Paylaş
Önce koordinasyon merkezi lazımdı. Acımızı bir tarafa bıraktık. Cenazemiz vardı ağlayamadık. Çok acı vardı, sarmak için geç kalmamak lazımdı.
Gelen yardımı gideni, gitmesi gerekeni en ihtiyacı olanı gidilemeyen köyü bulmak lazımdı, buralara sıcacık yemek götürmek gerekirdi.
Canla başla çalışan onlarca genç, nasıl yardımcı olabiliriz diye soran bir dünya insan Bülbülzade Vakfı'nda şefler buluştuk. 50 kişilik şef ekibiyle 100.000 kişilik yemek çıkarmak düştü bize de...
Böyle zamanlarda harekete geçmek hayatımızın anlamlarından biri oldu. Mutfaklar kuruldu, malzemeler bulundu, bir kişinin değil 500 kişinin emeğiyle çorbalar kaynamaya başladı.
Gönüllüler aracılığıyla insanların topluca kaldığı yerlere ulaştırdı. Kimisi plastik tabak göndermek istedi kimisi bir ton patates... Kimisi market poşetiyle yemek almaya geldi kimisi kaç gündür aç!
O kadar yoğun çalışan vakıfta koordinasyon merkezi, depo ve mutfak kuruldu. Devlet millet el ele burda tekrar destan yazmaya, yaraları sarmaya çalıştı, şefler hep birlikte çalıştık. Bizim ve burdaki insanların umuda, desteğe, içten bir mesaja, acil ihtiyaçların karşılanmasına ihtiyacı vardı.
Deprem olur olmaz hızlı reaksiyon alıp koordinasyon birimi kurmuşlardı. Acılarını unutarak, çocuklarını güvenli yerlere gönderip, gece gündüz sandalyede uyuyarak, depremzede halleriyle harekete geçtiler.
Önce sistemle başlayıp gelen tüm ihbarları ayırt etmeksizin sisteme giriş yapmışlar. İki genç ihbarları alıyor, sosyal medyadan, whatsapp gruplarından, santralden yazılı sözlü her ihbarı değerlendirdi. İki kişi tüm bu ihbarları teyit etti.
Diğer iki kişi tasnif ve yönlendirme yapıyordu. Hangi ilçe, köy, mahalle, kimin ne ihtiyacı var tespit ediliyor ve hemen yönlendiriliyordu.
Bölgedeki şehirlere ulaştıracak teşkilat ağları, köylere ve mahallelere gönderecek aracıyla gönüllü destek verecek ekip yönlendirileni ulaştırdı.
Bu arada bağışlarını, yardım tırlarını gönderenlerin kaydı tutuluyor, depoya giren depodan çıkan her şey kayıt altına alınıyordu.
Muhasebe kaydı satın alma işlemleri titizlikle yürütülüyordu. Mutfak ekibi araçlarıyla gönüllü yemek taşıyanların nereye gideceğini, kimin ne kadar yemeğe ihtiyacı olduğunu tespit edip günlük hazırlığını yapıyordu.
Mutfakta ise hummalı bir çalışma yürütüldü. 1000 kişilik, 10.000 kişilik değil, 100.000 kişilik yemekler yapılıyordu bu mutfaklarda... Mutfağın hazırlanması kapların kazanların hazırlanması, bu kadar kişinin neyden yiyeceği, kaşığı, bunca yemeğin malzemesi, baharatı, hepsi ayrı ayrı düşünülüyor ve pişiriliyordu.
Saatlerce çalışılıyordu. Yemek çıkarma saatini, depoyu açma saatini biliyor ama hangi gündeyiz nasıl aksam oluyor anlayamıyorduk.
Bir gün bir hafta gibi geçti. Hala enkaz başında haber bekleyenlerin de zaman algısı başka... Sıcacık yemek geçsin boğazlarından, omuzlarında bir el hissetsinler yalnız olmadıklarına dair diye üst düzey çaba gösteriliyordu.
Bundan sonra ne olacak?
Bir sürü insan yerinden oldu. Üstelik korku ve endişeyi atmakta da zorlanacaklar. Biriktirdiği, sevdiği her şeyden mahrum kaldılar. Uzun bir süre tek yürek olmaya ihtiyacımız var. Uzun vadeli projeler yapmaya, yaraları sarmaya ihtiyacımız var.
Acılar yalnız kalınca değil birlikte aşılır.
Yaralarımızı birlikte saracağız. Geçmiş olsun Türkiye!
Paylaş