Sevdiğim sayı altı!

Büyükşehir bebeleri için sokakta oynamanın son yıllarıydı.

Haberin Devamı

Sokağın gerçeği ile Susam Sokağı gerçeği arasına sıkıştığımız yıllardı. Sokakta maç yapmak, terli terli su içmek, üstüne bi de Meybuz yemek istiyorduk. Ve fakat hayat ısrarla eve tıkmak istiyordu bizi. Edi ile Büdü çağırıyordu.
Ertesi gün okulda Fransız kalmak çok fena bir şeydi. Zira Charles de Gaulle İlkokulu’nda okumuyorduk. “Sevdiğim sayı altı!” şarkısını bilmeyenle teneffüste kimse oynamıyordu.

Aslında bir akşamüstü uyarıyı çakmıştı bize Susam Sokağı. “Arada kaldım, tam arada, başıma gelen en acıklı durumdur bu” şarkısını duyduğumuzda, bizim kuşağın lanetinin arada kalmak olduğunu anlamalıydık.

Tarihin en acayip yerine doğmuştuk sanki. Önceki kuşağın gözünün yaşı bebekliğimize düşmüştü. Cehennemi yaşamamıştık ama bitmeyen bir arafa mahkûm edilmiştik sanki. Üstüne bir de 12 Eylül’ü görmüştük, daha da iflah olmayacaktık sanki.

Neyi sevsek elimizde kaldı. Kimi sevsek erken öldü. Coşkun Evcim neden öldü ki? Çok seviyorduk biz onu. Öyle arada kaldık sonra hep. Sokakla televizyon arasında, Temel Reis’le ıspanak arasında, okulla spor arasında, sporla doping arasında, Dempsey ile Makepeace arasında!

Sokakta Ben Johnson’ın rekor sonrasındaki hareketlerini taklit ederek koşarken, mahallenin abileri “Durun be!” dediler, “Koşuşup durmayın deli deli. Dopingli çıktı o!” Tüm taraftarlık duygularından azade, dünyanın öbür ucunda başarısına sevindiğimiz o adam yalan söylemişti. Gözünü yummadan ebe olmak kadar yalan, körebede gözbağının altından bakmak kadar dolandı. Yakan top seni yaktığı halde “Değmedi ki!” diye oyunda kalmaktı. Yediğimiz onca berbat yumurtalı ıspanağa rağmen popomuzda demir iğnesinin acısıydı o gün orda sporla doping arasında kalmak.

Arkası çorap söküğü gibi geldi. “Meybuz’da boya var” dediler, “Verdiğim ödevler yarına bitecek, yazın oynarsınız çocuğum sokakta” dediler, “Kızım senin annen baban bi şey demiyo mu oğlanlarla maç yapmana?” dediler. Zaten Büdü, eve, televizyon başına çağırıyordu. Edi biraz daha çakaldı sanki “Çıkın oynayın sokakta” der gibiydi. Ya biz Edi ile Büdü arasında bile kaldık!

Ama en çok futbolla endüstrisi arasında kaldık. Siyah-beyazdı televizyon dedikleri, sadece bazen bir iki saatliğine renkleniyordu. 1982 Dünya Kupası’nın kompil rengârenk yayınlaması sayesinde eve alınan renkli televizyondan giriş yaptık futbol endüstrisine. Bir daha da o aradan çıkamadık.

Futbol sevmek hep arada kalmak demek zaten kimileri için. Aşk ve akıl arasında kalmak. Oyunla gerçek arasında kalmak. Sokakla ev arasında kalmak. Çileye bak.

Dünya Kupası başladı işte. Çocukluğumuzla yoksul Brezilya halkının talepleri arasında sıkıştık kaldık. “Arada kaldım, tam arada, başıma gelen en acıklı durumdur bu” şarkısını duyduğumuzda, bizim kuşağın lanetinin arada kalmak olduğunu anlamalıydık.

Edi’yi dinleyip sokağa çıkmalıydık.

Yazarın Tüm Yazıları