Yorgo Kırbaki

Yunanlılardan Almanya’ya küfür yağmuru

18 Ağustos 2013
Ünlü Yunan şarkıcı Andonis Remos’un Mikonos’taki konserinde Almanya Başbakanı Merkel’e ve Maliye Bakanı Schauble’ye yönelik küfürler havada uçuştu.

Bu diyarın ünlü sanatçısı Andonis Remos’un, ‘günah adası’ olarak bilinen Mikonos’un dillere destan Psaru Plajı’nda Nammos adlı bir restoranı yer alıyor. Remos’un, dünyanın en iyi restoranlarından sayılan Nammos’ta gelenek haline gelen konserleriyse Yunanistan’da tarih yazacak gibi görünüyor.
Remos’un geçen yılki Mikonos konseri, izleyicilerin gül, karanfil, kâğıt peçete değil de ıstakozlar fırlatarak hayranlıklarını dile getirmeleriyle akıllarda kaldı. Bu yılki konserse fiyatı 120 bin euro olan şampanyası (Allah’tan sipariş eden çıkmadı), Nammos’un bir gecede yaklaşık 1.5 milyon euro ciro yapması ve izleyicilerin attığı sloganlarla hatırlanacak.
Konsere giriş 180 euro’ydu. Mönü salata, pavurya pane, kabak tava, pirzola, çikolatalı mus ve bir kadeh şampanyadan ibaret.
İçki alakart tabii. 15 litrelik “Armand De Brignac Midas” şampanyasının yanında 120 bin, “Armand De Brignac”ın yanında 72 bin, Möet Chandon Imperial Brüt’ün yanında 25 bin euro yazıyordu.
Normal şampanya şişelerinin fiyatı da 380 euro’dan başlayıp 4200 euro’ya (Cristal Rose) kadar gidiyordu.
İğne atsanız düşecek yer yoktu Nammos’ta. En az 1000 kişi “Ben de oradaydım” demek için gelmişti.
Ve Remos sahnede. “Tha thela na isoun edo” yani “Burada olmanı isterdim” adlı şarkısını söylerken garsonlar kasa kasa şampanyalarla etrafında neredeyse duvar örüyor.

Yazının Devamını Oku

Akın var akın Simi’nin zaptı yakın

21 Temmuz 2013
Dünyanın en güzel denizi Ege’nin en şirin adasına uzanalım bugün de.

Her karışı arkeolojik saha ilan edilmiş bir adaya... Tekne sahibi Türklerin vazgeçilmezi, Ege’nin butik adası Simi yani Sömbeki’ye…

Daha adanın hemen her şeyi olan limanına yaklaşırken kapılıveriyorsunuz cazibesine. Bir kartpostal sanki ve karaya adımınızı attığınız andan itibaren o kartpostalın bir parçası oluyorsunuz.
Öncelikle eşsiz bir mimari. Tüm diğer adalardan farklı neoklasik, damları kiremitli 2 bin civarında ev. O geleneksel mayi-beyaz yok burada. Renk cümbüşü var. Sarı, somon, gök mavisi... Nedenini sordum. “1912-43 arasında adayı egemenlikleri altında tutan İtalyanlar, evlerin mavi-beyaz boyanmasını yasaklamışlardı” cevabını aldım.

Adanın merkezini, sahilini defalarca da gezseniz doyamayacaksınız. Her adım bir güzellik. Biraz içerilerde ne oluyor diye merak edenleri, Allah kuvvet versin adanın tepesine kadar 500 basamaklı bir yokuş bekliyor. Değer mi çıkmaya, değer.
Kayalıktır Simi. Sahilden denize girmek için merkezden biraz uzaklaşmanız gerekecek. Nos, Toli, Pedi ve Marathunda şahane.

