2 Haziran 2002
<B>MÜKELLEFLERİN </B>birikmiş vergi borçlarının tasfiyesi amacıyla taksitle ve düşük faizle ödeme kolaylığı getiren 414 nolu Tahsilat Genel Tebliği'ne göre ilk taksiti 2001 Mart ayında ödenen ve 14 aydır devam eden ve artık sonlarına yaklaşılan ödemelerden bazılarının yerine getirilememesi durumunda ödeme kolaylığı hakkını kaybeden vatandaşların durumuna açıklık getirildi. Maliye Bakanlığı'nın 17.05.2002 tarihli ‘‘Genel Yazısı’’ özetle şöyle:
‘‘Tecil taksitlerinden bazılarını ödeyemeyen, süresinden sonra veya noksan ödeyen, sonradan ilave borç çıkarılınca noksan ödemiş duruma düşen mükellefler, taksit tutarlarını 31.05.2002 tarihine kadar tecil faizi ile birlikte ödemeleri halinde tebliğ ile tanınan ödeme kolaylığından yararlanmaları devam edecektir. Mükellefler her aya ait taksit tutarı veya taksit farkını tebliğdeki düşük faiz oranlarından, taksitin ait olduğu aydan günümüze kadar ise aylık yüzde 6 ve yüzde 5 gibi geçerli oranlardan tecil faizi ile birlikte ödeyecektir.’’
Uzun süredir vergi daireleri ile mükellefler arasında anlaşmazlık konusu olan ve mükelleflerin beklediği bir sorunun çözülmesi çok yerinde olmuştur. Fakat, Bakanlığın ‘‘Genel Yazısı’’ 17.05.2002 tarihlidir. Genel Yazı'lar Resmi Gazete'de yayınlanmaz, haber konusu da olmaz. İç yazışma niteliğindedir. Vergi Daireleri'nin bu uygulamanın esaslarından mayısın son haftasında haberleri olmuştur ve bu durumda olan mükelleflerini haberdar edememişlerdir ve 31 Mayıs olan ödeme süresi sona ermiştir. 20 Mayıs'ta vergi dairelerine başvuran bazı vatandaşların ödeme istekleri de bu uygulamanın bilinmemesi nedeniyle geri çevrilmiştir. Mükelleflerin hergün vergi dairelerinde beklemeleri imkansız olduğu kadar, vergi dairelerini meşgul etmeleri nedeniyle uygun da değildir.
Vergi borçları taksit tarihinde muaccel hale gelmektedir. Mademki iyi niyetli vatandaş, taksit tarihinden itibaren aylık yüzde 5 tecil faizi ile birlikte borcunu ödemek istemektedir. Maliye Bakanlığı da vatandaşlara böyle bir kolaylık gösterme eğilimindedir. O halde elinde parası ile ve taksit tarihinden itibaren aylık yüzde 5 tecil faizi ile borcunu ödemek isteyen vatandaş ne zaman gelirse gelsin, tecil haklarını yitirmeden ödeme yapabilmelidir. Sona eren ve haberi verilemeyen 31 Mayıs tarihinin hiçbir anlamı yoktur.
Piyasalar; bugünkü ekonomik şartlarda borcunu böyle ödeyen borçlu bulsalar heykelini dikecekler. Ama bulamıyorlar. Vergi İdaresi, ‘‘piyasanın bir parçası’’ olduğunu unutmamalıdır.
Yazının Devamını Oku 19 Mayıs 2002
<B>2002</B> yılına ait Emlak Vergisi'ne esas teşkil edecek cadde ve sokakların vergi değerlerindeki dengesizlikler nedeniyle, çıkarılan bir kanunla bu değerlerin yeniden tespit edilmesi kabul edildi. Belediye ve muhtarların ağırlıkta olduğu değer tespit komisyonlarına verilen bir aylık süre geçtiğimiz günlerde sona erdi. Şimdi bu tespit edilen değerler, Defterdarlıklarda kurulan Üst Komisyonlar'da gözden geçirilecek. Vatandaşların bu dönemde muhtarlık ve belediyelere giderek tespit edilen değerleri son tespitle karşılaştırmalarında yararları var.
