Ne zaman bir kadının yüzüne baksam kendimi bir uçurumun kenarından bakıyormuş gibi hissederim.
Kıpırdayan, değişen, çeşitli duyguların ifadeleriyle gölgelenip aydınlanan o çizgilerin arkasında, derinlerde, kımıltısız bir göl gibi duran bir karanlık olduğu fikri beni içine doğru çeker.
Orada ne olduğunu merak ederim.
Bu merakın insanın bütün hayatını yitirmesine yol açabileceğini, o karanlık göle bir kere dalanın bir daha geri dönemeyeceğini bilmeme rağmen garip bir baş dönmesiyle o derinliğe doğru eğilirim.
Tek bir kadının bile içini en saklı köşelerine kadar görebilme ayrıcalığının bir hayata değeceğine inanırım ama bütün hayatınızı verseniz de bunun mümkün olamayacağını bilirim.
Orayı göremezsiniz.
Hep saklı bir şeyler kalır.
Bir insanın, bu bir kadın bile olsa, içinde o kadar büyük bir gizi taşıması zor olduğundan bazen küçük işaretler çıkar yüzeye, sahibinin de fark edemediği işaretler, işte onları görmeyi, onların peşine düşmeyi, onları yakalamayı, büyük bir gömü bulmuş bir arkeolog gibi ele geçirdiğim her parçayı ışığa tutup incelemeyi, sonuçlar çıkarmayı ve neler bulduğumu hiç söylemeden bulduklarımı kendime saklamayı çok severim.
Kötü kalpli bir koleksiyoncu gibi biriktiririm onları.
Ve hep yeni işaretler ararım.
Cıvayla karışmış katran damlası gibi üstünde parlak renkli kaygan bir gökkuşağı taşıyan siyah damlacıklar...
Geçenlerde bir hazine keşfettim.
Bir arkadaşım "chat" bağımlısı kadınların itiraflarda bulunduğu bir siteden parçalar gönderdi bana.
Bir afyonkeş gibi "chat-keş" haline gelmiş, tanımadıkları, yüzlerini görmedikleri erkeklerle bulanık ve belirsiz bir ortamda konuşmadan duramayan kadınların itirafları.
Siteyi yöneten doktorun anlattıklarından anlaşıldığı kadarıyla o kadınların tamamına yakını ekranda sevişiyor.
Şu tenha yaz sokağında keten etekliği ve kolsuz bluzuyla, alçak topuklu şık ayakkabılarıyla gülibrişimlerin yanından yürüyen hanımefendi geceleri tanımadığı erkeklerle mi sevişiyor?
Ya şu, bol elbiseli, biraz bakımsız, yaşı geçkince tombul hanım?
O da mı?
İçinde milyonlarca insanın dolaştığı bir sonsuzluğun içinde her gece milyonlarca kadın, gündüzleri içlerinde sakladıkları o karanlıklarının kapılarını açıp bütün sırlarını ortaya döküyorlar.
Ertesi sabah hayata sanki bir gece önce öyle bir şey yaşamamışlar gibi yeniden karışıyorlar.
Sadece duyguları ve düşünceleri gizli değil artık, bir de kimseye söylemedikleri gizli bir hayatları var.
Niye yapıyorlar bunu?
Neden geceleri tanımadıkları, değişik değişik erkeklerle konuşup sevişiyorlar?
Büyük bir ihtimalle gündüz hayatlarında iffetsizlik olarak nitelendirecekleri nice şeyi geceleyin yapıyorlar.
Gündüzleri kimselere göstermedikleri ruhlarındaki o durgun göl, geceleri, bir belirsizliğin yüzlerine örttüğü kalın peçenin verdiği özgürlükle çağıltılı bir ırmak gibi "hayalden" oluşmuş bir dünyaya akıyor.
İstedikleri kimliği seçip kendilerini yeniden yaratabiliyorlar.
Kendi bilinen kimliklerinin içinde bir mahkum gibi kendi hücresinde yaşamak zorunda olan "karanlıkları", bir başka kimliğin içinde kendini rahatça ortaya çıkartabiliyor.
Aslında benim ilgimi çeken onların yaşadığı fanteziler değil.