Yazının Devamını Oku

Eller günahkâr, diller günahkâr

14 Temmuz 2013
Yunanistan’ı dört yıldır allak bullak eden ekonomik darboğaz her şeyi değiştirdi. Krizin teğet geçtiği tek yer ‘günah’ adası Mikonos

Rakamların dili diyor ki: Nisan ayında Mikonos’a gelen turist sayısında geçen yıla kıyasla yüzde 360, mayıs ayında da yüzde 120 artış var. Sadece haziran ayında 200 özel uçak indi.  Geçen yıl 6 bin uçak iniş yapmıştı adaya. Yaz boyunca limana demir atacak turistik gemi sayısının 600’ü geçeceği, yanaşacak lüks tekne sayısının da binlerce olacağı tahmin ediliyor. Ülkenin gayrı safi milli hasılasının yüzde 0.5’ini üretiyor. Adada her yaz yaklaşık 1.5 milyar Euro dönüyor. Yunanistan kan ağlarken, adadakilerin keyfi yerinde.
Mikonos’un turistik geçmişi 50 yıllık. Önce Yunan sosyetesi keşfetti, sonra eşcinsellerin tatil yeri oldu. Çıplaklar kamplarıyla da adını duyurdu. 1990’larda Avrupalı, 2000’lerdeyse Arap ve Rus milyarderler geldi. Değirmenleriyle de ünlü bu ada kısa bir sürede her kesimden turiste hitap etmeyi öğrendi. ‘Mikonos demokrasisi’ işte böyle bir şey.

İHALEYLE SATILAN ŞEZLONGLAR

Şafak vakti gecenin hesabına yazılır Mikonos’ta. Sabah da öğle saatlerinde başlar. Kahvaltı sonrası plajlara hücum. Paradise, Super Paradise, Elia, Kapari, Ftelia, Kalafatis, Lia,  Ornos, Psaru.... Lüksün de lüksü Psaru’da şöyle denizin yanıbaşında bir şezlonga uzanırım hayali kurmayın. Söz konusu şezlonglar ilkbahardaki gayrı resmi ihalede 5 bin Euro ödeyenlere kiralandı. Plajın restoranı Nammos’da yemek yerseniz deniz ürünlü spagetti, soslu salata, şampanya derken dört kişi için hesap 1500-2000 Euro’yu bulur.
Etnik ritimlerin en fazla ete kemiğe büründüğü plaj Super Paradise. Burada, adam başı yemek 100 Euro, ama 1.5 Euro’ya ayakta çöp şişle karın doyurmak da mümkün.
Güneş ertesi güne kadar ‘eyvallah’ derken, dayanılmaz manzaranın adresi merkezdeki Alefkandra. Nam-ı diğer ‘Mikri Venetia’ yani ‘Küçük Venedik’. Güneşin eşssiz batışı ve sanki denizin üzerine asılmış evler... Akşam yemeği racon gereği gece yarısı yenir. Tercih, damak zevkine ve cebe bakar. Adres mi? Akdeniz Mamalouka ve İnterni, İtalyan Sale Pepe, Arjantinli Uno Con Carne, Japon Kiku, Yunan Koursaros...
Mikonos merkezinin sahilinde turlama vakti sabahın 2’sidir. Sahilde bar-restoranı ‘Camares’ teftiş edin, her biri ayrı bir felsefeleye sahip sayısız barlara girip çıkın. Sonra da bu yıl dünyanın en iyi 12’nci gece kulübü seçilen ‘Cavo Paradiso’ya gidin.

Yazının Devamını Oku

Yunanistan tatili için 10 tüyo

7 Temmuz 2013
Yaz ya şimdi, olur da yolunuz düşerse bu diyara, yararlı olabileceğine inandığım bilgileri sıralıyorum.

Atina ve civarında nereler gezilir, ne yenir, ne içilir, ne konuşulur, neler revaçta?

Yunanistan’da yaz turu, Atina ve civarı, Selanik-Kavala, Ege adaları, İtalya’ya bakan İyon Denizi adaları, Mora (Peloponez) Yarımadası ve Girit Adası olmak üzere altı ana bölüme ayrılır. Denizin renginden, mimariye, yemeklerden insanların yapısına kadar birbirinden farklı altı  diyarda hissedersiniz kendinizi.
Nereye giderseniz gidin, insanlar bu dönem size mutlaka iki şeyi soracaktır. Birincisi ‘Muhteşem Yüzyıl’  dizisindeki yeni bölümleri, ikincisi de Gezi Parkı olaylarını. Ne diyeceğinize  hazırlıklı olun. Yunan ekonomisini sorarsanız, insanların yüz ifadeleri değişebilir. Endişelenmeyin. Muhtemelen, gelirlerinin azalmasından, eski ‘lüküs hayat’ı özlediklerinden bahsedecekler ve kendi siyasetçilerini yerin dibine batıracaklar.