Haksızlıkların giderilmesinde özellikle İstanbul Defterdarlığı'nda teşkil edilecek Üst Komisyon'a çok iş düşüyor. Zeytinburnu bölgesindeki Demirciler Sitesi'nden bize başvuran çok sayıda vatandaş, sokak vergi değerlerinin 30 milyon liradan 600 milyon liraya çıkarıldığını ve bunun tam yirmi kat arttırılmak demek olduğunu bildirdiler. Arsa değerinin yirmi kat artması demek, vergi oranının iki kat artması nedeniyle emlak vergisinin tam kırk kat artması anlamını taşıyor. Gerçekte ise buradaki işyerlerinin değerlerinin aslında dörtte bire indiğini ifade ettiler.
Akmerkez'in vergi değeri 900 milyon lira iken, Zeytinburnu Demirciler Sitesi'nin 600 milyon lira olmasında dengesizlik var. Zeytinburnu, Akmerkez'in onda birine herhalde zor ulaşır.
İTO YETKİYİ KULLANMADI
Vergi değerlerindeki dengesizlikler için İstanbul Ticaret Odası'na kanunla yargıya başvurma yetki ve görevi verilmiş iken Oda, bu güne kadar bu yetkisini kullanmak gereğini duymadı. Artık üst komisyonda daha aktif davranarak, özellikle ticaret ve sanayi sitelerindeki değerleri daha iyi izleyip görevini yerine getirmesi gerekiyor.
Vatandaşlar, Emlak Vergilerinin birinci taksitlerini vergi değerleri daha kesinleşmeden avans mahiyetinde mayıs ayının sonuna kadar yatıracaklar. Birinci taksitler, geçen yılki birinci taksitin büyük şehirlerde yaklaşık üç katı olacak. Büyük şehir dışında ise bir buçuk katı.
İkinci taksitler kasım ayında yatırılacak ve yeni tespit edilen değerler üzerinden alınacak. Ayrıca ek olarak birinci taksitten eksik kalan kısmın da ödenmesi gerekecek.
Çevre temizlik vergilerinin de ödemeleri aynı süre içinde yapılacak. Çevre vergileri geçen yıla göre yüzde 26 oranında arttı.
Yalnız, bize ulaşan bilgilere göre bazı belediyeler ‘‘Nasıl olsa fazla artmaz’’ diyerek mükelleflerden Emlak Vergisi'ni toptan alıyor.
Böyle yapan belediyelere kanmayın. Siz sadece ilk taksidi ödeyin. Belediye paranın tamamına kavuşmak için böyle yapıyor. Ancak, bu yöntem kasım ayında gerçek değerler ortaya çıktığı sırada yapılacak işlemlerde karışıklık çıkarabilir.
Dikkat edin...
Yazının Devamını Oku 12 Mayıs 2002
<B>BUGÜN</B> size; hiçbir ticari faaliyeti bulunmayan, sabah evinden işine, akşam işinden evine gidip gelen, dördün birinden maaş alan devlet memuru Hamdi T'nin, nasıl <B>‘nayloncu’</B> olduğunun ve ağır ceza mahkemesinde hapis istemiyle yargılandığının hikayesini onun kaleminden anlatacağım. ‘‘Devlet memuruyum. Oturduğum apartmanın iki yıldır yöneticiliğini yapıyorum. 48 dairelik apartmanın tadilat ve onarım işleri için zaman zaman çimento, kum, kiremit, kireç ve alçı malzemelerine ihtiyaç duymaktayız. Bu malzemeleri, daha önce yöneticilik yapmış arkadaşlarımın tanıştığı ve fiyatını uygun bulduğumuz zaman alış yaptığımız, parasını veresiye olarak sonradan ödediğimiz bir firmadan almaktayız. Bu kişi ile tanışıklığımz dört yılı geçmektedir. Aldığımız her malın faturaları, irsaliyeleri ile birlikte dosyalarımızda mevcuttur. Bu satıcının karşı inceleme neticesinde faturalarının sahte olduğu gerekçesiyle, apartman yönetici sıfatıyla ben ve benden önceki iki yönetici; sahte fatura aldığımız suçlamasıyla ağır cezada yargılanmaktayız. Sizin köşe yazılarınızı okuyunca bize umut ışığı olacağınızı düşündük. Böyle adalet olur mu? Bu nasıl yasa? Mal alan hangi şahıs, mal aldığı firmaya senin faturaların sahte mi diye sorabilir, bunu nasıl anlayabilir?’’
TEMİZEL NE DEMİŞTİ?
