İRANLI sosyolog arkadaşım 30 yıldır ülkesinde yaşamıyor.
Onun gibi Avrupa’da okurken Humeyni’nin İslam devrimine yakalanan bir kuşak İranlı, hayat ırmağının sularına kapıldı. Kıyıya tutunmaları zaman aldı. Son Brüksel seyahatimde bu arkadaşımla ortak bir proje üzerinde çalıştık.
Proje Türk, İranlı, Faslı, Belçikalı kadınları bir araya getiriyor. Amaç, kadınlar aleyhine olan kanunlar bu ülkelerde nasıl kaldırtılıyor, deneyimleri paylaşmak.
Okurlarımızdan ricam, şimdi okuyacaklarına dikkat etmeleri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kazanımlarını buradan yola çıkarak değerlendirmeleri. Ben bir yorumda bulunmayacağım.
2007 Aralık ayı.
Faslı bağımsız kadın örgütlerinin bir numaralı gündemi, mirasta eşit hak elde etmek. Fas’ta mirasta erkeği kollayan İslam hukuku hálá geçerli.
2007 Aralık ayı. İranlı bağımsız kadın örgütlerinin en büyük mücadele konusu, çokeşlilikte birinci eşin rızasını gerektiren eski uygulamaya geri dönülmesi. Yanlış okuduğunu sananlar için tekrar edeyim. Şu anda İran’da çokeşlilik serbest. Oysa bir dönem ikinci eş alınırken birincisinin rızası istenirmiş. Kadınların uğraşı, hiç olmazsa buna geri dönmek için.
İslam hukukunda gerek miras, gerekse çokeşlilik tartışmaları her iki ülkede de İslami referanslarla yapılıyor, laik kadınlar boyun eğmişler. Buna taviz vermek zorundalar. Kuran’ın eşitlikçi yorumu için İslamcı kadınları razı etmenin derdine düşmüşler.
* * *
Birinci eşin izni olmadan ikinci eş alınmasın diye mücadele veren 30 yıllık İranlı arkadaşım anlatıyor:
"Hiçbir şeyin farkına varmadık, sanki bir gecede gelip kafamıza çadoru geçirdiler. Nasıl da uyuduk bir bilsen, İslami rejim ufak ufak sistemi fareler gibi kemirip gelirken... Önce dediler ki, ’Devlet dairelerinde çorap giymeden olmaz’. Kabul ettik. ’Kollar çıplak ise gelinmez’ dendi, ona da eyvallah dedik. Derken ’Çoraplar çok ince, kalını giyilsin’ emri çıktı, derken etek boyları uzadı, derken bol pantolon dendi, makyajlar silindi, ojeler çıktı. Bunların hepsi hayatımıza öyle yavaş hákim olmuştu ki, bir sabah aynaya bakıp kendimizi kara çarşafa bürünmüş görünce nasıl oldu bu diye şok geçirdik."
Arkadaşımın Türkiye yorumu ilginç: Ordunun laikliğin koruyucusu olması size yetiyordu ama bugünkü dünyada orduya sığınmak yetmiyor. Toplum olarak laik refleksleriniz var mı, önemli olan bu.
* * *
Bana öyle geliyor ki laik sivil refleksler yavaş da olsa oluşmaya başlıyor. Bu gecikmeli uyanış yüzünden de şöyle olaylarla karşılaşıyoruz: Örneğin, İETT otobüslerinde kızlar ayrı taşınıyor diye bir feryat duyuluyor. İETT’den cevap: "Ama bu senelerdir devam eden bir uygulama, yeni değil ki..."
Laikler yıllardır uyumuş, gözlerini kırpıştırıyorlar. 2000 yılında imam hatiplerde kızların oranı yüzde 50’yi aştığında da uyuyorlardı, türbanlılar nereden çıktı diye şaşkınlar şimdi. Şehirlerarası otobüs, namaz için durmuşmuş. Sabah şerifler hayrolsun arkadaş, bu da yeni değil ki. Ama sen uyku mahmurusun arkadaş.
Belçika’da bile sivil toplumun kiliseye karşı kurduğu laiklik izleme evleri, laiklik eylem merkezleri var sürü sepet. Sende ne var?