Olur ya yolda öyle siyah tişörtlü, siyah pantolonlu yarmalardan oluşan bir kalabalık görürseniz pek yaklaşmayın. Irkçı-faşist ‘Altın Şafak’ partisinin üyeleri olabilirler. Yabancıları sevmezler, Türkleri ise hiç sevmezler.
Rotanız eğer hayat kadını Aspasia’ya âşık olup, uğruna Akropolis mabedini inşa ettiren kral Perikles’in memleketi Atina ise hem bir başkentte ama aynı zamanda büyük bir tatil köyündesiniz demektir. Hemen her yerde otel, yemek ve eğlencenin fiyatları ya da taksi ücreti, son derece makul.  Trafik de akıcı. Kriz yüzünden benzinin litresi iki katına çıkınca (1.7 euro) trafik rahatladı. Atina şehir merkezi, yabancı göçmenler uzaklaştırıldığından güvenli ama çok sessiz çok sakin... 

Yazının Devamını Oku

Suyun bu yakasından içki manzaraları

2 Haziran 2013
Bırakın müzikholleri ve barları, hastane kantinlerinden kiliselerin yanı başındaki kiosklara, statların kantinlerine kadar kadar her yerde içki satılıyor.

Türkiye’deki üniversitelerde öğretim üyeliği yapan Yunan akademisyenler bu dönem Atina’da pek revaçta. Sık sık Türkiye’deki siyasi, ekonomik ve sosyal gelişmelerle ilgili değerlendirmelerine rastlıyorum. Son olarak birkaç gün önce, Bilkent Üniversitesi öğretim üyelerinden Yiannis Grigoriadis’in alkollü içki satışlarındaki yeni düzenlemelerle ilgili tespitlerini okudum.
Grigoriadis, saygın Kathimerini gazetesinde yayımlanan ‘Türkiye’de içki yasağına doğru’ başlıklı yazısına “Yunanistan, Eurovision şarkı yarışmasına ‘Alcohol is free’ (İçki serbest) şarkısıyla katılırken, Türkiye’de işler tam aksi  istikamete doğru gidiyor” şeklinde bir giriş yaptıktan sonra şöyle dedi:
“AB ülkelerinde kişi başına yıllık alkollü içki tüketimi 10.7 litreyken Türkiye’de sadece 1.5 litre. Dünya çapındaki tüm istatistiklere göre

KAMU SAĞLIĞI BAHANE

Türkiye’nin hiçbir zaman aşırı alkol tüketimi yoktu ve hâlâ da öyle. Dolayısıyla, anayasanın kamu sağlığının korunmasına ilişkin hükmüne atıfta bulunmak muhtemelen bahane”.
Grigoriadis’e göre, Başbakan Erdoğan’ın alkol tüketimi gibi sembolik bir konuda tavrını sertleştirmesinin arkasında, seçmen tabanındaki muhafazakâr refleksleri tatmin etmek yatıyor.
Bu tavrın, dindar ve laik değerlere önem veren kitleler arasındaki mesafeyi daha da açtığını belirten Yunan akademisyen, yazısını Türkiye’de gerçek bir liberal demokrasinin hâlâ yerleşmediği yorumuyla noktalıyor. 

Yazının Devamını Oku

Atina geceleri Süleyman diye inliyor

26 Mayıs 2013
‘Muhteşem Yüzyıl’ barlarda, gece kulüplerinde insanları masaların üstüne çıkıp oynadıkları bir şarkıya konu oldu. Bu yaz gece hayatına damga vuran parça ‘Aman aman Süleyman’.