Vergi kanunlarımızdaki 1998 yılındaki değişiklikler sırasında yeni tanımı ile kapsamı genişletilen naylon faturayı; ne siz, ne ben, ne de Maliye Bakanlığı'nın hiç bir yetkilisi anlayamaz. Çünkü bu faturalar Vergi Dairelerine kayıtlı işyerleri olan, vergi daireleri tarafından yoklama yapılarak varlığı tespit edilen firmalar tarafından kesilir. Ayrıca bu faturalar, Defterdarlıklar tarafından yetki verilmiş anlaşmalı matbaalarda bastırılır. Bütün şekil şartları eksiksiz olarak mevcuttur. Bu işlerle, elinde devlet gücü olmasına rağmen başa çıkamayan Devlet, nayloncularla mücadele sorumluluğunu vatandaşa devretmiştir.
1998 yılında Vergi kanunlarındaki değişiklik çalışmaları sürerken çeşitli defalar görüştüğümüz Sayın Bakan Zekeriya Temizel bizi arayarak ‘‘359'ncu maddedeki sahte ve muhteviyatı itibarı ile yanıltıcı belge tanımlarındaki değişiklikleri ve hapis cezalarını sahtekarlar için getirdiklerini, buna karşı çıkılmasının haksızlık olduğunu’’ söyledi. Ben de kendilerine, ‘‘Bu tür düzenlemelerin hep hırsızlar ve dolandırıcılar için yapıldığını, fakat hiç kimsenin onlara hesap sormaya cesaret edemeyeceklerini ve bu ağır cezaların sıradan vatandaşlara uygulanacağını’’ söyledim. Kendileri bana, rahat olmamı bu uygulamanın sadece sahtekarlara yapılacağını ifade etti. Daha o zaman bu değişikliklere karşı yazılar yazarken sadece vergi mükelleflerinin başlarının derde gireceklerini düşünmüştüm, ama sorunun bu boyutlara ulaşacağını doğrusu görememiştim.
Düşününüz, işyeri bulunmayan, vergi mükellefi olmayan bir devlet memuru; yöneticisi olduğu apartımanın tamiri için malzeme satın aldığı gerçekte var olan firmanın nayloncu sayılması nedeniyle, kendisi de nayloncu sayılıyor ve ağır ceza mahkemelerinde sürünüyor.
İşin ilginç yanı ‘dördün birinden maaş alan naylonzede devlet memuru Hamdi T.’ aldığı hapis cezasının yanı sıra ‘sabıkalı’ siciline kaydolacak ve devlet memurluğu görevine son verilecek. Hem işinden, hem ekmeğinden olacak.
Yazının Devamını Oku 5 Mayıs 2002
<B>EMRE PAKSOY</B>, başından geçen naylon fatura olayını şöyle anlatıyor: ‘‘1995'te kurulan bir şirketin yüzde 25 hissedarı ve Yönetim Kurulu Başkanı'ydım. Bütün ortaklar ve Muhasebe Müdürü'nün imza yetkisi vardı. Ağustos ve Eylül 1997'de, İzmirli bir firmadan 3 faturada toplam 800 milyon liralık malzeme alınarak, Türkmenistan'a ihraç edildi. KDV iadesine başvuruluyor, toplam iade başvurusu 5 milyar lira. Sözkonusu sahte faturalara ait KDV 200 milyon lira. O yıl şirketin cirosu, tamamı ihracat olmak üzere 400 milyara yakındı. İki ortak o günlerde hisselerimizi diğer ortaklara devrettik. KDV iade başvurusu yapıldıktan sonraki incelemede, söz konusu 3 faturayı kesen şirketin 1996 sonunda faaliyetine son verdiği, faturaların da Maliye'ye iade etmediği faturalar olduğu anlaşıldı. Sahte fatura iddiasıyla Maliye, savcılığa başvurdu. Savcı, faturaların alındığı tarihteki Yönetim Kurulu Başkanı olduğum için yalnız beni mahkemeye verdi. Diğer ortaklar ve imza yetkisi olanlar dikkate alınmadı. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi, İzmir Gelirler Genel Müdürlüğü'ne yazı ile faturaları kesen firmanın durumunu sordu. Gelen cevapta, ‘‘Her ne kadar 1996 sonunda faaliyeti durmuş gibi görünse de, firmanın hayat standardı esasına göre vergilendirildiği ve faaliyetine devam ettiği kabul edildiği, söz konusu faturaların sahte fatura olarak değerlendirilmediği ve hakkında herhangi bir işlem ya da takibat yapılmasına gerek görülmediği’’ bildirildi. Buna rağmen Mahkeme, yüzde 25 hissedarı olduğum firmada, 200 milyonluk KDV iadesi için bilerek sahte fatura almaktan tek başıma 15 ay ağır hapis cezasına hükmetti. Faturayı düzenleyenin hakkında işlem dahi yapılmadı.’’
