Gecenin yarısında bangır bangır müzik çalan açık hava diskosuyla, sabaha karşı gümbe de güm davul çalan bahşişçinin yaptığı arasında hiçbir fark yok.
İçişleri Bakanlığı ve çeşitli belediyeler, gürültü kirliliğine karşı açtıkları savaşta art niyetli davranmadıklarını kanıtlamak için ramazanda davul çalınmasını da yasaklamak zorundalar.
İstanbul’da çevreyi rahatsız edecek derecede yüksek sesli müzik çalmakta inat eden çeşitli gece kulüplerinin kapatılmasını yürekten desteklemiştim.
Karar doğruydu ve medeni bir ülke olsak tartışılması bile abesti.
Ama sonra ipin ucu kaçtı.
Gürültü kirliliğine karşı açılan savaş öyle yerlere doğru gitmeye başladı ki, asıl niyetin bambaşka olduğuna dair çok haklı şüpheler doğmaya başladı.
Mehmet Y. Yılmaz ve Hıncal Uluç başta olmak üzere pek çok yazar gürültü kirliliğiyle savaş adı altında yürütülen eğlence yeri baskınları ve kapatmalarının altında gerici zihniyetin yattığına dair kuşkularını dile getirmeye başladılar.
Açık hava gece kulüplerinin İstanbul’da yarattığı gürültü kirliliğine gerçekten de dur demek gerekiyordu.
Denetimsizlikten aldıkları cesaretle her geçen yıl gemi daha da azıya alan bu gece kulüpleri, İstanbul’u zaten gerisinde olduğu medeniyetten iyice uzaklaştırıyorlardı.
Şımarıklıklarının, saygısızlıklarının karşılığını almaları gerekiyordu ve verilen cezalarla aldılar da.
Ama sonra İstanbul Belediyesi’nin aldığı saat 24:00’den sonra müziğin tamamen kesilmesi kararı, turistik güney kasabalarında yapılan taciz amaçlı operasyonlar niyetin üzüm yemek değil, bağcı dövmek olduğu konusunda ciddi şüpheler uyandırdı.
Önümüz ramazan. AKP hükümetini ve AKP’li belediyeleri önemli bir samimiyet sınavı bekliyor.
Eğer amaçları gerçekten gürültüyle mücadeleyse sabaha karşı ramazan davulu çalanlara da caydırıcı cezalar getireceklerini bugünden açıklamak zorundalar.
Eğer açıklamazlarsa, eğlence yerlerini gürültü yaptıkları için kapattıklarına kimsenin inanmasını beklemesinler.
THY’den danışmanlık ücreti isterim
THY çarşamba günkü "Bilgisayar ve iPod yalnız THY’de yasak" başlıklı yazıma açıklama göndermiş.
Özetle "ABD uçuşlarında yolcunun kabine bilgisayar ve iPod sokması bizde de yasak değil, yanlış bilgiye dayalı bir yazı yazmışsınız" demişler.
Hemen telefon ettim ve eğer ortada bir yanlış bilgi varsa bunun kaynağının dünyadan haberdar olmayan kendi THY personelleri olduğunu söyledim.
Bilgi almak için THY’nin müşteri ilişkilerini arayan yolculara, ABD uçuşu sırasında yanlarına elektronik cihaz alamayacaklarını bizzat THY çağrı merkezi söylüyordu.
Ulaşabilecekleri en yetkili ağızdan bu bilgiyi alan yolcular da havalimanına, bu bilgiye göre hazırlanarak geliyor, el çantası almaktan kaçınıyor, bilgisayar ve MP3çalarlarını bavullarına yerleştirerek bagaja veriyorlardı.
Yani Delta Havayolları ile uçanlar bilgisayar ve MP3çalarlarından mahrum edilmeden rahat rahat uçarken, THY müşterileri eziyet verici bir uçuşa mahkum ediliyorlardı.
Yanlış bilginin kaynağının kendi çağrı merkezleri olduğunu anlatınca araştırdılar ve haklı olduğumu görüp, çağrı merkezi çalışanlarını bilgilendirdiler.
THY yolcuları da artık doğru bilgi alıyorlar. En azından bu konuda...
Yanlış bilgiyle hareket eden THY personelinin doğru bilgilerle donatılması ve müşteriye bu doğru bilgilerle hizmet vermesine daha önce de iki kez vesile olmuştum.
Bundan sonrası için danışmanlık ücreti isterim, haberleri olsun.
Azarladığın garsondan yemek istemeyeceksin
THY’de Mehmet Yalçın’ın danışmanlığı sayesinde "business" kabininde servis edilen içki ve şarapların kalite ve çeşitliliğinde hatırı sayılı bir sıçrama yaşandı.
THY’nin yolcularına sunmaya başladığı şaraplardan ikisinin, iki farklı saygın yabancı dergiden ödül almasını büyük bir gururla herkesten önce ben yazmıştım.
Ama her şey sunulan yiyecek ve içeceklerin kaliteli olmasıyla bitmiyor ne yazık ki.
Yeme içme kültüründe alınan keyfin yarısı lezzetse diğer yarısı da sunum ve servistir.
Danışmanlar ne yaparsa yapsın THY bu noktada çuvallıyor. Doldurulan kadroların yaptığı kötü servis yüzünden kalite artışının keyfini çıkarmak mümkün olmuyor.
Daha da kötüsü kadrolaşmanın şüphesi bile işin keyfini kaçırmaya yetiyor.
Haklı ya da haksız bugün pek çok insan THY’nin inanca dayalı kriterlerle seçilmiş kadrolarla donatıldığına inanıyor.
THY bu inancı ne yapıp edip yıkmak zorunda.
Bunu beceremediği sürece, kendisine içki içmeyenlere nefretle bakanların servis ettiğini düşünen yolcu, içinde dünyanın en iyi şarabı sunuluyor olsa bile bardağına tükürülmediğinden emin olamayacaktır.