Paylaş
Kamu, akademi ve siyaset dünyamızın en köklü membalarından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, eski adıyla Mülkiye’deyiz… Koridorda ilerlemekte zorlanıyoruz, zira duvarlara asılı eski dönem meşhur İnek Bayramı’ndan fotoğraflarda pek çok tanıdık sima var! 166 yılı geride bırakmış Mülkiye’nin meşhur mezunlarından birkaçını sayalım; Prof. İlhan Unat, Prof. Sadun Aren, Prof. İlber Ortaylı , Mesut Yılmaz, Hikmet Çetin, İlter Türkmen, Prof. Dr. Mümtaz Soysal… Bizim randevumuz Kent, Çevre ve Yerel Yönetim Politikaları’nın Türkiye’de bilim dalı olarak gelişmesinde öncülük eden, okulun ve akademi dünyamızın en duayen isimlerinden Prof. Ruşen Keleş ile…
Prof. Dr. Ruşen Keleş - Zeynep Bilgehan
HENÜZ EMEKLİLİK YAŞIM GELMEDİ…
Ruşen Hoca, ‘yaşsız’ diyebileceğimiz türde insanlardan. Dolayısıyla yalnızca bir rakam olan doğum tarihi yerine Mülkiye’deki 75. yılını geride bıraktığı bilgisini verelim. İkinci kattaki odasına merdivenlerden son derece formda çıkarak ulaşıyor. Okula metroyla geldiğini duyunca şaşırmam üzerine Ruşen Hoca gülerek, “Henüz emeklilik yaşıma gelmedim ama…” diyerek programını anlatıyor: “Biliyorsunuz devlet üniversitelerinde emeklilikten sonra yarı zamanlı ders verilebiliyor. Siyasal Bilgiler’de yüksek lisans ve doktora öğrencilerine Kent ve Hukuk, Çevre ve Hukuk, Avrupa Birliği Bölgesel Gelişme Politikaları, Uygulamalı Bilimler Fakültesi’nde İmar Hukuku, Kent Hukuku ve Türk Yerel Yönetim Sistemi gibi dersleri veriyorum. ODTÜ’de ve Gazi Üniversitesi Şehir Planlaması Bölümü’nde de derslerim var. Hepsi yarı zamanlı. Haftanın bir günü de tam zamanlı kadrolu olarak Kapadokya Üniversitesi’ndeyim.”
SENE 1936 - Aile fotoğrafı
İSTİKLAL SAVAŞI, CİHAN SAVAŞI….
Nasıl olabilir? Şaşkınlığımın daha da arttığını görünce yine gülerek, “Gençken yapıyorum da yaşlanınca yapamayacağız!” diyor: “Yazıp, çizmek… İşimiz gücümüz bu. Yüzden fazla kitabım var.” Konuşacak konu çok. Aile hikâyesiyle başlayalım… Ruşen Keleş, Trabzonlu bir ailenin iki çocuğundan küçüğü olarak dünyaya geliyor. Babası asker. Keleş anlatıyor: “Hem İstiklal Harbi’nde hem (Birinci) Cihan Savaşı’nda bulunmuş. Filistin Cephesi’nde savaşırken İngilizlere esir düşmüş. Kahire’de tel örgüler arasında birkaç yıl geçirmiş. Daha sonra İkinci Dünya Savaşı yıllarında Milli Savunma Bakanlığı tarafından ‘tezkere bırakmak’ denilen düzenlemeyle yeniden görevlendirildi. Albaylığa kadar yükseldikten sonra emekli olup fındık ticaretiyle meşgul oldu.”
KENTLİLİK EĞİTİMLE OLUR
“Türkiye’de artık ‘kenar mahalle’ kalmadı. Kentler, sadece kırsal yörelerden gelenlerle değil yabancı göçmenlerle de çok heterojen bir yapıya sahip duruma geldi... Kentlerdeki yönetim sorunlarının çözümünün anahtarı yoksulluğun kaldırılmasıdır. Tam anlamıyla kentlileşme ancak eğitimle olabiliyor.”