70 yıllık Hatça Ana’ya toptancı darbesi
CAN Kahraman (Hatça Ana Lokantası Müdürü): ‘‘Ankara'da 70 yıldır lokantacılık yapan ‘Hatça Ana' aile şirketinin ortağı ve müdürüyüm. Gıda toptancısından aldığım mal alış faturaları ve gıda toptancısının kendi giriş faturalarının bazılarının sahte olması nedeniyle, benim aldığım faturalar da sahte kabul edilerek, tarafıma Ankara 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 18 ay ağır hapis cezası verildi. Gerek şahsım, gerekse şirketim tertemiz bir sicile sahipken ve bu ekonomik krizle mücadele verirken, bu nasıl kanun, nasıl adalet?’’
Hakim beni tecavüzcü sandı
Büyük bir gıda firmasının İdare Meclisi Başkanı anlatıyor: ‘‘Fabrikanın binlerce kalem ham madde alışlarından birisi Maliye'nin tarifine göre naylonmuş. Beni de Ağır Ceza Mahkemesi'ne verdiler. Benden önce mahkemede iki tane ırza tecavüz davası vardı. İkinci sanık gelmemiş. Hakim beni içeri aldı. Beni de tecavüzcü sanmış, ‘Anlat bakalım nasıl yaptın bu işi' dedi. 'Sonra benim ‘nayloncu' (!) olduğumu anladı.’’
Dört bir yandan naylon fatura mektupları geliyor
NAYLON fatura uygulamalarındaki haksızlıkları vurgulayan yayınlarımız üzerine Türkiye'nin dört bir tarafından vatandaşlarımız, başlarından geçen olayları mail adresimize yağdırıyorlar. Bunlardan yerimizin sınırları içinde farklı dört örneği kamuoyunun bilgisine sunuyoruz. Mal alışı ile ilgili bir faturanın, Maliye Bakanlığı Merkezi Denetleme Kurulları tarafından incelenmesi sonucunda hazırlanan bir raporda mealen şöyle deniliyor:
‘‘Söz konusu fatura Kurumlar Vergisi Kanunu açısından geçerli bir faturadır. Kayıtlara gider olarak intikali ve Kurumlar Vergisi matrahından indirilmesi uygundur. Fakat aynı fatura KDV Kanunu açısından naylon bir faturadır. Verginin cezalı ve gecikme zammı ile birlikte tahsili gerekir.’’
Tabii bu rapor sonucunda ağır ceza mahkemesinde hapis cezası ile yargılanma.
Yazdıklarımız vergi yazılarından çok Aziz Nesin hikayelerini andırıyor. Böyle bir raporun yazılmasından Maliye'nin hiç bir birimi rahatsız olmuyor.‘‘Hem naylon, hem naylon olmayan bir fatura’’nın mevcut olabileceğini uluslararası bir platformda söylesek, bize ne derler acaba ?
Trilyon lira cirolu başka bir mükellefin 100 milyon liralık kamyon nakliye faturasına ne cevap veriliyor dersiniz? Kamyoncu nayloncu değil ama benzin aldığı benzinci nayloncu! O nedenle kamyoncu da nayloncu sayılır, faturasını yazamazsın.
Vergi Kanunlarımızın ve Vergi İdaresinin mantığı açık:
‘‘Taksim / Elmadağ kaldırımlarında travestiler vardır, Oradan geçen herkes travesti sayılır.’’
