HEMEN herkes Merkez Bankası'na hücum ediyor: Faizleri düşür! Düşür ki dolar kendine gelsin. Görmüyor musun? İhracatçının bileklerinden kan akıyor! Memleket elden gidiyor, sen hálá TL de TL diye tutturmuşsun, elinde tokmak, doların kafasına indirip duruyorsun.
Ortalık toz duman. Bu kadar kargaşada net görüş sağlamak kolay değil. Yine de olayların önüne arkasına bakmakta yarar var.
Birinci tespit: Dolar kuru düşükse bunun suçunu Merkez Bankası politikalarına atmak mümkün değil. Sorun Merkez Bankası'nda mı yoksa hükümette mi? Eğer bir suçlu aramak gerekirse, öncelikle ekonomi politikalarının uygulayıcısı olan hükümete bakmak gerekir. Şu anda kuru Hazine ile hükümetin birlikte belirlediğini söyleyenlere kulak kabartmakta bence sakınca yok. Bu mu dalgalı kur?
İkinci tespit: Bankacılık sisteminin eski sorunu ‘‘açık pozisyon’’lar hálá devam ediyor. Açık pozisyonculardan kaynaklanan gelir transferi de sürüyor. Ama devlet de bütçesini aynı şekilde yönetmeye çalışıyor. Gerçekte en büyük açık pozisyon devlete ait. Bu durumda kurlar aniden yükselirse kamu borçlanma sistemi çöker.
Üçüncü tespit: Oralıkta birtakım ‘‘beklenti anketleri’’ dolaşıyor. Bunlar kime sorularak yapılıyor? Eğer bankaların hazine yöneticilerine soruluyorsa, adamların kendi açık pozisyonlarına göre beklenti bildirmelerinden daha doğal ne olabilir?
Dördüncü tespit: Özel bankalar ne yapıyorlar? Birkaçı dışında çoğu açık pozisyondan medet umuyor. Çoğu bankadaki bireysel danışmanlar tarafından vatandaşa dolarını bozdurtup bono alması için akıl satılıyor. Çünkü faizlerin düşmesi demek bankacılık sisteminin altüst olması demek. Yurtdışından gelmiş olan ‘‘sıcak para’’ pılısını pırtısını toplayıp giderse herkes birlikte yanabilir.
Beşinci tespit: Türkiye'nin ihtiyacı olan şey büyüme. Ancak bu kurlarla ne Türkiye'ye yatırım gelir, ne de ihracat gerçek potansiyelini gösterebilir.
Altıncı tespit: Hükümet IMF'nin 5'inci ve 6'ncı gözden geçirme paketlerini birleştirir ve işi eylül ayına sarkıtıp IMF programından kopma yönüne doğru kayma gösterirse ortalık yine karışır, kurlar yukarı fırlarken bono faizleri de artar.
SONUÇ: Kamu borçları sorunu rayına oturtulup bankacılık sistemi adam edilmeden Türkiye demokratik bir ülke olamaz. Ekonomi ve siyaset ayrılmadan, siyasal rant sistemleri çözülmeden demokrasiye ulaşamıyoruz. Küresel finans hareketleri sıcak parayı yüzümüze doğru üflüyor. Küreselleşmenin yıkıcı etkilerine direnemiyoruz, çünkü kamu borcuna bulaşan herkes, adı konmamış bir ittifak içinde. Kuru yüksek tutanlar, para geldi, geliyor mesajlarıyla etrafı şenlendirenler. Onlar ne kadar AB yanlısı gibi görünürse görünsünler, aslında Türkiye'yi içine kapamak isteyen küreselleşme düşmanlarının ekmeğine yağ sürenler. Çünkü halk haticeye değil neticeye bakıyor.