SENE 1951 - Rumelihisarı
OKULUN ‘SEFİR-İ KEBİRİ’
Çocukluğu ve lise yılları Trabzon’da geçiyor. Hep çok parlak bir öğrenci. İlkokulu ve ortaokulu birincilikle bitirip Trabzon Lisesi’ne giriyor. Aslında sonrası için hedefi o dönemin gözde mesleklerinden olan tıp veya mühendislik. Ancak kendinden iki yaş büyük bir hemşerisi aklına başka bir fikir sokuyor: ‘Mülkiye’ye gelirsen fena olmaz; kaymakam, vali, büyükelçi olursun…’ Devamını Ruşen Hoca’dan dinleyelim: “Lise son sınıfta hocalarım bana ‘büyükelçi’nin eski adı olan ‘sefir-i kebir’ diye hitap ederlerdi. Neden öyle diyorlardı bilmiyorum ama matematik hocamız bana bu lakabı takmıştı. Ben de Mülkiye sınavlarına büyükelçi olacağım diye girdim.”
1950’LERİN MÜLKİYESİ
1950 senesinde Mülkiye’ye giriyor. Meşhur bir dönem arkadaşı da var; Cemal Süreya. 1950, demokrasi tarihimiz için önemli bir tarih, tek partili sistemden çok partili demokrasiye geçilmiş. O dönemin ortamı nasıldı? Ruşen Hoca: “Talebe Cemiyeti’nde etkili çalışmalar yapardık. Demokrat Parti (DP) iktidara geldikten sonra kendine yakın bir kulüp oluşturdu. Çoğunluk olarak kendimizi mümkün mertebe günlük siyasetin dışında tutmaya çalışmışızdır. Öğrenciler DP’den, önce memnundu. İnsan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi kurallardan sapmalar olunca aksi düşünce başladı.”
SENE 1953 - Mülkiye
TÜRKİYE’DE GÖÇ HAREKETLERİ BAŞLARKEN
Üçüncü sınıftan sonra Şehircilik hocası Prof. Fehmi Yavuz’un kendisini asistan olarak istemesiyle İdari Şube’ye geçiyor. 1954 yılında mezun olup İstanbul’a ‘maiyet memuru’ olarak atanıyor. Bursa’da kaymakam vekilliği yaparken kadro müjdesi geliyor ve 1956 yılında okuluna dönüyor. Şehircilik derslerini meşhur mimar Ernst Arnold Egli’den alıyor. Ruşen Hoca, “Köylerden kentlere nüfus akımları çok hızlı bir şekilde yaşanıyordu” diyor. İki yıl Amerika’da öğrencilikten sonra Türkiye’ye dönüp ‘kentleşme politikaları’ üzerine doktora tezini veriyor ve öğretim hayatı başlıyor.
‘BAŞKA BİR AŞK İSTEMEZ’
“Mülkiye 166 yıllık bir okul. Marşının ilk dizesi ‘Başka bir aşk istemez!’ 1859’da ‘Mülki İdari Amiri’ adı verilen devleti taşrada temsil edecek yöneticileri yetiştirmek amacıyla kurulmuş ve bu amacı çok başarılı bir şekilde gerçekleştirmiştir. Nicelik olarak kamudaki oran azalmış olsa da nitelik olarak öncülüğünü korumuştur.”
’68 KUŞAĞINI BEN OKUTTUM’
Ruşen Hoca o günden bugüne yüzlerce öğrenci yetiştirdi. 1967-1968 ders yılında ilginç öğrencileri varmış: “Mehmet Keçeciler, Abdülkadir Aksu, Murat Karayalçın, Hasan Celal Güzel… ‘Altmış Sekiz Kuşağı’ diye bilinen kuşak sosyal politika dersini benden okumuştur.” O günden bugüne… Karşısında bulduğu öğrencilerde değişiklik gözlenmiyor mu? Hoca şöyle diyor: “Eskiden öğrenciler ders notlarını okuyarak sınava girerlerdi. Bugün öğrencilerin daha çok okur hale geldiğini gözlemliyorum. Bu sevindirici bir şeydir. Hem Ankara Üniversitesi’nde hem ODTÜ’de ve diğer okullarda öğrenci kalitesi eskiye nazaran daha iyi. Ben sınavlarımı ödevler şeklinde yaparım. Öğrencinin üç soru cevaplamak yerine bir ödevi hazırlama sorumluluğunu alması ve o ödevi 25-40 kişi önünde nasıl sunacağını öğrenmesi, okuması, çalışması olumlu etki yapıyor kanısındayım.”
