Paylaş
Ernie Davis. 1939 yılında Amerika’da doğar. Dar gelirli bir anne babanın çocuğudur. Babasını hiç tanımadan, daha bebekken bir trafik kazasında kaybeder. Annesi, Ernie on dört aylıkken ona bakamayacağını anlar, annesine ve babasına sığınır. Ernie’yi anneanne ve dede büyütecektir.
Hasret, Ernie on iki yaşına geldiğinde biter. Annesinin yanına, Elimira, New York’a taşınmasıyla hikâye başlar. Elmira Free Academy’de harikalar yaratır, elini attığı her sporda göz doldurur. Öyle yeteneklidir ki beyzbol, basketbol ve Amerikan futbolunu bir arada sürdürür. Hatta basketbol takımı onun liderliğinde arka arkaya 52 maç kazanır. Herkes bir basketbol yıldızını selamlamak üzereyken Ernie, gerçek aşkının Amerikan futbolu olduğunu anlar.
Amerikan futbolundaki başarısı Syracuse Üniversitesi’nin yıldızı Jim Brown’un da ilgisini çeker. Amerikan futbolu tarihinin en büyük efsanelerinden biri olan ve gelmiş geçmiş en iyi 50 oyuncu arasına giren Brown, Ernie’yi varisi olarak ilan eder. Ernie o kadar yetenekli, o kadar çalışkan ve azimlidir ki Jim Brown’un tüm rekorlarını alt üst eder. Aynı onun gibi 44 numaralı formayı giyer. Yetişilmesi mümkün olmayan hızı nedeniyle de “Elmira Ekspresi” lakabını alır. Syracuse’un şampiyonluğunun da mimarı olur. Ülke ırkçılığın azgın dalgalarıyla boğuşurken kolej futbolunun en büyük ödülü olan Heisman ödülünü alan ilk siyah futbolcudur artık. Dönemin Amerika Başkanı John Kennedy kendisiyle tanışmak ister ve onunla tanışmanın bir ayrıcalık olduğunu söyler.
Artık 1962 Draft'ında ilk sırada seçilmesi de sürpriz değilidir. Gerçi o zamana kadar draftta ilk sırada seçilen siyah bir futbolcu yoktur. Ancak onu seçen Washington Redskins’in sahibi George Preston Marshall ırkçı olduğunu gizlemeyen biridir ve “Takımımda siyahlar oynayamaz” diyecek kadar da alçaktır. Bunu fırsata çeviren Cleveland Browns hemen takasla Ernie'yi kadrosuna katar. Burada Ernie’nin yolu bir kez daha Jim Brown ile kesişir ve takım arkadaşı olurlar.
Rüyanın en güzel yerindedir. Yıllarca büyük sıkıntılar çeken, babasını hiç bilmeyen, 12 yaşına kadar annesiz yaşayan ve yoğun bir biçimde ırkçılığa maruz kalan Ernie için yıllardır verdiği emeklerin karşılığını alma vakti gelir. Hem de kahramanı Jim Brown ile aynı takımda.
Ancak kolej All-Star maçı için Chicago'dayken bir sabah uyandığında boynunda bir şişlik hisseder. Önce bunun bir enfeksiyon olduğunu düşünülse de sonra Ernie’nin lösemi olduğu ortaya çıkar. Her türlü tedavi denenmesine rağmen 1963 Mayıs’ında 23 yaşında hayata veda eder. Daha Cleveland Browns formasını bir kez bile giyemeden.
O forma bir daha Browns forması giyen hiçbir oyuncuya verilmez ve stada asılır. Heykeli dikilir. Anısı hep yaşatılır. Bizim de artık Hüseyin Çakıroğlu’nun ismini Fenerbahçe’nin bir tesisinde filan yaşatmamız gerekmiyor mu? Hadi artık.
İkisinin de ruhu şad olsun.
Paylaş