AVRUPA Birliği Türk demokratikleşmesine destek mi köstek mi? AB'nin, burada algılandığı kadarıyla Türkiye'deki insan hakları ihlallerini inatla sadece etnik bazda eleştirmesinin özellikle Kürt meselesinde sağlanabilecek ilerlemeyi geciktirdiği kanısındayım.
Bir konu daha var: Brüksel'dekiler Türkiye'deki AB yanlılarının işini zorlaştırmamak istiyorsa, MGK meselesini de yeni bir takıntı halinde sunmamalı.
AB'nin bir diğer zayıf noktası, Türkiye'de yakın temasta oldukları sivil toplum kuruluşlarının seçiminde de hayli özensiz davranmış olması. PKK'nın devamı olarak bilinen KADEK, Avrupa Parlamentosu'na komşu karargáh açmışken AB'nin Türkiye'de sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkisinde kendini etnik dezenformasyona karşı koruması beklenirdi.
* * *
İnsan hakları meselesinde AB'nin bu tek boyutlu yaklaşımı terk etmesini kendi imajı açısından oldukça önemli buluyorum. Geçtiğimiz günlerde AB, Türk kamuoyuna dönük bir iletişim çalışması başlattı. Bu çalışma için yapacağım öneri, AB'nin ilk iş olarak Türkiye'ye yansıyan insan hakları bakış açısını bir an evvel değiştirmesidir. Evet, Türkiye'de insan hakları ihlalleri var, ancak bundan mustarip olanlar sadece Kürtler değil. AB'nin birilerinin dolduruşuna gelmemeye özen göstermesi şart.
İletişimcilerin diliyle söylersek, AB'nin Türkiye ile ilişkilerinde ‘‘algı yönetimi’’ne ihtiyacı var. Ancak bu ‘‘algı yönetimi’’ çalışması AB'nin kendine dönük olarak da yapılmalı, çünkü madalyonun her zaman için iki yüzü var.
* * *
Peki ama AB'nin son dönem Türk demokratikleşmesinde hiç mi payı yok? Kuşkusuz var. Ancak bu etki çok daha hızlı olabilirdi. Bir tarafta AB'nin meseleleri tek boyutlu algılaması, diğer taraftan bazı Türk kamuoyu önderlerinin paralel tutumu, içimizdeki AB karşıtlarının ekmeğine yağ sürdü ve karşıt lobiyi güçlendirdi.
Ankara'nın AB'ye tam üyelik başvurusunda bulunduğu 1987 yılından bu yana 1982 Anayasası'nda birey lehine önemli değişiklikler meydana geldiyse bu bir tesadüf olamaz. Ancak şunu da belirtmekte yarar var; AB henüz ufukta bile yokken kabul edilen bir 1961 Anayasamız vardı bizim. O anayasa Kopenhag kriterlerine uyumlu bir anayasaydı!
* * *
Yine de Sezar'ın hakkını Sezar'a verelim. Anayasal düzeyde asıl değişikliklerin 1995'te başlaması da tesadüf değil. Aynı yıl başlayan Gümrük Birliği ile beraber sadece gümrük sınırları kalkmadı, Türkiye'de temel hak ve özgürlüklerde de ilerleme sağlandı. 3 Ağustos 2002'deki AB uyum paketinin arkasında da AB vardı.
Devlet Bakanı Cemil Çiçek bundan böyle AB'ye uyumun tek bir paket halinde yapılamayacağını, çünkü bazı önemli konularda Anayasa değişiklikleri gerekeceğini duyurdu. Önümüzde bizi bekleyen 90'a yakın yeni kanun, 400'e yakın da idari düzenleme bulunuyor. AB yolunda çok kritik bir döneme girdik. AB'nin kendi söylemine özen göstererek Türkiye'deki değişime yardımcı olmasını diliyoruz.