Paylaş
1) Pek çok şapkası var; kadın hakları savunucusu, hukukçu, akademisyen… Nazan Moroğlu özellikle sivil toplum alanındaki çalışmalarıyla kamuoyu tarafından tanınıyor. En sonuncusu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin (ÇYDD) ‘Çağdaş Yaşam Cumhuriyet Ödülü’ olmak üzere pek çok ödülü var. 2021 yılında Uluslararası Üniversiteli Kadınlar Federasyonu’nun (GWI) dünyada 100 yılın 100 öncü kadını listesinde yer almıştı. Peki onun hikâyesi nasıl başlamış? Nazan Moroğlu: “Babam deniz subayı ve teğmen. Annem Safranbolulu bir ailenin İstanbul Kız Lisesi’ni bitirmiş kızı. Babam 21, annem 18 yaşındayken evleniyorlar. Ben iki çocuktan ilki olarak 1947’de İstanbul’da dünyaya geliyorum.”
“Türkiye’de kadınlar Cumhuriyet devrimleriyle tanınan haklarının değerini biliyorlar ve hep ileri taşımaya çalışıyorlar. Türkiye’deki kadın hareketi dünyadaki kadın hareketinin çok önünde diyebilirim. Kadın kuruluşları olarak ‘kadın sorunu, kadının sorunu değildir’ diyoruz. Anayasamıza göre ‘Aile toplumun temelidir, eşler arası eşitliğe dayanır.’ Eşitsizlikten kaynaklanan kadın sorunu, bir demokrasi sorunudur. Eşitlik olursa kalkınma olacak.” (Fotoğraf: Murat ŞAKA)
AİLEYLE GEÇEN ZAMANLAR
Çocukluğu mutlu bir aile ortamı içinde geçiyor. Moroğlu, “Telefon yoktu. Radyo bile evlere yeni giriyordu. Şimdi televizyonlu, cep telefonlu bugünlerden geriye bakınca o dönem aileler birlikte daha çok zaman geçiriyordu” diye anlatıyor: “Yemek saatleri belliydi. Birbirini seven, dayanışma içinde bir ailede büyüdüm. Hep düzen ve okumaya meraklıydım. Öğretmenler derse ara vermeleri gerekirse ‘Sınıfın başında sen dur Nazan!’ derlerdi.”
Sene 2010'lar
ALMAN DÜZEN VE DİSİPLİNİ
Babasının iki yıllık bir Almanya görevi oluyor. Onun etkisiyle Moroğlu eğitimine Alman Lisesi’nde devam ediyor. Düzen ve disiplin kendi mizacına da uyuyor. Onuncu sınıftayken Almanca bir hukuki metni Türkçe’ye çevirdikten sonra aradığı ‘kurallı bir iş’i hukukta bulabileceğine karar veriyor. İlk tercihi İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazanıyor. Sene 1968...
Sene 1970'ler/Sene 1950/Anne ve babası
2) 68 RUHUYLA OKUDUM
Moroğlu, “Üniversiteye girdiğim yıl 68 olayları başladı” diye anlatıyor: “O 68 ruhu ve heyecanı insanın içinden pek çıkmıyor. Daha korumacı bir evden gelip birdenbire herkesin ayaklandığı bir hak arama mücadelesi ortamında buldum kendimi (gülüyor)! Deniz Gezmiş gözümün önünden hiç gitmez. Uzun boyuyla kürsünün üstüne çıkar ‘Forum yapıyoruz, bütün öğrenciler dışarı’ derdi. Bazı hocalar direnirdi. O dönemki olayların hep içinde oldum. İstanbul Hukuk hep sosyal bir okul oldu. Bizden önce de sonra da… Sosyal komitesi vardı; öğrencilerin şikâyetçi olduğu konular üzerine imza kampanyaları yapardı. Ben de orada görev almıştım.”
Sene 1950'ler/Annesi, babası ve kardeşiyle
3) HOCALAR HEP ERKEKTİ
Hocaları da esaslıymış: Profesör Türkan Rado, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Ali Naili Kubalı, Hayri Domaniç... En çok ilgisini çeken iki konu: Ticaret Hukuku ve Medeni Hukuk. İlk tercihi Ticaret Hukuku kürsüsüne asistan olmak. Ancak: “O dönem fark etmemiştim ama bu alanda bütün hocalar erkekti. Hoca, ‘Aslında kürsüye seni almak isteriz çünkü Almanca da biliyorsun ama Ticaret Hukuku uygulamada da çok aktif olmayı gerektirir’ dedi. Bu sözlerle neden hocaların hep erkek olduğunu anladım; ‘kadın asistan evlenir, çocuğu olur, ara vermek zorunda kalır’ anlayışı... Bu anlayış daha sonraki yıllarda değişti. Bugün akademik kadrolarda kadın öğretim üyesi oranı yüzde 47. Bu sırada ben evlenmiştim. Eşim Ticaret Hukuku Bölümü’nde doçent olan Erdoğan Moroğlu. Aynı kürsüde iki eş olması garip olur diye Medeni Kanun’a geçtim.”
