Dünya Gastronomi Kenti
Müge Akgün
Beyran, tatlılı malhıta çorbası, yuvalama, şiveydiz, tike, keme kebabı, alenazik, Kilis kebabı, mıkla, ayvalı taraklık, sarımsak tavası, pancar sarması, nakışlı dolma, kapamalı frik, lolazlı pilav, simir aşı, içli köfte, öcce, Antep fıstıklı kurabiye, katmer, çingan baklavası, küncülü helva... Sayıları 500’ü bulan Gaziantep yemeklerini saymaya kalkışmak nafile bir çaba.
‘Güneşin ve Ateşin Mutfağı’ adı belki onu çok güzel tanımlıyor ama doğanın cömertliği kadar bu mutfakta yaratıcılık da çok önemli. Pişirme yöntemleri de çok zengin. Bırakın kebap çeşitlerini tencere yemekleri bile tava, yahni, buğulama, aş gibi kendi içinde bölümlere ayrılıyor. Bir mutfak düşünün ki, neredeyse bir sözlük oluşturacak denli kendine özgü terimleri, araç gereçleri var. Evet, gerçekten de Antep mutfağı ise başlı başına bir değer. Belki de bu yüzden tam bir yıl önce, 11 Aralık 2015’de, gastronomisiyle Unesco Yaratıcı Şehirler Ağına dahil olması bizleri hiç şaşırtmadı. Tabii bu çeşitlilik ve zenginlikte toprağın bereketi ve yaratıcılık kadar katman katman uygarlığının, farklı kültürlerin bir arada yaşamasının payı da büyük. Gaziantep’in bu listeye girmesi için göreve geldikten sonra altı ay içinde tüm eksiklikleri tamamlayarak dosyayı tekrar yollayan, kısacası imkansız denileni gerçekleştiren Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin’in katkısını da unutmamak gerek. Bir diğer etken de tabii Gaziantep’in sahip olduğu dinamizm ve ekonomik alt yapısının sağlamlığı. Gaziantep Türkiye ortalamasından iki kat fazla büyüyor. İhracatta beşinci büyük kent. 172 ülkeye ihracat yapılıyor. İhracaatın yüzde 30’unu fıstık ve hububat oluşturuyor.
Bir zamanlar İpek Yolu’nun en önemli duraklarından olan kentteki 32 hanın her yıl biri restore ediliyor. Zeugma Mozaik Müzesi, Gaziantep Hamam Müzesi, Emine Göğüş Mutfak Sanatları Müzesi, Yesemek Açık Hava Müzesi, Bayazhan Gaziantep Kent Müzesi, Gaziantep Mevlevihanesi Vakıf Müzesi, Hasan Süzer Etnografya Müzesi, Panorama Müzesi son yıllarda kente kazandırılan, kültürel değerler... Eğer ‘Dünya Gastronomi Kenti’ olarak tescillenen Gaziantep’in bu listeden hiç çıkmamasını ve cazibe merkezi olmasını istiyorsak yapılanlar kadar yapılacaklar da önemli. Her şeyden önce gastronomi ve kültür turizminin sürdürülebilir olması gerekiyor. Bunların başında daha planlı bir şehir planlama, ortak bir mimari dil geliyor. Yeni inşaatlar geçmişin her biri bir estetik harikası hanlarının konaklarının yanında hem sönük hem de uyumsuz kalıyor. Kadın istihdamının artması, engelli ve mahalle mutfaklarının kurulması, çıraklık ve şeflik eğitimi verilmesi de öncelikli konular arasında. Antep lokantaları genellikle kebap ağırlıklı. Tencere yemekleri yapan bir kaç yer ise ‘esnaf lokantası’ olarak hizmet veriyor. Antep restoranlarının bir kaç istisnayı saymazsak en büyük özelliği hızlı yiyip kalkmaya yönelik olması. Kentin en ünlü kebapçılarına bile gittiğinizde her şey önünüze yemek yarışmasına girmişsiniz gibi birbiri ardına geliyor. Siz de elinizde olmadan bir telaş içinde yiyorsunuz. Bu kültürün biraz olsun değişmesinde, farklı bir anlayışla yemeklerin tadına varılarak yeneceği farklı konseptte yerlerin sayısının artmasında yarar var. Keşke restore edilen hanlardan biri kentin yeme-içme kültürünü yansıtacak, en iyi örneklerin yer aldığı bir restoranlar kompleksine dönüşse. Halkın ve uzmanların oylarıyla belirlenecek mekanların birer şubesi açılsa. Hatta her biri modern kutnu kumaş, bakır gibi el sanatlarıyla yapılmış tasarım ürünlerle dekore edilse. Unutmayalım ki, insanların bir ülkeye gitme güdülerinin başında gastronomi geliyor...