Mesut Yar: Paris’e aşk kenti derler ya, yemesinler bizi
O bir seyahat tutkunu. Fırsat bulduğu her an çantasını sırtlayıp vuruyor kendini yollara. Mesut Yar ile simsiyah kumları olan Santorini’den unutulmaz eğlenceleriyle Brooklyn’e tam gaz bir yolculuğa çıktık.
En sevdiğiniz şehir neresi?
New York sanırım en sevdiğim kent oldu. Tüm o filmlerden alışık olduğumuz koşturmanın dışında kendi içinde ilginç bir huzuru var. Ve neredeyse her bölgesi farklı bir iklimi yansıtıyor. En çok Manhattan ve Soho bölgesini beğendim. İçinde farklı, dışından bakınca farklı bir resim verebiliyor.
Orada önereceğiniz mekânlar var mı?
Sokak aralarında bulunan İtalyan ve Ortadoğu mekânlarını dikkat çekici buldum. Sıklıkla ‘Ali Baba’ isimli restorana gittim. Ama özellikle 5. Cadde’yi diğerlerine bağlayan ara caddelerde çok iyi mekânlar var. The Peninsula’nın barı çok göz alıcıydı. Düşünsene yan masanda Madonna, biraz ötende Brad Pitt sıradan kalabalıklara karışmış keyiflerine bakıyorlar. Bazı mekânlarda kola mühür basmaları çok eğlenceliydi. Özellikle Brooklyn taraflarındaki eğlence de unutulur gibi değildi. Bir de sosisli arabaları... Filmlerdeki gibi, bir parça kenti mangal kokusu sarsa da o çok iklimlilik arasında kaynayıp gidiyor.
Datça'daki villasında
Şimdiye kadar sizi en mutlu hissettiren yer neresiydi?
Roma ve Atina... Barcelona’nın da ilginç bir manyetik alan yarattığını söyleyebilirim. Gaudi çizgileri arasında havadar bir kent orası. Deniz tarafı farklı, kentin ferah caddeleri farklı. Ama Atina ve Roma bir parça beni yansıtıyor. Tarihi derinliklerinin yarattığı bir duygu olmalı bu bende. Pantheon’un karşısında kahve içmek kadar keyifli bir an yok, bir parça da ucundan tiramisu tatmak tabii.
En büyüleyen şehre gelirsek...
Santorini’de denize girdiğim volkanik siyah kumun olduğu plajdı sanırım. Simsiyah bir denize giriyorsun. Ve öyle tuhaf bir çekim alanı var ki. Mavi bir gökyüzü, simsiyah bir kum ve tüm bunlara bakarak yaşadığına şükretmek.
En son nereye gittiniz?
Bükreş’e gittik eşimle. Eski kent denilen bölgeyi çok sevdim. Çok Avrupalı ama aynı zamanda doğuya da bakan bir yüzü var. Ortada sıkışıp kalmış hava, akşama doğru yerini limitsiz ve insanların birbirini tedirgin etmediği bir eğlence hayatına bırakıyor. Kalabalıklar arasında özgür hissedebileceğiniz ufak bir kent ama mutlaka görmeli.
Eşle gidilecek en romantik seyahat rotası hangisi?
Bunu fikslemenin doğru olduğuna inanmıyorum. Ama ille de başlamak gerekirse bir yerden, önce Atina’dan başlayarak sırasıyla Üsküp, Manastır ve Ohri üçgeninde bir Makedonya, ardından Prag’da verilecek iki günlük bir mola ve hemen devamında Sicilya, Napoli ve Roma üçgenini tamamlayıp Milano’dan Zürih’e geçmek. Paris’i hiç sevemediğim için Güney Fransa kıyılarında romantik bir yürüyüş ve hemen ardından Barcelona’da bir akşam yemeği ve zinde bir uyku. Harika bir rota sanırım.
KNIDOS İKİ DENİZE AÇILAN MANZARASIYLA
CİDDEN BAŞTAN ÇIKARIYOR
Basel'de
Kendinize bir hayat dersi çıkardığınız tatiliniz hangisi?
