Atatürkçülerle İslamcıları, Kürt hareketi aydınlarıyla karşı kutuptan fikir önderlerini temasa sokmak kimin başarısıydı?
AYNI TUZAĞA DÜŞMEMEK İÇİN
Eski düzen, bu tuzağa düştü.
Kendine dönüp bakmak yerine, ‘bunlar hep öcü, umacı, İlluminatici işi’ savunmalarına sığındı.
Ortadaki garip fenomeni anlamaya çalışmak yerine, karşı saldırıya geçerek püskürteceğine inandı.
Kulak asacağına, içe kapanmacı bir ulusalcılığı tıkaç yapıp kulaklarına tıkadı. Sokaktaki sesleri böyle bastıracağını, susturacağını düşündü. Yürüyenleri Cumhuriyet’e kafa tutmakla, rejime meydan okumakla, düzeni bozmakla suçladı.
Ve o dalga AK Parti’yi iktidara taşıdı, DGM’leri kapattı, düşünceyi büyük ölçüde suç olmaktan çıkardı, terörle mücadelenin kapsamını daralttı...
Fakat ne dirençli virüsmüş ki... Eskinin yasakçı kafasına, vesayet düzenine kaybettiren o zehirli ulusalcılık, şimdi AK Parti’yi içeriden enfekte etmeye uğraşıyor.
İlluminati’nin tuzağına düşüldüğü gün, işte o enfeksiyonun bünyeye tümüyle yayıldığı gündür.
Paylaş