Paylaş
Yıllar içinde “Babacığım bak şampiyonuz!” dedim, “Şampiyonluk kaçtı Yıldırım’cuğum!” dedim, “Baba baksana şunlara ne güzel oynuyolar, bu dakikadan sonra yenilseler de yenseler de, yenilseler ne yenseler ne!” dedim. Tanıyorum, yaşadım, yaşıyorum ben bu cümleyi.
O yüzden iliklerime kadar anladım Suzan Somalı Sönmez’in ne dediğini. Babasını kaybettiği günün, aynı zamanda babasının takımının şampiyonluk kupasını kaldırdığı gün olmasının ne demek olduğunu anlıyorum. Babasına haber verme telaşına aşinayım, biliyorum.
Vâlâ Somalı, bize Beşiktaş’ı öğreten isimdi. Spor tarihini öğreten, aktaran, yazan, çizen, tasarlayan isimdi. Büyük bir spor tarihçisiydi. Hakkıyla anlatmaya buralar filan yetmez.
Şöyle söyliyim size, Vâla Somalı tarihçiydi, gazeteciydi, sanatçıydı, ressamdı, tasarımcıydı, karikatüristti, dansçıydı, spor insanıydı, sahne dekoratörüydü, yazardı. Anlatabilmek mümkün mü bunları burada layığıyla. Mümkünsüz. Anlatmaya çabalamak sadece benimkisi.
SES TİYATROSU’NDA BİR BEŞİKTAŞLI
Vâlâ Somalı, “Ses Opereti ve Tiyatrosu” adını taşıyan ve Ses Tiyatrosu’nu mekân edinmiş toplulukta dekoratör olarak çalıştı. O yıllarda dansçı olarak da sahneye çıkıyordu. “Step dans” deriz biz hani, “Tap dance” derler onlar hani. Hani hasını Fred Astaire’den, Ginger Rogers’dan, bi de yağmur altında dans ederken görüp vurulduğumuz Gene Kelly’den biliriz. Vâlâ Somalı da bi zamanlar Ses Tiyatrosu’ndan parmak uçlarıyla dünyaya seslenirdi.
Geçtiğimiz hafta, Ferhan Şensoy’un, dünyada eşi benzeri olmayan oyunculuk üslubunun bi parçası olan tonlamasıyla “Hasan Efendi'nin kavuğunu devrettiği çırağı İsmail Dümbüllü, bu tiyatroda oynamış. Münir Özkul meslek yıllarında bu tiyatroda, Ortaoyuncular’a katıldıktan sonra da bu tiyatroda oynadı. Rasim’le biz yirmi küsur yıldır bu tiyatroda oynuyoruz. Kavuk yüz yılı aşkın süredir Ses Tiyatrosu’ndan çıkmamış. Kavuk, Ses Tiyatrosu’nu seviyo” diyerek onurla beşinci taşıyıcısı Rasim Öztekin’e devrettiği tiyatrodan.
Somalı, 1950’lerin ikinci yarısında sahneden ve arkasından çekilip Hürriyet Gazetesi’nde gazeteciliğe başladı. “Türk Sporunda 75 Yıl: 17 Dalda Beşiktaş Spor Tarihi”, “Türk-Dünya Voleybol Tarihi”, “Voleybol’un 102 Yılı”, “Teknik Taktik Yönleri ile Futbol ve Tarihi” gibi yirmi spor kitabı yazdı. 1960’ların Yeni Sabah’ı, Günaydın, Gün Gazetesi, 1960’ların Akşam Gazetesi, Fotomaç, Hayatspor, Çarşaf Karikatür Dergisi, Popüler Tarih, Karakartal Spor Dergisi, Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün resmi yayın organı olan Beşiktaş Dergisi’ne yazılar yazdı. Gazeteci olarak yirminin üzerinde ödül aldı.
Resimleri, afiş tasarımları, portre çalışmaları, karikatürleriyle yurt içinde ve yurt dışında onlarca sergi açtı. Sinemamıza pek çok film afişi armağan etti.
MEHMET GALİN’DEN VÂLÂ SOMALI’YA “KARA KARTAL”
Beşiktaş’a, kimselerin paha biçemeyeceği “Kara Kartal” hediyesini, “Haydi be Kara Kartallar! Hücum edin be Kara Kartallar!” tezahüratıyla Mehmet Galin vermiştir. Vâlâ Somalı, Galin’in bu eşsiz hediyesini kendi hediyesi ile birleştirmiş, Beşiktaş’ın 1978’ten beri kullandığı logoyu, o meşhur “Karakartal” tasarımını Beşiktaş’a hediye etmiştir.
Kızının, Beşiktaş’ın şampiyonluğunu ilan ettiği gün, hastanede yatan babasına “Şampiyonuz babacığım” diye haber verdiği Vâlâ Somalı, 19 Mayıs’ta, Beşiktaşlılar kupalarına kavuşmak için yola çıktığında buralardan gitti.
Parmak uçlarından çıkan yazılar, kitaplar, afişler, portreler, karikatürler, kitaplar bi de o ses bize kaldı. Yağmurda dans ederseniz kulağınızda olsun. Benim de babama söyleyeceklerim var onlar da izninizle şurda dursun:
Babacığım, Beşiktaş bu sene şampiyon oldu. “Güzel günler” dediler “güneşli günler” dediler. Görmen lazımdı sonra atlayıp hakikatten motorları maviliklere sürdüler. Görsen “Hak ettiler, o Atiba ne biçim topçu o Atiba, iyi seyret onu, ayağı kepçe gibi, olmaz böyle şey” derdin.
Kızlarınız biz işte böyle size arada sırada haber ediyoruz. Yokluğunuz çok zor alışmaya filan çabalamıyoruz. Nasıl zorlanıyoruz. Olmaz böyle şey.
Paylaş