Ekonomik krizden yediği büyük darbeye rağmen ayakta durmaya çalışan Atina gecelerinde yaz mevsimi geldi mi müzikhollerin çoğu kapanır. Assolistler için üç ay tatil ve  turne zamanıdır. Durum böyle olunca müziğin ete kemiğe büründüğü mekânların adresi değişir. Barlar, gece kulüpleri ve DJ’ler acayip kıymete biner. Şıkıdım şıkıdım tarzı bir şarkı, mutlaka damgasını vurur her yaz buralarda. Bu yaz da Atina geceleri ‘Aman aman Süleyman’ ile inliyor.
Kilisenin ve aşırı milliyetçilerin bitmek bilmez tepkilerine inat, yaklaşık 2 milyon Yunanı pazartesi-cuma ekran başında toplayan Türk dizisi ‘Muhteşem Yüzyıl’ birkaç ay önce Atina’da bir et lokantasının sahibine ilham vermişti. Adam ‘Süleyman’ ile Yunan mutfağının ‘milli’si kabul edilen ‘suvlaki’yi  (pide içinde domuz ya da tavuk eti, cacık soğan, patates, domates) birleştirip ‘Suvleiman’ adını vermişti lokantasına.
‘Muhteşem Yüzyıl’ şimdi de barlarda, gece kulüplerinde insanları masaların üstüne çıkıp oynadıkları bir şarkıya konu oldu.

HÜRREM’İ BIRAK BANA GEL

Türkçe “Bu dünya çarkı felek, aşkolsun çevirene” diye başlıyor şarkı.
Sonra da Yunanca devam ediyor: “Sevdiğim Sultansın.Aklımı başımdan aldın. Muhteşemsin diye utanma.Yanımda iken edepsiz ol. Aman aman Süleyman. Haremden çık da gel. Aradığın her şeyi bende bulacaksın. Bırak artık şu Hürrem Sultan’ı. Beni al, cennet bahçeme gel. Aman aman Süleyman cariyenin âlâsı olacağım yanında. Sana imambayıldı ve kebap da pişireceğim. Süleyman seni televizyonda gördüğümde hasta oluyorum. Hem sarayında birincisin hem de ratinglerde. Aman aman Süleyman” 
Şarkıyı internette tıklayan tıklayana. Geçmişte sanatından çok özel hayatı ile konuşulan Efi Thodi söylüyor. Kadın, günün birinde tanrı vergisi meziyetleri olup hastalara şifa dağıtabileceğini ya da İsa ve Meryem Ana ile konuştuğunu söyledi. Televizyonlardaki ‘çöp’ programların müdavimi oldu. Sonra intihara teşebbüs etti. Aylarca hastanede ruhsal tedavi gördü. Kayboldu ortadan Efi Thodi. Üç yıl nerede, ne yapıyor bilen yoktu. Geçen ay ‘Aman aman Süleyman’ ile muhteşem bir dönüş yaptı. “Yeniden doğdum” diyor şimdi.

Yazının Devamını Oku

Aşk üçgeninde cinayet

19 Mayıs 2013
Fei Blaha (23), geçen ay Atina’da sosyetenin sayfiye semti Nea Marki’de feci şekilde dövülmüş halde bulundu. Üç hafta sonra hayatını kaybetti. Sevgilisi cinayeti itiraf etti ancak kafalardaki soru işaretleri hâlâ cevaplanamadı .