Hayat derslerimi yerel tatillerden çıkarıyorum. Bozcaada kendimi yenilemek, Datça ise yeniden doğmak için vazgeçilmez iki noktam. Özellikle Palamutbükü’nde denize girerken gökyüzüyle yüzleşmem ve buna ek olarak da Kıbrıs’ın Dipkarpaz sahilinde bir beyaz mavi koyda yaratanla baş başa kalmam unutulur şeyler değil benim için.
En beğendiğiniz manzarayı bana tasvir eder misiniz?
Knidos iki denize açılan manzarasıyla insanı cidden baştan çıkarıyor. Öğle saatlerinden geceye doğru güneş birkaç şekil birden alır. Denizin rengi değişir ve mavilikleri yararak giden teknelerin ardında bıraktığı beyaz izlerde kaybolur insan. Almasını bilen burunlar için medeniyetin tüm anlarının kokuları yayılır denizden eteklere doğru...
Otel odasından çaldığınız bir eşyayı itiraf etsenize?
Yüzde yüz minik şampuanlar ve tıraş takısı fikstir. Bunun dışında pek bir şeyle ilgilenmem. Bir keresinde çok hoş görünen bir meyve tabağına yeltenmiştim ama belli olur diye korkup vazgeçtim.
Santorini'de
En komik tatil anınız neydi?
Otobüslerle çıkılan Santorini tepelerinden aşağı iki yolla inebiliyorsunuz, ya teleferik ya da 500 küsur tane uzun basamağı topuklayarak. Açıkçası teleferik korkumuz olduğu için katırlar arasında ve takdir edersin ki tezek kokusunun sindiği kaldırımlarda ter içinde koşarak aşağıya inmek komikti. Parkur bittiğinde yüzümüzü görenlerin korku halini hiç unutmuyorum. Sırılsıklam olmuş tişörtlerle gemiye yapılacak küçük ringe yetişmeye çalışan bir çifte bakmak tuhaftı sanırım.
Tatilde başınıza gelen en kötü olay neydi?
Beni hep ülkelerin güvenlik noktaları sıkıntıya sokar. Gereksiz için dışa çıkma hali. Bir de sanırım çok beğendiğim bir ayakkabıyı eşime almak için ertesi günü bekleyip gittiğimde dükkânın o gün açılmayacağını öğrenmem oldu.
Anne-babanız olmadan gittiğiniz ilk tatili hatırlıyor musunuz?
Onları çok erken kaybettim. Hiç birlikte tatilimiz olmadı diyebilirim. Belki annemle bir Bozcaada turu hatırlıyorum hayal meyal. Ama görüntüler çok flu.
Bir daha asla gitmeyeceğiniz yer neresi?
Paris sanırım.
Roma'da
Neden?
Esnafı çok tuhaf; pazarlık yapmıyor, burnundan kıl aldırmıyor. Hani aşk kenti derler ya yemesinler bizi...
Sizce gittiğiniz yerler arasında dünyanın sekizinci harikası neresi?
Ohri (Makedonya ve Arnavutluk arası) Gölü’nün üstünde kaldığımız o otelin çatı suiti. O manzaraya tekrar bakabilmek için hakikaten zaman yaratmaya ve doğru anı beklemeye çalışıyorum.
En sevdiği beş şehir?
Atina, Üsküp, Prag, Roma, Basel
Seyahatten almadan dönmeyeceği üç şey?
Anahtarlık, magnet ve parfüm...
Bavulunun olmazsa olmazları?
İlaç, kozmetik ve pratik kıyafetler...
New York'ta
Nerede kalır?
Otelin iyisi, hostelin kalitelisi, arkadaşın ‘dost’ olanı.
Ne okur? Ne dinler?
İhsan Oktay, Ahmet Ümit ve Bukowski okur, aklıma ne gelirse de dinlerim.
Seyahate gitmek için ilk tercihi kim olur?
Sadece eşim Ferda!