Sene 1970'ler/İstanbul Üniversitesi
4) İLK DAVA
Moroğlu hocasının ‘endişe ettiği’ gibi evlendiğiyle kalmıyor. Sonra iki de çocuğu oluyor. Mezuniyetten sonra avukatlık da yapıyor: “Barohan’da bir avukatın yanında staja başladım. İlk davam Sultanahmet Adliyesi’nde bir ‘tahliye’ davasıydı. İlk duruşmada kazanmıştım. Bürodakiler şaşırmıştı. Ben de bunu beklemiyordum. Karşı tarafın sözleşmeye açık ihlali vardı. Hâkim, benim toyluğuma bakmadan taraflar ne talep ediyor, ne diyor değerlendirdi; bir seferde anlayıp uzatmadan kuralı uyguladı.”
5) CEDAW İLE HAREKET İVME KAZANDI
Bugün tanıdığımız Nazan Moroğlu olarak hem sivil toplum hayatına girmesi hem akademiye dönmesi 1985 yılında oluyor. Birleşmiş Milletler tarafından 1979’da kabul edilen Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına Dair Sözleşme (CEDAW) Türkiye’de de onaylanıyor. Moroğlu: “O sözleşme bütün dünyada değişim sağladı. Türkiye’de Türk Hukukçu Kadınlar Derneği, Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği gibi köklü dernekler vardı. 1980’lerden sonra sayı hızla arttı. O günden bugüne kadın kuruluşlarının, hukukçuların girişimleriyle yasalarda eşit haklar bakımından istediğimiz seviyeye geldik. Şimdi gerekli olan kadın erkek eşitliğinin zihniyetlerde yerleşip kanunların uygulanması.”
‘TECH BRO’LARA DUYURU
Bundan sonraki meseleler neler? Moroğlu: “Yapay zekâ alanında hukuki düzenlemelere ihtiyaç var. Kadın hakları bakımından yapay zekâ yazılımı ve kullanımında sorunlar görülmeye başlandı. Robotları da kadın erkek eşitliği konusunda eğitmek gerekecek! Algoritmaları yazanlar genelde erkekler ve öyle algoritmalar yazılıyor ki sonuçta kadınlar ayrımcılığa uğruyor. Mesela yapay zekâ kullanımında asistanlar neden hep kadın? Dünyada bu konuda yoğun çalışmalar var. Sorunun erken fark edilmesiyle yapay zekâ daha çabuk eşitlikçi zihniyeti yerleştirecek. Genç erkeklerin bakışı daha eşitlikçi.”
‘Tech Bro’lara duyurulur...
Sene 2010'lar
YASALAR TAMAM SIRA UYGULAMADA
Geçen 40 yılda nasıl bir ilerleme sağlandı? Moroğlu, “İnsanlar kendi hakları için mücadele ederlerse ilerleme sağlanıyor. Kadın haklarının gelişmesinde kadın kuruluşlarının çok etkisi oldu” diyor: “Kadınlar haklarını öğrendikleri zaman kullanıyorlar. Nasıl kullanacaklarının yolunu gösterdiğimizde hem harekete geçiyor hem çevrelerine de anlatıyorlar. Toplumun demokratikleşmesi tabandan olunca daha kalıcı oluyor. Türkiye’de 2000’lerden itibaren kanunlarda değişiklikler yapıldı. Yasalar, kadının insan hakkı açısından eşitliğe uygun yeniden düzenlendi. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için 6284 Sayılı Kanun kabul edildi. Şimdi hedef kadın erkek eşitliğinin zihniyetlerde yerleşmesi ve yasaların uygulanması. Bu, aile içi şiddetin önlenmesinde de etkili olacak.”
Olympe de Gouges
OLYMPE DE GOUGES’İN AÇTIĞI YOL
Türkiye’de kadınlar, dünyadaki hemcinslerinden çok önce, 1934 yılında seçme ve seçilme hakkına sahip oldular. Bu gurur duyduğumuz konulardan biri. Dünyada kadın erkek eşitliği çalışmalarının ivme kazanması neden ancak 1980’leri bulmuş? Moroğlu: “1789’da Fransız Devrimi’yle ‘insan hakları kavramı’ ortaya çıkıyor. Kadınlar, ‘insan hakları’ içinde kadına yer olmadığını görünce harekete geçiyor. 1791 yılında filozof, yazar Olympe de Gouges ve üç arkadaşı, ‘Kadın ve Yurttaş Hakları Beyannamesi’ yazıyor. Sonucunda giyotinle idam ediliyorlar ama bu eşitlik hareketi iz bırakıyor. Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde bize de yansıyor. Atatürk ve çevresindeki devrimci kadronun kararlılığıyla 1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınıyor. Dünyada ‘Kadının da insan hakkı’ meselesi 1970’ten sonra BM’de gündeme geliyor.”
MUTFAĞI ÇOK SEVERİM
Moroğlu’nun Safranbolulu dedesi geldiklerinde İstanbul’da fırınlar açmış. Söyleşiye başlamadan Nazan Hanım bize elleriyle yaptığı leziz Safranbolu kurabiyelerinden ikram ediyor. Hayatını kadın mücadelesine adamış birinin mutfakta kurabiye yapması davaya ihanet mi? Moroğlu’na göre ideal kadın nasıl olmalıdır? Yanıtı: “Kadın bireydir. Kadınlar yaradılıştan biyolojik olarak erkeklerden farklı ama insan olarak haklarda eşitiz. Kadın eş olarak da anne olarak da istiyorsa mutfağa da girer yemek de yapar. Ben mutfağı; yemek, kek, börek yapmayı çok severim. Bunu kadının insan hakları davasına ihanet olarak görmem. Bence ideal olan kendini birey olarak gören, kendine birey olarak davranılmasını sağlayan kadın olabilmektir.”
Paylaş