Fei Blaha (23) hayat dolu bir genç kadındı. Atina geceleri ondan sorulurdu. 6 Nisan gecesi Atina’ya 40 kilometre uzaklıktaki sosyete semti Nea Marki’de feci şekilde dövülmüş halde bulundu. Üç hafta sonra da kaldırıldığı hastanede son nefesini verdi.
Polis, güzel Fei’nin sevgilisinden şüphelendi. Nea Makri’deki ünlü eğlence yerlerinde ‘özel güvenlikçi’ boksör Vangelis Stefanakis yakalandı. Piyasada ‘tanıdık’ bir isimdi. Geçmişte epey komünist parti (KKE) üyesi genci dövmüştü. Resmi üyesi değildi ama ırkçı-faşist Altın Şafak Partisi’nin hayranıydı.
Önce polise direndi ama sonra “Kavga ettik. Bir tokat attım. Düşerken kafası otomobilin çamurluğuna çarptı” dedi ifadesinde Vangelis. Ne var ki adli tıpın raporu başka bir şey söylüyordu. Fei’nin bütün vücudunda morluklar vardı.
Cinayet masası dedektiflerinin “Niye kavga ettiniz?” sorusuna hep kaçamak ve çelişkili cevaplar verdi. Sonunda karşı koyacak gücü kalmadığından “Çünkü, Fei’nin evli ablası Maria (32) ile de ilişkim vardı” dedi.
Vangelis “Fei’ye deli gibi aşıktım. Ablasını tanıştırdı. Bir süre sonra Maria telefonla arayıp kızkardeşinin namuslu biri olmadığını, beni aldattığını söyledi. Bir gün üçümüz yemeğe çıktık. Dönüşte Maria sarhoş olduğu yalanını uydurup onu evine götürmemi istedi. Fei itiraz etmedi. Evde kocası yoktu. Beni öpmeye başladı. Birlikte olduk. Bir süre için iki kızkardeşi birlikte idare ediyordum” itirafında bulundu.
Ya sonra?
“Dayanamadım. Fei’ye durumu anlattım. Ablasıyla ilişkimi keseceğimi söyledim. İkna oldu. Olay gecesi geceyarısı sevgilimi evine bıraktım. Ablası aradı ve kızkardeşinin benim bir-iki yakın arkadaşımla da yatıp kalktığını anlattı. Deliye döndüm. Fei ile buluştum. Ablasının iddialarını sordum. O da benim ablasıyla ilişkimi hatırlatarak istediğini yapmakta serbest olduğunu söyleyince tokatladım.” 

Yazının Devamını Oku

Bir çınar devrildi

5 Mayıs 2013
Türkiye’den göç etmiş İstanbullu Rumların 1924’te kurduğu ve 89 yılda 11 defa lig şampiyonu olan AEK 27 puanla küme düştü. Yunanistan’ın artık üç büyüğü yok

Suyun öte yanında, on binlerce İstanbullu Rum ve yüz binlerce Yunan taraftar yasta. Çünkü Türkiye’den göç eden İstanbullu Rumların biricik takımları AEK küme düştü.
Suyun bir yanında ‘Kurtuluş Savaşı’, öte yanında da ‘Küçük Asya felaketi’ olarak adlandırılan savaşın üzerinden iki yıl geçmemişti ki, İstanbul’dan göç etmiş beş-altı Rum kafadar ‘Athlitiki Enosis Konstantinupoleos’u (İstanbul Spor Birliği - AEK) kurdu.
Takımın ‘felsefesi’ gurbetin acısına, dışlanmaya ve fakirliğe başkaldırmaktı. Renkleri ve amblemi de buram buram İstanbul kokmalıydı elbette. Bizans’tan ve adı daha sonra ‘Beyoğluspor’ olan değişen ‘Pera Kulüp’ten (kuruluş 1880) ilham alındı. Renkler sarı- siyah, amblem de çift başlı kartal oldu.
Zamanla Yunanistan’ın her yerinde taraftar kitlesi oluştu. Olimpiakos ve Panatianikos’tan sonra ülkenin en büyük üçüncü takımı haline geldi.
Yunanistan Kupası’nı ilk kez 1932’de müzesine taşıyan AEK, ilk lig şampiyonluğunu da 1939’da tattı.
1950’li ve 1960’lı yıllarda hep ilk üç arasındaydı. Fenerbahçe’nin sembolü ordinaryüs Lefter Küçükandonyadis 1964’te kramponlarını asmadan önce birkaç maç için olsa da AEK’nin formasını giydi.
1970’li ve 1980’li yıllarda ‘altın çağı’ yaşadı sarı-siyahlılar. Peş peşe şampiyonluklar, kupalar. O zamanki adıyla UEFA Kupası’nda da

Yazının Devamını Oku