Paylaş
Hep, şu histen kurtulmaya çalıştım. Çocuklarım öyle hissetmesin, öyle yapmasın diye. Ne mümkün!
Hani hayatta neden çok korkuyorsan, neyi sevmiyorsan başına gelir ya... İşte bu gerçek bir şey.
Korkmamak, endişe etmemek gerek.
Ay ne güzel yazması, çok kolay. Sıkıysa yap da olsun!
Endişe etmiyorum, korkmuyorum dediğim her şey daha o dakika aslında bir endişe, ve tabii ki dakika 1 gol 1.
Yıllar var ki böylesi tükenmişlik yaşamadım. Yıllar var bu kadar incinmedim. İçerlemedim, üzülmedim, ürkmedim... Titrek bir küçük sokak kedisi gibiyim.
İnanır mısın, koşmaya çıkamaz oldum. Gözüm kapıda. Elbet o gücü bulacağım an gelecek. Çünkü biliyorum, ben o kapıdan çıkıp koştum mu, zamanla bir akacağım.
Geçmiş dertleri veya gelecek endişeleri değil, şimdiki zamanın içinde olacağım.
Denizin kokusunu, çiçekleri, güneşi, havayı göreceğim.
Yine de, tamamen durmadığım ve bu sefer her şeyin farkında olduğum için seviniyorum.
Demek böyle şeylerin bile tecrübelisi olunuyormuş.
2012’de başıma gelene benzer bir anksiyetenin içindeyim. Ve insan sadece içinden geçmeyi beklerken, kendine sürekli kendini hatırlatmalı.
Kendini güzel şeylerle, sevdiği şeylerle, hayat veren ve endişelerden uzak tutan şeylerle meşgul etmeli. Bu da çaba demek. Allah biliyor, çabalıyorum.
Ayrıca...
Kafam “havada nem olsa suçlusu sensin Yonca” dediği her an, “Kişisel alma, üstüne alınma, dünyayı bugün kurtaracağım diye acele etme, hemen açık havaya çık, çiçek görmeye çalış, burnundan nefes al, hayvan ol -mesela arı- doğal olarak yapman gereken neyse içgüdüsel olarak yap. Çalış çalış çalış” gibi şeyleri kendine söylemeli. Yani ben öyle yapıyorum.
17-18 yaşlarının ne kadar zorladığını kızımla beraber tekrar hatırlıyor, yaşıyorum. İçim parçalanıyor yaşadıkları zorlukları gördükçe. Dünyanın bu saçma ve değersiz yüklerini taşıyan bunca çocuk ve genç için derinden etkileniyorum.
Değmez şeyler için çocuklarımızı resmen kendi paramızla perişan ediyoruz. Aklım içim almıyor, engel de olamıyorum.
Bütün çocukları, gençleri sistem-düzen-politik eğitim hapishanesinden nasıl kurtarsam diye kendimi paralamaya hazırım. Elim kolum bağlı hissediyorum.
2012 yılında hayatımda inanılmaz bir kırılma noktası olmuştu. Resmen bir tür çatlama-kırılma ve yeniden doğma. Yani yeniden doğuş gibi bir şey yaşadığımı çok sonra anlamıştım. Çünkü, yaşarken ölüyorum sanmıştım.
Tıpkı o zamandaki gibi bir his var içimde. İşin garibi etrafımda herkes benzer sıkıntılar, zorluklar çekiyor, yaşıyor.
Demek ki diyorum, hata bir bende değil. Yani ben beceremedim diye düşmedim. Yalnız değilim. Üstelik bir ben hatalı olsam ne olur? Hatasız kul mu var?
Nasıl yetişmişsek, dünyanın bir ucunda kanadı kırılan kelebek için kendimi sorumlu hissediyorum. Elimde değil.
Bunları, yani içimi açıp yazmak da kolay değil.
“Bir şekilde yaz Yoncacım” diye kendimi yüreklendiriyorum. Saklanmak istemiyorum kendi içimdeki gerçekten. Hayat sosyal medya değil. Veya orada gösterebildiğimiz kadar ve kısmıyla hep lay lay lom asla değil.
Ben de bir kadın, insan, anne, yazar, eş, sporcu olarak inanılmaz zorlanıyorum.
Yani, ben de bir insan olarak tam anlamıyla, hayat ne getirip ne götürüyorsa onu yaşıyorum.
Şu kağıdın arkasında bir can var. Tıpkı sizinki gibi.
Bu zor zaman da bir işe yaradı, onu da görüyorum. O da, resmen bir haftayı geçen zamandır, hâlâ evde devam ettiğim dip temizlik.
Kurumsaldan ayrıldığımda, 6 yıl önce yine tam bu zamanlarda, yüzleşmiştim böylesi bir “dağınıklık” ile. Tıpkı o zamanki gibi, “topluyorum”.
Çocuklarımın tam şu anda en çok ihtiyacı olan şeyi onlara verebildiğim için çok mutluyum; yanlarında olmak, destek olmak, olmak.
Gözümdeki perdeler kalktıkça, yani havadaki nemden kendimi suçlu hissetmemem gerektiğini hatırlamaya başladıkça, sanki evdeki sis de açılmaya başladı.
Beni en çok sarsan ve uyandıran şu oldu; ben her şeyin suçlusu olarak kendimi gördükçe, çocuklarım da her şeyin sorumlusu olarak kendilerini görmeye başladılar.
Öyle tüketici bir şey ki, kendimden biliyorum.
Canlarının haksız yere yanabilmesi bana çok koydu. İyi ki de öyle oldu.
Önce ben! Ben ayağa kalktım mı, dağları aşarım.
Nefis bir tokattı.
Ayağa kalktım.
Yanağımda güller bitti.
Yonca
“kırmızı”
Paylaş