Benzinci nayloncu çıktı beni hapse atıyorlar
ADINI açıklamayan bir şirket sahibi şunları aktarıyor: ‘‘7 trilyon lira cirosu, 700 milyar lira vergi matrahı olan, dünyanın pek çok ülkesine sanayi ürünleri ihraç eden bir şirketin sahibiyim. İhraç ettiğim ürünlerin bazı parçalarını yurt dışından getiriyorum. Gümrük komisyoncusu gümrükten malları çekerek fabrikamıza gönderir. Masraflarını da faturasıyla yollar, öderiz. Gümrükten çektiğimiz malların kamyonla nakliye faturasının naylon olduğunu söyleyen bir Maliye yetkilisi fabrikaya geldi. Kamyoncunun faturası 100 milyon liralık. Kamyoncuyu görmedim bile. Malların gümrükten çekildiği sabit. Belgeleri var. Nakledildiği de belli. Havadan kendi kendine gelmedi. Kamyoncunun faturasının da herşeyi normal. Anlaşmalı matbaada basılmış. Böyle naylon fatura olur mu? Hani sahte belge, naylon fatura demek 'gerçekte mal hareketi yokken, varmış gibi düzenlenen belgeydi'. Ben şimdi hapis yatacakmışım, böyle saçma kanun, böyle saçma sahte fatura tarifi olur mu? Kamyoncunun nayloncular listesinde adı yokmuş, sonradan baktırdım. Fakat benzin aldığı benzincinin nayloncular listesinde adı varmış. Benzinci nayloncu diye, gümrükçünün mal taşıttığı kamyoncu nayloncu oldu. Gümrükçü de nayloncu oldu. Şimdi ben de nayloncu oldum.’’
Yazının Devamını Oku 28 Nisan 2002
<B>TÜRKİYE</B>'de hiç kimse; hayali ihracat yapmak, naylon fatura kesmek için bir araya gelmiş, organize suç örgütü kurmuş kişileri savunmuyor. Tam tersine bu gibi kimselerin en ağır şekilde cezalandırılmalarını istiyoruz. Biz namuslu insanların, esnafın, ticaret ve sanayi erbabının, şirket yönetcilerinin, sahtekarlarla aynı kefeye konulup yargılanmalarına karşıyız. Ve ‘‘yanlış yasa, yanlış uygulama’’ nedeniyle bugün böyle yapılıyor.
Vergi U. Kanunu'na göre yanıltıcı belge; ‘‘ortada gerçekten bir mal hareketi olmakla birlikte miktar ve tutar itibarı ile gerçeğe uymayan belge’’dir. Sahte belge ise; ‘‘ortada mal hareketi olmadan düzenlenmiş belge’’dir. Uygulama, bu tanımla sınırlı kalmıyor. Yanıltıcı veya sahte belge kullandığı tespit edilmiş büyük bir firmadan (bu tespit o firmanın böyle bir firmadan mal alması nedeniyle yapılıyor); gerçekten mal satın almış yüzlerce firma ve o yüzlerce firmadan mal satın almış binlerce firma da ‘‘nayloncu’’ sayılıyor. Hem cezalı vergi ödüyor, hem de ağır cezada hapisle yargılanıyor.
Özellikle müteahhitlik sektöründeki alt firmalar olan nakliyat ve hafriyat firmalarının pek çoğu hakkında ‘‘nayloncu’’ tutanağı var. Bu nedenle bu firmaların gerçekten yaptığı nakliye ve hafriyat işleri nedeniyle müteahhitlik sektörünün tümüne yakını ‘‘nayloncu’’ sayılıyor. Peki bu ‘‘taşıma’’yı, bu ‘‘hafriyat’’ı kim yapıyor?
EVET, BEN YAZDIM
Başta et ve un olmak üzere gıda sektörü de aynı şekilde. Et ürünleri ve unlu gıdalar üreten sektörler de bu nedenle ‘‘nayloncu’’ sayılıyor. Maliye denetim birimleri; satış hasılatını ‘‘var’’ sayıyor. Bu ürünleri üretmek için yapılan alışları ‘‘yok’’ sayıyor. Gerçi bu konuda bazı Danıştay Kararları var, ‘‘girdiler alınmadan bu üretim yapılamaz’’ diyor, ama Maliye Denetim Raporları hazır: ‘‘Ürünleri başka yerden faturasız alıyorlar, faturayı da nayloncudan.’’
Sayın Şükrü Kızılot, Sayın Zekeriya Temizel'e verdiği cevapta diyor ki ‘‘Ben holdinglerden hiç söz etmedim. Holdingler mal alış satışında bulunmazlar, iştirak kazancı elde ederler.’’
