Paylaş
Mavi yengeçin de Demre ile birlikte Türkiye’de restoran menülerinde en sık görülebildiği bir yer olan Dalyan’da dört başı mamur bir akşam yemeği yemek için bulabileceğiniz seçenekler ise oldukça kısıtlı… Kısıtlıdan kastım sayısal olarak değil; nitelik olarak… Mide Lobisi’nde soruşturuyoruz, Instagram’dan ve Google'dan araştırıyoruz; ben en az 3-4 kere ziyaret ettim sürekli deniyorum ama belli bir çıtanın üstüne çıkamıyor sunulanlar…
Tüm bu işletme kalabalığının içinde elde kalan bir iki “fena olmayan” balıkçı, iyi bir iki dondurmacı, gündüz güzel hamur işi yapan, narlı dondurma ve nar suyuyla renk katan klasik gözleme/börek bazlı birkaç iyi işletme… Böylesi bir doğal güzelliğin ortasında olan bir yer; Muğla gibi gastronomiyle içli dışlı bir yörenin içerisindeki bir turistik belde; neden gastronomi açısından “idare eden” yerlerin ağırlıkta olduğu bir yer?
Bu soru aslında sadece Dalyan için sorulabilecek bir soru değil… Marmaris merkez, Göcek, Ölüdeniz, Kemer tarafı, Kapadokya, Çıralı-Olimpos hattında da benzer sorunlar görülüyor. Bunun bana göre en temel sebebi beldenin hizmet sektörünü şekillendiren “turist” niteliği…
Özellikle İngiliz turistin ağırlıkta olduğu beldelerde menüsünde hemen her şey bulunan, “hasır” sandalyeli, çiçekli minderli yerler ağırlıkta oluyor. Bu Hindistan’a gittiğimde de böyleydi; Yunanistan’da İngiliz ağırlıklı turist çeken beldelerde de böyleydi… Bu turiste yönelik olarak açılan işletmeler ağırlıkta olunca dolayısıyla menü de, dekorasyon da, hatta gece yaşamı da buna göre şekilleniyor. Dolayısıyla 10 ünite yer varsa, bunların 7 tanesi daha çok ortalama yabancı turiste hitap eden; birbirine benzeyen yerler olarak ortaya çıkıyor. Burada yükü tabii ki sadece İngiliz ağırlıklı turiste yüklemek yanlış olur; hem benzeri profildeki her milletten yabancı turist için geçerli bu hem de bölgedeki ürünleri derinlemesine analiz etmeyen, gastronomi merakı ya da geleneği olmayan işletmecilerin de bunda payı büyük.
Yerli/şehirli turistin şekillendirdiği beldelerde ise gelişim farklı oluyor. Bodrum, eskiden beri yerli, alım gücü yüksek turiste hitap ettiğinden kendine ait bir restoran kültürü var. İngiliz etkisi genelde Gümbet gibi beldelerinde ağırlık kazanmış vaziyette. Yalıkavak-Türkbükü bir kesim yerli turiste, Gümüşlük-Turgutreis tarafı farklı bir kesime hitap ediyor… Selimiye, Bozburun, Söğüt tarafı da gastronomi açısından oldukça yüksek kalitede mekanlar sunuyor. Çeşme-Alaçatı tarafı fiyat politikasını ne kadar eleştirirsek eleştirelim farklı alternatifler ortaya çıkarıyor. Eskinin yerli turist açısından popüler Ege kasabalarından Ayvalık’ta hala güçlü bir gastronomi bağı var. Tatil yöreleri arasında “Kadıköy-Beşiktaş” demografisine uygun bir ziyaretçi tabanı olan Kaş’ta butik burgerciler, iyi şeflerden artizan sokak yiyeceği mekanları, klasik meyhane ve fine-dining restoranların yanında ilçeyi git gide daha “doyurucu” bir hale sürüklüyor.
Turizmde gastronominin yeri günden güne ağırlık kazanıyor. Tatil planı yapan kişinin düşünce süzgecinde “kaliteli yemek yiyebileceği” mekanın da önemi var… Bunu dönüştürmek görüldüğü kadar zor değil; para kazanmak önemli; ama farklı ve lezzetli bir menü ortaya koymak da çok önemli… Üstelik gelen turistin daha fazla gün konaklama yapması, ilçeye daha çok para kazandırması da bu tip işletmelerin varlığıyla kolaylaşıyor… Birkaç mekanla başlar her şey…
Umarım zorlu pandemi döneminin etkisi bir nebze daha azaldığında bu tip beldelerde bunu başarabilecek mekanların sayısı artar.
Özellikle yukarıda bahsettiğim beldelerde yeme-içme tavsiyesi vermek isteyen herkesin önerilerini yine e-posta yoluyla ya da sosyal medyadan almak isterim.
Paylaş