Beni ilgimi çeken onların ikilemleri.
Bir yanları, derinlerde yatan ve söylenemeyen arzuları ayıplıyor, onları reddediyor, varlığını inkar ediyor, sanki onlar yokmuş gibi davranıyor, şakalara kibarca gülümsüyor, ağırbaşlı duruyor, abartılı davranışlardan kaçınıyor, nasıl olması gerektiği söyleniyorsa öyle oluyor ve bunu benimsiyor.
O kadar benimsiyor ki bir başkasında bunun aksine bir davranış gördüğünde bunu kınıyor.
Ama öbür yanları...
O, ayıpladığı her şeyi yapıyor.
Hem ayıplamaktan vazgeçmiyorlar, hem ayıpladıklarını yapıyorlar.
Kadınları o kadar esrarengiz yapan da belki bu; ruhlarındaki ürpertici çelişki.
Hep bir yanlarını saklamak zorunda olmaları.
Ve sakladıkları yanlarından vazgeçememeleri.
O belirsiz ve bulanık "sanal" alem belki de onların ruhlarındaki bu parçalanmayı ortadan kaldırıyor, ayıplayan yanlarıyla ayıplanan yanları orada barışıyor.
Gene de onlara asıl zevk verenin sadece bu olduğunu söyleyemem.
Onlar, güneşten korunmaya çalışan çöl savaşçıları gibi, kendilerini yakan "ayıplardan" sakınmak için üst üste çok fazla kimlik giyinirler.
Her kimliklerinin altından bir başka kimlik, her duygularının altından bir başka duygu çıkabilir.
Herkesin maskeli olduğu o tuhaf dünya onların ruhlarını birleştirerek onlara bütünsel bir haz verse de kadınlar yalnız bu hazla yetinmezler.
Bence bu dünya da "aldatmanın" da o inanılmaz hazzı yaşanıyor.
Bu, sadece bir sevgiliyi, bir kocayı aldatmak değil.
Çok daha zengin, çok daha bereketli bir aldatma bu.
Mücevherlerden yapılmış bir "matruşka" gibi her aldatmanın içi açıldığında oradan zümrütlerle, yakutlarla, elmaslarla işlenmiş başka bir aldatma çıkıyor.
Tanımadıkları bir erkekle sevişirken kocalarını ve sevgililerini aldatıyorlar.
Ama kocalarını birlikte aldattıkları adamı da, sahte bir kimlik ve yanlış bilgilerle aldatıyorlar.
Aldatma ortağı da aldatılıyor.
Sadece uydurulmuş bilgilerle değil, onunla seviştikten sonra seçilecek başka bir erkekle de aldatılacaklar.
Ama bu parlak aldatma zincirinin en parlak parçası, elbette kendilerini tanıyan herkesi aldatmaları.
Kendilerini tanıyan hiç kimsenin tahmin edemeyeceği başka biri haline gelmeleri.
Ertesi sabah karşılaştıkları herkesi aldattıklarını düşünmeleri.
Onları yasaklarla kıstıran bütün hayatı aldatmaları.
Bunu yaparken, gündüzleri duyduklarında yüzlerini kızartan ya da duymazlıktan gelmek zorunda oldukları sözleri bütün pervasızlıklarıyla söyleyebilmeleri, bunları söylerken söyledikleri her sözcüğün karşılarındaki erkeği kıvrandırdığını hissetmeleri de onları ürpertiyor.
Bir "ruh" teşhirciliğiyle kabuklarından ve kimliklerinden soyunup içlerindekini gösterivermeleri onların da içlerini kamaştırıyor.
Ruhlarının karanlık yanlarındaki bütün arzularını parmaklarının uçlarındaki harflere basarak tatmin edebiliyorlar.
Kadınlar uzay gibidir, hiçbir duygu "son" değildir onlarda, daima bir başka duygu çıkar.
Bütün bunları hayal aleminin o olağanüstü özgürlüğünde yaşarken birden "gerçek" yanları, içlerindeki "gündüz kadını" uyanıyor.
Ve, sevişmekten ve konuşmaktan hoşlandıkları bir erkeği seçip onunla "dışarıda" tanışmak istiyorlar.