Doğrudur, holdingleri Hürriyet'te ben söz konusu ettim. Çünkü en büyük holdinglerin üst düzey yöneticileri aynı zamanda iştirak ettikleri şirketlerin yönetim kurulu başkanları veya üyeleri konumunda. İşte bu sıfatları nedeniyle kendileri hakkında açılan ceza davaları yürümektedir. Bu kişilerin çoğunu tanıyor ve davalarını izliyoruz. Fakat etik açıdan kimliklerini açıklayamıyoruz. Kendileri isterlerse kimliklerini açıklarlar ve bunda da yarar var. Nitekim İstanbul Ticaret Odası Başkanı Mehmet Yıldırım, doğuya hizmet amacıyla kurduğu Doğu Holding'in alışları nedeniyle naylon faturadan yargılandığını kamuoyuna açıkladı ve iyi de yaptı. Bu ülkede İstanbul Ticaret Odası Başkanı ‘‘naylonculuk’’tan yargılanıyor ise, hem kanunlar hem de uygulama yanlış demektir. Bu durum herkes için haysiyet kırıcı bir durumdur. Ayrıca hapis cezası riski de var. Bir yıldan az para cezaları paraya çevrildiği zaman otuz milyarı geçiyor. Bu para da küçük bir firmayı siler götürür. Sabıka kaydı da cabası.
‘‘Nayloncu’’dan mal alan ‘‘nayloncu’’ sayılmamalıdır. Çünkü ondan da alan ‘‘nayloncu’’ sayılıyor ve Türkiye'de herkes ‘‘nayloncu’’ oluyor.
Yazının Devamını Oku 23 Nisan 2002
<B>1998</B> yılında vergi kanunlarında yapılan değişiklik sırasında, kanun metninden <B>‘‘bilerek’’</B> cümlesinin çıkartılması nedeniyle, pek çok suçsuz kişinin hapis cezası ile karşı karşıya kalacağını, daha çalışmalar kanun tasarısı halinde iken incelemiş ve kanun çıkmadan Hürriyet'te kamuoyunu uyarmıştık. 14 Aralık 1997'de ‘‘Muhasebeci mükellefle aynı koğuşa mı?’’, 27 Haziran 1998'de ‘‘Sahte faturayı bilmeden alan da hapsi boylayacak’’, 4 Temmuz 1998'de ‘‘Limited şirkette kapıcı tartışması’’, 16 Ağustos 1999'da ‘‘Muhasebeciye hapis’’, 13 Ağustos 2000'de ‘‘Şirket yöneticilerinin vergisel sorumluluğu’’ ve 17 Aralık 2000'de ‘‘Belki siz de nayloncusunuz’’ başlıklı yazılarımızda, bu tehlike konusunda uyarılarda bulunmuştuk.
Bakın, yasadan çıkartılan bir cümle nelere maloluyor:
HERKES SUÇLU
Siz bir konfeksiyon mağazasının sahibisiniz ve ceket satıyorsunuz. Sattığınız ceketleri üreten terzi, kumaşını bir başka firmadan alıyor. O terziye kumaş satan kumaş üreticisi de bir iplik fabrikasından hammadde alıyor. Eğer, iplik üreten firma, bir naylon fatura kullandıysa, yeni düzenlemeye göre ceket satan mağaza, hatta o mağazadan ceket alan tüketici de suçlu.
DANIŞTAY KARARI
Danıştay 11'inci Dairesi'nin aldığı bir karar da bu uygulamayı teyid ediyor. Bu karara göre, ‘‘Satıcının alış faturalarının sahte ve yanıltıcı fatura düzenlediği tespit edilen kişiden alınmış olması halinde, satıcının da sahte fatura düzenlediği kabul edilir.’’
Bu karara göre, size mal satan satıcınız, daha önce bir başka kişiye naylon fatura kesmişse, sizin alışınız gerçek bile olsa size kestiği fatura nedeniyle siz de ‘‘nayloncu’’ oluyorsunuz.
Bu nedenle, Türkiye'nin vergi rekortmenleri arasında yeralan, ihracat rekorları kıran pek çok büyük kuruluşun idare meclisi üyeleri, genel müdürleri ‘‘naylon faturacı’’ damgasını yiyerek yargılanıyor.
Kanun değişiklikleri sırasında, gerçek suçluyu ayırdetmek zahmetine katlanmak istemeyen o zamanki vergi idaresi, suçlu ile suçsuzu aynı çuvala koyarak, işin içinden sıyrılmak istemişti.
