Paylaş
Nasıl tarif ederseniz desem herhalde sayacağınız kelimelerin içinde mutlaka şunlar vardır:
Hırslı, tutkulu, entrikacı, aşık, akıllı, güç peşinde, savaşçı, gözü kara, istediğini elde etmek için yapmayacağı şey yok...
Peki bana söyler misiniz hangi kadında bu özelliklerden bir ya da bir kaçı yok?
Kadının doğasında var bunlar.
Her şeyi, yönetmek, her şeye hakim olmak...
Aslında ataerkil bir toplum gibi görünsek de, anaerkil bir toplumuz biz.
Evdeki annenizden, anneannenizden düşünün.
Her ne kadar erkeğin, babanın sözü geçer gibi görünse de aslında gizli ya da açık otorite kadındır evde.
Kendinizden düşünün...
Eve kadının onay vermediği koltuk takımı ya da sehpa alınabilir mi?
Onu da geçtim hangi erkek kadının onay vermediği bir evi satın alabilir?
Kadının istemediği yere ailece tatile gidilebilir mi?
Çocuğun okuluna...
Evin badanasına...
İçilecek şarabın kırmızı mı, beyaz mı olacağına...
Arkadaş çevresinde hangi çiftlere mesafe konacağına...
Hatta alınacak arabanın markasına...
Son tahlilde kadınlar karar vermez mi?
Bu sorulara kim hayır diyorsa inanmayın.
Dışarıda aslan kesilen her erkeğin eninde sonunda kuzu olacağı yer bir kadının yanıdır!
Sopranos dizisi bunu çok iyi anlatıyordu.
İtalyan asıllı mafya babası Tony Soprano, dışarıda 40 belayla uğraşıp herkese korku salarken, evde karısının sözünden çıkamıyordu.
Yani her kadın Hürrem’dir demem bu yüzden...
Hükmetmeyi sever.
Kontrolü sever.
Kendi dediği olsun ister.
Bu yüzden her kadının içinde az ya da çok Hürrem vardır.
Erkekler aman dikkat edin, o Hürrem’i fazla açığa çıkarmamaya çalışın.
Romantizm bitti, erotizm var artık
Etrafımda ilişkiler çabuk bitiyor, evlilikler uzun sürmüyor, sevgililer hemen ayrılıyor.
Bir o kadar da çabuk başlıyor, hemen evleniliyor, hemen sevgili olunuyor.
Kadın da erkek de ilişkide doyumsuz artık.
Her şeyi olduğu gibi aşkı da, cinselliği de çabuk tüketmeye alıştık ne yazık ki...
Tüketim çılgınlığı aşkta da yaşanıyor.
Modern kadın, modern erkek...
Özgür kadın, özgür erkek deniyor ya...
Benim için ne modernlik ne de özgürlük bunun adı!
Tamamen doyumsuzluk.
Biraz da şımarıklık.
Doğru bir aşk, sevgi ve beraberlik kadın için de erkek için de monoton bir şey olmaya başladı artık.
Her iki taraf da monotonluğu kırmak için hemen yeni heyecanlar arıyor.
Romantik olmak demode sayılıyor artık...
Romantizmin yerini erotizm aldı.
Hatta erotizmi bile geçti, ben söylemeyeyim adını siz koyun artık.
İsteyen bunu yaşasın elbette, kimse karışamaz.
Benim itirazım bunu yüceltilmesine, makbul olanın bu olarak sunulmasına.
Türkan Şoray’a hayranım
Sinemam ve Ben kitabı başucumda duruyor.
Sayfaları çevirdikçe Yeşilçam’a ne büyük emek verdiğini görüp, hayranlığım bir kat daha artıyor Türkan Şoray’a...
Geçen hafta Berlin’de bir ödül daha aldı canım arkadaşım...
Düğün Gecesi filminde ilk ve son kez birlikte oynamıştık.
İkimiz de aynı adamı kıskanıyoruz...
İkimiz de Zeki Müren’e aşığız filmde...
Türkan Şoray, Türkiye’nin en büyük starıydı.
Zeki Müren alaturkada en büyük stardı.
Ben de batı müziğinde.
Yapımcılar üçümüzü “Düğün Gecesi” filminde buluşturmuştu.
O zamanlar için çok normal geliyordu bana ama bugün düşündüğümde ne büyük bir oyuncuyla oynadığımı çok daha iyi anlıyorum.
Kendisine verilen sıfatı onun kadar hak eden başka kimse yoktur.
Zaten Sultan sıfatını da halk layık görmüştür ona.
Onun çok büyük fanatiğiyim ben, hastasıyım.
Sinemaya yıllarını vermiş, hayatını vermiş, çok emek vermiş bir insan.
O yüzden ona saygı duymam da kime duyarım.
Böyle güzel bir kadın geldi mi Türk Sineması’na.
Bugün İtalya’da Sophia Loren’in yerinde olsaydı, eğer Carlo Ponti onu tanısaydı dünya çapında bir yıldız olurdu.
Türkan Şoray’la her zaman çok sevdik birbirimizi.
Kulvarlarımız farklı olduğu için geçmişte zaman zaman birbirimizden uzak düştük.
Ancak aramızdaki bağ hiçbir zaman kopmadı.
Son yıllarda daha da perçinleşti, şimdi birbirimizi daha iyi anlıyor daha çok seviyoruz.
Takdir ediyor, gurur duyuyor ve seviyoruz.
Paylaş