Genellikle sonuçtan pek memnun kalmasalar da, hayali gerçekle bütünleştirmek istiyorlar.
Birdenbire, "chat"e başlamadan önceki kimliklerine, ona yeni bir macera ekleyerek, dönüyorlar.
Kendileri oluyorlar, kimlikleri, bilgileri açığa çıkıyor.
Yaşadıkları hayalden, bir simyacı gibi, hayallerin çekiciliğine sahip bir gerçek oluşturma isteğine kapılıyorlar.
Büyük ve parlak aldatma zinciri sıradan bir aldatma haline geliyor.
Oradaki dünyaya alışmış bir kadın için bu yeterli olmuyor tabii.
Gerçek bir aldatma, gerçek dünyanın bütün sıkıntılarını da beraberinde getiriyor.
Yazışarak tanıştığı bir erkekle buluşmasını o sitede bir kadın şöyle anlatıyor:
"Ben ilk bilgisayarımı iki yıl önce aldım. Kocamla birlikte çok eğlendik, bana o makineyle neler yapılabileceğini öğretti, birlikte oyunlar oynadık. Sonra ’chat’i keşfettim. Bağımlısı oldum. Bir erkekle ilişki yaşamaya başladım chat’te. Kısa bir süre sonra onunla buluştum. Planlar yapmak, gizlenmek, yalanlar söylemek sonunda bana ’ben ne yapıyorum’ sorusunu sordurdu. O adamdan hoşlanmamaya başladım. Ben kocamı seviyordum ama daha fazla bir şeyler arıyordum. Bunun kötü bir şey olmadığını düşünüyordum. Ama yanılmışım."
Gerçek olmayan bir alemin sonsuz aldatmalarla dolu özgürlüğünden gerçek hayatın sıkıntılarla dolu "tek" aldatmasına geçmek kadını bunaltıyordu.
Aradığı o değildi çünkü.
Bir erkek "arayan" kadın bunu "dışarıda", gerçek hayatta her zaman bulabilir.
Ama "chat-kadınları" için asıl amaç bir erkekle aldatmak değil.
O, orada ruhundaki bütün bölünmüşlükleri bir araya getirmenin, ömür boyu gizlediği ruhunu "teşhir" etmenin, sonsuz sayıda erkeği heyecanlandırıp sonsuz sayıda erkekten heyecanlanmanın, binlerce kolu olan bir ahtapot gibi kolları her yana uzanan bir aldatmalar orjisini yaşamanın, bir başkasının kimliğiyle kendi gerçeğini ortaya çıkarmanın, sadece başkalarının baskısından değil kendi kendine de yaptığı baskıdan kurtulmanın hazzını arıyor.
Tek başına bir erkeğin verebileceği hazdan çok daha değişik bir haz bu.
Üstelik orada tanıştığı her erkeğe kendi hayalinden kimlikler de giydirebiliyor, onu kendi zihninde istediği gibi süslüyor.
Ama sonunda bütün bunlardan da sıkılıyor.
Gene aynı sitede bir başka kadın bu "bağımlıklıktan" nasıl kurtulduğunu anlatıyor.
"Başlarda konuştuğum bütün insanlar çok heyecan vericiydi. Sayısız insan vardı orada. Gerçek hayattaki arkadaşlarımla konuşmaktansa onlarla konuşmayı tercih ediyordum. Sanırım, bu sanal alemde konuştuğum insanların da gerçek hayattaki insanlar olduğunu fark edince sıkıldım. Gerçek hayatta çok fazla sıkıcı, aptal, kaba insan var ve onlar aynı zamanda bu sanal alemde. Bunu anlayınca sıkılıverdim."
Bunu anlamak bütün büyüyü bozuyor.
Çünkü onların gerçek olduğunu anladığında sen de gerçeğine dönüyorsun, o sıkıcı, yasaklarla, ayıplarla dolu gerçeğe.
Sığındığın yerde, kaçtığın insanları bulmak bütün hayalleri solduruyor.
Ama sıkılanların yerine yenileri geliyor.
Çünkü kadınların içindeki o karanlık ve durgun göl, çağlayıp akabilmek için belirsiz ve gölgeli bir loşluğa muhtaç.