Ceza hukukunun temel ilkelerine aykırı olan bu durum, ceza hukuku hocaları tarafından da hayretle izleniyor. ‘‘Fiilleri işleyenlerin cezalandırılması’’, ‘‘cezaların şahsiliği’’ ilkesi ve ‘‘suçun oluşması için gereken kasıt unsurunun oluşması’’ şartının aranmadığı bu yasa maddeleri sonucunda gelişen uygulamalar nedeniyle şirket yöneticileri, sahtekárlarla birlikte ve onlarla aynı mahkemelerde, aynı koridorları paylaşarak yargılanıyor ve yıllardır suçsuzluklarını ispata çalışıyorlar.
Yazının Devamını Oku 21 Nisan 2002
<B>2002</B> yılında ödenecek Emlak Vergilerine esas teşkil edecek ve cadde/sokakların komisyonlarca tespit edilen vergi değerlerindeki dengesizlikleri ve aşırı artışları Hürriyet'ten duyurmamız üzerine konu, kamuoyunda tartışılmaya başlanmış, sonuçta da tespit edilen değerlerdeki adaletsizlikler kabul edilerek iptal edilmiş ve yeni yasa ile cadde ve sokak vergi değerlerinin yeniden tespiti kabul edilmişti. 10 Nisan 2002 tarih ve 33 Numaralı Emlak Vergisi Genel Tebliği'nde de açıklandığı üzere, yeni vergi değerleri bir aylık süre içinde tespit edilecek. Bu sürenin başlangıç tarihi 9 Nisan'dır. Sürenin üçte biri bitti. Sadece İstanbul'da cadde ve sokakların listesi ‘‘yedi yüz’’ sayfalık kalın bir kitap. Bizim edindiğimiz izlenim, birkaç küçük değişiklik dışında eski değerlerin yeniymiş gibi tekrarlanacağı ve ‘‘Dağın fare doğuracağı’’ yönündedir.
İstanbul'un herkesin oturmak isteyeceği en iyi ve en pahalı semti Bebek değil midir? Bir tarafta Boğaz'ın mavi sularının akıp gittiği, öbür tarafında lebiderya evlerin bulunduğu Bebek/Rumelihisar Caddesinin metrekare vergi değeri 900 milyon liradır. Kadıköy'de Akmar Pasajı'nın önünden başlayan; satanist, tinerci ve kapkapçıları barındıran Mühürdar Caddesi'nin metrekaresi ise 2 milyar lira. Mühürdar'ın uzantısı olan daha prestijli Moda Caddesi ise 800 milyon lira.
Beymen'leri, Vakko'ları dünyanın en ünlü markalarının mağazalarıyla dolu Bağdat Caddesi'nin metrekaresi Caddebostan'da, Suadiye'de 1,5 milyar liradır. Kadıköy'e inen varoşların alış veriş ettikleri ucuz ve köhne dükkanları barındıran toz toprak içindeki Söğütlüçeşme caddesi ise 2 milyar lira. ‘‘Büyük Kulüp’’ü barındıran Cemil Topuzlu Caddesi ise 1 milyar lira.
Boğaz'ın ünlü semti Tarabya'da cadde ve sokaklar ortalama 150-200 milyon lira arası. Gözde bir semt Levent de 200 milyon lira. Ama Bostancı Vükela Caddesi ile Erenköy N. Kızıltan Sokak 600 milyon lira.
Bu değerler son derece dengesiz. Çünkü her İlçe Belediyesi sınırlarında ve her mahallede kurulan komisyonlar, birbirinden bağımsız ve habersiz, başka ölçüler kullanarak değerleri tespit ediyorlar. Bu dengenin sağlanmasında, önerimiz üzerine kanunda yer alan, ‘‘Defterdar başkanlığındaki üst komisyon’’a çok iş düşecek.
İstanbul'un en pahalı caddesi ‘‘Tak-ı Zafer’’ Caddesi. Taksim Anıtı'nın karşısındaki The Marmara'nın olduğu cadde: 6 milyar lira. Onu 5,2 milyar lira ile Bakırköy Marina izliyor. Sonra 5 milyar lira ile Beyoğlu İstiklal Caddesi ve 4,5 milyar lira ile Bakırköy Galleria/Holliday İnn. Gümüşsuyu Mete Caddesi de 4,5 milyar lira, İnönü Caddesi ise 4 milyar.
