YENİ yılla yapılan başlangıçlarda kendi sinema koltuğunuza yerleşip filmi geriye sarmayı denersiniz. Yaş aldıkça da zaman daha çabuk koşmaya başlar, yaşam uzarken içindeki her yılın payı da küçülür çünkü.
İşte gazeteci de böyle bir ruh hali içinde geçmişi seyrederken, en unutulmadık anılarım hangileridir diye sorgularken, nedense sık sık Benazir’i düşünürken, Zülfikar Ali Butto’nun kızını öldürdüler.
Epey yıl önce gazeteci de Benazir’in bir metre ötesinde hayati tehlike atlatmış olduğundan, ölüm haberini cool karşıladı.
Önce Benazir’in ölümünü "Pakistan’da demokrasiye darbe" diye yorumlayanları şaşkınlıkla dinledi, Pakistan’da demokrasi vardı da onun mu haberi yoktu, sonra Pakistan üzerinden verilen Rusya-ABD güç kavgasını, enerji dağıtım yolları üzerinde olmanın bedelini düşündü.
Ama gazeteci en çok Pakistan-Hint sınırındaki Moultan şehrinde yaşadığı hayatının en büyük travmasını hatırladı. 18 yıl önce, mesleğiyle ve hayatla muhasebeleşmesini yaptığı yere geri döndü.
* * *
Pakistan’da seçim var, Benazir aday. Birisi gidip röportaj yapmalı onunla, istihbarattaki arkadaş dil de biliyor, kadın kadına konuşurlar hem de, onu gönderelim. Genç muhabir Pakistan nasıl bir yer, orada kim var tanıdık, hiç düşünmüyor. Butto’nun Karaçi ofisini arıyor, randevuyu alıyor ve elinde fotoğraf makinesi atlıyor uçağa.
Karaçi’deki bir haftanın sonunda orada randevu kavramının henüz yerleşmediğini anlıyor. O vakit ne yapmalı? Benazir’in özel kalemi, "En iyisi Moultan’a git, Benazir de oraya gelecek, uçaktan inince görüştürürüz seni" diyor. Gazeteci Moultan’a gidiyor. Benazir’i karşılamak için 300 bin kişinin yola döküleceğini, yattığı otelde ise önceki gece bir İngiliz sosyoloğun odasında öldürüldüğünü öğreniyor.
Ertesi gün havaalanına doğru aynı takside dev gibi iki Amerikalı kameramanla yola çıkıyor. Bunlar korur beni diye düşünüyor. Ama yol tıkanıyor, kameramanlar iniyor. Gazeteci kalabalığın içinde önce kayboluyor. Binlerce kişinin içinde tek kadın, sürekli tacize uğruyor. Nasılsa konvoyun tam yanına geliyor, Benazir’e "Beni alın" diye işaret ediyor, ama konvoy durmuyor.
Konvoyun peşinden koşuyor, bir eve girdiklerini görüyor, evin bahçesinde kalabalığı yararak ilerliyor, izdihamdan cam kapı kırılıyor, o sırada kalabalık gazeteciyi sıkıştırıp üstünü başını parçalamaya kalkıyor. Gazeteci kırık camların arasından üzerinde Long Live Butto yazan tişört giymiş korumayı görüyor, o yazının üzerine kafa atıyor, kendini içerde buluyor. Oxford mezunu basın danışmanı gazeteciye su getiriyor.
Röpörtaj yapılıyor, resim çekiliyor, bu sefer gazeteci de konvoyda, çocuklar araçların üzerinde salkım saçak, sürekli kazalar oluyor, çocukların kemik çatırtılarının sesini duyuyor gazeteci.
Benazir makyajını tazeliyor, kürsüye çıkıyor. Gazeteci Pakistan’da ölümle hayatın her yerden daha yakın durduklarını görüyor. Ülkesine dönüyor, toprağı öpüyor. Röportaj Zeynep Göğüş imzasıyla bire manşet oluyor.