BRÜKSEL YAĞMURUN yakıştığı bir şehir olabilir mi derseniz, Brüksel derim. Hafta başındaki 35 derecelik boğucu sıcağın ardından o sabah Schuman Meydanı’nda şakır şakır yağmur yağıyordu. Avrupa Birliği’nin bir binasından diğerine koşarken sırılsıklam olmuştum; ama kimin umurunda?
Ters dönen şemsiyemi toparlamaya çalışırken "Ciddi bir yol kazasına uğramazsak" diye düşündüm, "2014 yılında Avrupa Birliği’ne üyeyiz". Siz bakmayın bazı Avrupalı politikacıların ileri geri konuşmasına, AB örgütü sadece sekiz yılı kalan bu sonuca hazırlanıyor. Brüksel’de iken bunu hissetmek daha kolay ve burası bizim ikinci başkentimiz olmaya çok ciddi aday.
* * *
TÜSİAD’ın Brüksel temsilciliğine AB Komisyonu’ndan ulaşmak için iki seçeneğiniz var. Ya bir durak metro, ya da 50’nci Yıl Parkı’nın içinden yürüyeceksiniz. Benim tercihim yürümek.
TÜSİAD binası şık bir burjuva evi, eskiden kapısından içeri atlarla girilirmiş, arka bahçesindeki ahırlar hálá duruyor. TÜSİAD’ın gizli özlemi, bu ahırları kültür merkezine dönüştürmek.
Atlardan söz etmişken, Avrupa’da ilk "atsız" araba yarışı 1894 yılında Paris’te yayınlanan Le Petit Journal tarafından düzenlenmiş. Aradan zaman geçmiş, ahırlar kültür merkezi olmuş; ama petrol ve enerji konusu önemini koruyor. Nitekim AB-Türkiye müzakerelerinde önem verilen başlıklardan biri de enerji. Öyle ki AB enerji müktesebatına uyum için Türkiye’den gidip Brüksel’deki AB temsilciliğimizde çalışacak olan enerji uzmanı sayısı 70.
Sonuç olarak bizim mütevazı AB temsilciliğimiz, ilişkiler geliştikçe büyüklük olarak yetmez olmuş. AB nezdindeki TC Büyükelçiliği bir sokak öteye, üç misli büyük bir yere taşınıyor.
Bu arada TOBB da Brüksel’de şemsiye örgüt olarak daha geniş bir örgütlenmeye hazırlanıyor.
* * *
Türkiye’de oturup AB konusunda hemen her işi olumsuz tarafından ele almaya bayılıyoruz. Oysa buradan bakıldığında çarkların tahmin edilenden de hızlı döndüğü görülüyor.
Buralarda hálá Rumların esamisi okunuyor mu derseniz, evet okunuyor. Ama AB, adadaki sorun çözülmeden Kıbrıs Rumlarını üye alarak yaptığı hatanın farkında ve hava Türkiye lehine dönmeye başladı.
Bu noktada beni endişelendiren mesele başka. Bizim olayları kriz mantığıyla ele alma alışkanlığımız değişmiyor. Tedbirli olmak başka, paranoyak olmak ayrı. Paranoya zararlı bir ruh hali, bir hastalık. AB ile ilişkilerde tedbiri elden bırakmamalı; ama komplo teorilerine de itibaretmemeliyiz.
* * *
Akşam 20 yıl önce Katolik bir Belçikalı papaza yalvar yakar vaftiz annesi olmamı kabul ettirdikleri Anais’i yemeğe götürdüm. Kime rastladık dersiniz? Uzun yıllardır Brüksel merkezli yaşayan İdil Biret’e. Yan masada da Türkiye’den bir başka tanıdık.