Bu çarpık ve yanlış değerlemeler iki şekilde düzelir:
Ya değerinden yüksek ve düşük tespitler olması gereken yerlere çekilir. Doğru olanı da budur. Ya da en kolay yol bizim korktuğumuz, yüksek olanlar yüksekte kalır. Düşük tespit olanları onların yanına çekersiniz. Olur biter.
Yazının Devamını Oku 14 Nisan 2002
<B>CUMHURBAŞKANI</B>'nın tekrar görüşülmek üzere Meclis'e gönderdiği Emlak Vergisi nihayet Resmi Gazete'de yayınlanarak yasalaştı. İlk kez Hürriyet'te ileri sürdüğümüz uygulama yanlışlıkları ve haksızlıklar içermesi nedeniyle Emlak Vergisi olayı, kamuoyunu haftalarca meşgul etmişti. Yeni kanun, bazı yenilikler getirmesine rağmen, ortalığı ayağa kaldıran ‘‘cadde ve sokak değerlerindeki haksızlıkları’’ çözmüyor. Çözümünü tekrar eski yetkililerine, belediye temsilcilerinin ağırlığında muhtarların da bulunduğu değer tespit komisyonlarına ‘‘havale’’ ediyor. Halbuki soruna neden olan zaten bu komisyonlardı.
NELER GELDİ, NE YAPACAĞIZ?
Genel beyan dönemi olan bu yıl ve bundan sonra ‘‘Emlak Vergisi beyanı’’ kalktı. Beyanname verilmeyecek. Belediyeler beyan verilmeden vatandaşların vergilerini kendileri hesaplayacak.
Beyan kalktı, ama yerine ‘‘bildirim’’ geldi. Yeni gayrimenkul alanlar, gayrimenkullerinde değişiklik olanlar, satanlar ‘‘beyan’’ yerine ‘‘bildirim’’ verecek. Bu yerinde. Çünkü gayrimenkulün sahipliğindeki ve niteliğindeki değişikliklerden belediyelerin ancak ‘‘bildirim’’le haberdar olması mümkün.
‘‘Rayiç değer’’ kavramı kaldırıldı. Yerine eskiden ‘‘asgari değer’’ dediğimiz ‘‘vergi değeri’’ geldi. Doğru da oldu. Zaten herkes rayiç değer yerine, asgari değerden beyanname veriyordu.
Bütün arsa, cadde ve sokakların değerleri bir ay zarfında yeniden(!) tespit edilecek. Bu değerlere muhtarların ve Ticaret Odalarının itiraz hakları var. Vatandaşların itiraz hakları yok. Ticaret Odaları, kendi üyelerinin bile haklarını korumayarak bir tek değere itiraz etmediler. Kanunun kendilerine verdiği görevi yerine getirmediler. Üstelik bu görev angarya ise, bu yetkiyi bizden alın başkasına verin de demediler. Muhtarlar ise, belediyelerin muhtarlık bölgesine hizmet getirmeyecekleri korkusu ile bu itiraz haklarını kullanamıyorlar. Zaten değerleri tespit edenler de kendileri. Velhasıl, onbinde bir oranı dışında ‘‘fiilen’’ bu değerlere itiraz hakkı yok!
Bütün bu işlemler olurken, birinci taksit zamanı geldiği için, vatandaşlar geçen 2001 yılı emlak vergi değerlerini yüzde 53,2 arttırmak suretiyle 2002 yılı birinci taksit vergi değerini bulacaklar. Bu vergi değerini büyükşehirlerde konutlar için binde 2, işyerleri için binde 4, arsalar için binde 6, araziler için binde 2 ile çarparak çıkan tutarın yarısını birinci taksit olarak yatıracaklar. Büyük şehir dışındaki bölgelerde binde oranlarının yarısı uygulanacak.
Bulunacak bu birinci taksit sadece ‘‘avans’’ niteliğinde. Esas vergiyi kasım ayında göreceğiz. Bir göreceğiz, pir göreceğiz. O zaman hem birinci taksitten eksik kalan borcumuzu faizsiz olarak ödeyeceğiz. Hem de esas ikinci taksiti ödeyeceğiz.
Yasada, tebliğde yok ama pratik bir hesapla büyükşehirlerde, bu yılki birinci taksit geçen yılki birinci taksitin yaklaşık üç katı. Mayıs ayı sonuna kadar mutlaka birinci taksiti ödeyelim. İki taksiti birden ödemeyelim. Hesaplar karışır. Çünkü verginin tamamı belli değil.
Yazının Devamını Oku