KAMUYA İNSAN YETİŞTİRMEK
Düşünün ki devletin en tepe noktaları için insan kaynağı yetiştiriyorsunuz. Öğrenciniz bir gün önemli kademelerde pek çok insanın hayatını etkileyecek kararlar verecek. Bu nasıl bir duygudur? Prof. Keleş, “Çok sevindirici bir şey tabii ama duygusal faktörlerin bir sınırı olmalıdır” diyor: “Fakülte onların en iyi şekilde yetişmesini sağlayacak önlemleri almaktan uzak kalmamalıdır. Mesela olağanüstü askeri dönemlerde fakülteden uzaklaştırılanlar olmuştur. O dönemlerde kalitede gerilemeler görülmüştür.”
SENE 1952 - Prof. Dr. Yavuz Abadan’ın ‘Amme Hukuku ve Devlet Nazariyeleri’ sınıfı...
LİYAKAT, BİRLİK, HUKUK
Mülkiye’den mezun olacak bir öğrencinin ‘potansiyel bir kamu görevlisi’ olarak mutlaka öğrenmesi gereken en temel prensip nedir? Yanıtı: “Mülkiyeliler arasında çok yaygın olan bir söz vardır; ‘önce Mülkiye, sonra Türkiye’. Bu biçimsel bir ifadedir. Öğrencilerin mezun olduktan sonra tek rehberleri Türkiye’nin ulusal üstünlüğü, birliği, bölünmezliği ve vatanın yükseltilmesidir. Ne yazık ki son yıllarda devleti temsil eden kimseler kendilerini genel havaya uymak zorunda hissediyor. Oysa devletin taşradaki temsilcisi olan valiler hiçbir zaman emir kulu olmak durumunda olmamalıdırlar. Liyakat, ulusun birlik ve bütünlüğü, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı gibi kuralları hiçbir zaman göz önünden uzak tutmamalıdırlar.”
YEREL YÖNETİM NASIL OLMALIDIR
Hoca’nın derslerde okutulan ‘Kentleşme Politikası’ kitabının geçen hafta 21. baskısı çıkmış. Peki kentler nasıl yönetilmelidir? Yanıtı: “Bir kenti yönetecek kimselerin rehberi toplum ve kamu yararı olmalıdır. Bir belediye başkanı veya belediye meclis üyesi bir imar planını belediye meclisinden geçirirken ‘Bu plan benim oğlumun arsalarının değerini nasıl artırır?’ gibi bir kaygı içerisinde olmamalıdır. Hem kendisinin hem de ekibinin liyakatı ve eğitim düzeyi çok önemlidir. Kentlerin iyi yönetilmesi sadece belediye başkanlarına değil belediye meclis üyelerine ve halkın kendisine de çok yakından bağlı. Yönetenlerin yanlış adımlar atmaları halinde halk katılımı mekanizması çok iyi gelişmiş değil. Batı ülkelerinde halkın sivil itaatsizlik denilen yöntemleri yürürlüğe sokmasıyla önemli adımların atıldığı dikkat çeker. Bu Türkiye’de pek olamıyor.”
AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ GERİ GELMELİ
Siyaset için eğitim şart mıdır? Prof. Keleş: “Yüksek düzeydeki yöneticilerin hem teknik bilgileri hem siyasetin temel kurallarını güvenilir bir yüksek öğretim kurumunda okumuş olmasında büyük yararlar vardır. Belediye başkanı olup kent yönetecek başka mesleklerden gelen insanlar olabiliyor; asker, doktor, esnaf, vb… Bu nedenle meslek içi eğitim çalışmaları da çok önemlidir. 1950’li yıllarda bu amaçla Türkiye’de önemli bir kurum oluşturulmuştu: Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü. Burada hem Türkiye’den hem de başka ülkelerden gelen belediye başkanları için kurslar yapılıyordu. Böyle önemli bir kurum birkaç yıl önce hiçbir gerekçe gösterilmeden kapatıldı. Oysa bu meslek içi eğitimleri yapan kuruluşlara büyük ihtiyaç ve talep var.”
Paylaş