İstanbul Valisi ve İstanbul Belediye Başkanı sıcak koltuklarında otura dursunlar, hiçbir önlem alınmadan açık bırakılan kapaklar yüzünden çocuklar ölmeye devam ediyor.
Birkaç hafta önce rastladığım bu kapaklardan birini fotoğrafla belgeleyerek de yazmıştım. Ardından Cengiz Semercioğlu da rastladığı iki açık kapağı, iki ayrı yazısında yazdı. Birini o da fotoğrafıyla belgeledi.
Geçmişte ölümlere neden olan sorumsuzlukların, Cengiz’le belgelediğimiz ihmalkarlıkların en uçtaki sorumluları belli. Asıl sorumlular ise İstanbul Valisi ile Belediye Başkanı ama onlardan ses yok.
Bu kadar acı olaya rağmen İstanbul’da hiçbir önlem alınmadan açık bırakılan kapaklara neden hálá her yerde, sık sık rastlıyoruz? Bunların denetimi neden yapılmıyor? Belediye çalışanlarına neden yeterli eğitim verilmiyor?
Geçenlerde Hıncal Uluç, "Sevgili Yurtsan Atakan hatta her yanı kapalı pilot kabininde uçağı kullanan uzun yol tiryakisinin içmesine bile karşı çıkmıyor mu, Allah’ın günü Hürriyet’te" diyerek, THY pilotlarının sigara içmesine karşı çıkışıma hem hak vermiş hem de bir yandan hafiften küçümsemişti aynı konuyu inatla yazmamı.
Fikri takip ve çözüm alınmadığı sürece aynı konuyu yazmakta ısrar etmeyi Sevgili Hıncal Uluç abimden öğrendim.
THY’nin pilotlarına uçuş esnasında sigara içme izni vermesi bir rezalet.
Bir kere pilotların içtiği sigaranın dumanı her yanı kapalı pilot kabininin içinde kalmıyor. Öyle olsa ben nereden bileceğim adamların sigara içtiğini? Uçak kokpitlerinin havalandırması yolcu kabinindeki havanın kokpite geçemeyeceği şekilde tasarlanmış. Ancak tersi mümkün, yani kokpitteki hava yolcu kabinine geçiyor. Üstelik pilot sigara dumanıyla sadece yolculara değil yanındaki yardımcı pilotuna da zarar veriyor. Bu konuda yardımcı pilotlardan onlarca şikayet mektubu aldım.
THY bu rezaleti düzeltmediği sürece, fırsat buldukça tekrar tekrar tabii ki yazacağım. Tıpkı kapalı yerlerde sigara içme saygısızlığı, havai fişek görgüsüzlüğü, yasal olmayan plaka kullanımı, Türk şarapçılığını öldürmeyi amaçlayan AKP politikası, İnternet’i sansürleme yasası, RTÜK’ün her şeye maydonoz olması, İstanbul trafiğini arap saçına döndüren polis sorumsuzlukları gibi önemli bulduğum konuları bıkmadan yazdığım gibi...
Türk medyasının bir sorunu da bu zaten. Birbirimizin haklı eleştirilerine topluca destek vermekten kaçınmak. Resmi makamlar medyaya karşı yeni bir tutum takındılar, eleştirileri görmemezlikten gelerek, sessiz kalarak bildiklerini okumaya devam etme eğilimindeler. Bu zekai savunmayı aşmanın yolu dayanışmadan ve haklı eleştirileri bıkmadan usanmadan tekrar etmekten geçiyor.
Hadi şu kapakları kapattıralım da, insanların vurdumduymaz sorumsuzlukları yüzünden artık daha fazla çocuk ölmesin.
Bir dost gözüyle Zuma
Son günlerin hakkında en çok konuşulan restoranlarından Zuma’yı nihayet denedim.
Zuma İstanbul restoranlarının birinci ligine en üst sıralardan girebilecek bir mekan. Ancak Gaja, Sunset, Mikla, Papermoon, Seasons ve Topaz’dan oluşan Süper Lig’e girmeye henüz hazır değil.
Yemekler harika, çok leziz. Yemek konusunda bir sıkıntısı yok Zuma’nın. Fakat ambiyans ve özellikle de serviste halletmesi gereken önemli eksiklikleri var. Özellikle de serviste.
Servis elemanları eğitimsiz. Sundukları yemekleri anlatamıyorlar. Sakeleri tanımıyorlar. Masaya rezervasyon sayısı kadar mönü getirmeyi dahi akıl edemiyorlar.
Siparişlerin mutfaktan çıkış zamanına göre masaya servis edilmesi, mutfağın iş yükünü azaltmaya yönelik yeni bir uyanıklık trendi. Ama kesinlikle klas bir restorana uygun bir uygulama değil. Daha çok ünlü şeflerin, asıl klas rostoranlarına ek olarak açtıkları daha mütevazı mekanlarda uyguladıkları bir yöntem. Jean-Georges Vongerichten’in Spice Market’ı iyi bir örnek mesela... Veya Joel Robuchon’un L’Atelier’si...
Kısacası Zuma özellikle servisteki eksiklerini tamamlarsa, birbirinden leziz yemekleriyle (saşimi tabağının aşırı sıradan olduğunu eklemem gerek) İstanbul restoranları arasında birinci ligden süper lige atlayabilecek ilk aday. Ayrıca Papermoon gibi ana şubesinin klasını ve kalitesini aşan bir ikinci İstanbul restoranı niçin Zuma olmasın?
Arkadaşlık geçmişimiz çok uzun yıllar öncesine dayanan sevgili Levent ve Bülent Büyükuğur kardeşler biliyorum bana içerleyecekler, ama bu ufak tefek, üstesinden kolayca gelinebilecek eksikleri yazmak zorundaydım.