Pişman, şaşkın, sevgili, sevgisiz, saygılı, anlayışlı, anlayamayışlıyım.
Yazabilecek gücü bulabildiğim bu kadarcık sıfat ve kalbimin yetemediği, yazamadığım daha niceleri içine düşüverdim. Aslında bu hal geliyorum dediydi de ben kulak ardı ettimdi. Çünkü insan en önce kendini kulak ardı eder ya hani.
“Benim haddim ve sıram değil” diye kendimi tutmaya çalıştıkça, tıpkı arabayla o çukura düşmemek için uğraşır gibi, çukurun gözünün içine düşüverdim.
Hicran, ne güzel bir kelime. Halim o işte.
Geçenlerde bir gün, masanın başında taş gibi kalakalmışım. Donmuşum.
Konuşamamışım, duyamamışım -ki kulaklarım çok acıyor uzun zamandır, telefona tahammül edemiyorum- kitlenmişim.
Hatırlamıyorum o günü, olanları! Bazı şeyleri unutup duruyorum, bir dolu başka şeyi hatırlıyorum.
Çölde olmayan toprak, o sıcakta zorlanan bitki ve tohumları doğayı yoran sistemlerle elde edilen su ve emekle büyütmek ne kadar doğru, sorguluyorum.
Ben her ne kadar yeşilci, çevreci olursam olayım, etrafımda mutlaka birileri benim kurtardığım her yeşil için bir yeşil yok ediyor. Bu da asabımı bozuyor. Tutmayacak göle maya çalan bir deli divane gibiyim. Sürekli çelişkilerle karşı karşıyayım, çok yorucu. Bu beni öfkelendiriyor.
Ne zaman çiçekçi görsem, bir buket çiçek almak için içim gidiyor, alasım geliyor ve almıyorum. Değerlerime, savunduğum her şeye ters düşen bir şey çünkü.
Bahçemdeki begonvillerden, sokaktaki mis gibi kokan çöl güllerinden kurumaya yüz tutanları toplayıp, vazoya koyup mümkün olduğunca yaşatmaya çalışıyordum.
Sokakta ben alana kadar kimsenin yüzüne bakmadığı çöl güllerini ben toplamaya kalkınca polis kızdı. Dokunamıyorum.
Arkadaşımın evinde ne zaman vazoda çiçekleri görsem, kendime öfkeleniyorum. “İkiyüzlülük bu Yonca!” diyorum.
“Canın istiyor ve almıyorsun. Ne var bir kere alsan?”
En çok incindiğim ve sürekli maruz kaldığımızı daha da ciddi fark ettiğim şey, görüntüye dair yargılamalarımız.
Her türlü görüntüden bahsediyorum.
Çorap renginden bilmem nereye uygun olan veya olmayan bir şeyi giymene/giymemene... Aldığın-almadığın kilodan saçının şekline, gelmiş/gelmemiş dip boyana... O kadar çok konu oluyor ki bunlar, öyle önemseniyor ki “dış görüntü”, herkes bunu normalleştirmiş de gayet olağan buluyor gibi. Oysa bunlar çok yargılayıcı yorumlar, hatta bir tür psikolojik şiddet.
Ağzım açık kalıyor, cevap veremiyorum bazı şeylere. “İncindim” dediğimde de güçsüz, tahammülsüz olmakla itham edilebiliyorum. Adap mı demeliyim, davranış şekli ve usulü mü, hangisi en doğruysa artık, işte o çok yıpranmış. Saygı ve güven yerle bir.
En fenası da, çocuklar da sürekli böylesi bir dışlanmaya maruz.
Çocuklarımın verdiği tepkiyle ayıldım. Ben de öyle görmüşüm ya, yadırgamıyorum.
Herkes her şeyi baştan aşağı süzüyor. Ama ne süzmek!
Al Mamzar’da bulunan The Cultural & Scientific Assosication’da bu yıl yine müthiş bir organizasyon gerçekleştirdik.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlaması Dubai Başkonsolosluğu himayesinde, Dubai ve Kuzey Emirlikler Türk İş Konseyi desteğiyle, Dubai’de yaşayan Türk kadınlarını bir araya getirmek için kurduğum Sultans of Dubai grubumuzdan gönüllü, özverili, çalışkan 23 Nisan Komitesi kadınları tarafından düzenleniyor.
9 senedir, Türkiye’den ilkokulda halk oyunları oynayan çocuklarımızı misafir ediyoruz. Bu sene İzmir Barbaros Hayrettin İlkokulu halk oyunları ve dans gösterisiyle bizimleydi.
Türkiye Dubai Başkonsolosluğu, Türkçe Kursu çocukları hazırladıkları gösterilerle bizi şaşırtıyor. Dubai Drum Şov dinamik vurmalı çalgıları ve Bogz the Magician sihirbazlık gösterisiyle de, çocuklara özel ve eğlenceli bir zaman yaratıyoruz.
Dubai’deki Türk restoranlarının açık büfe ikramları, bahçede çocuklar için eğlenceli oyunlar ve bir de Türkiye’den gelen İrem Derlen ve Orkestrası ile çocukluğumuza, ülkemize ve değerlerimize olan özlemimizi gideriyoruz.
Ana sponsorluğunu yıllardır Pınar ve THY’nin üstlendiği 23 Nisan organizasyonumuza, “Platin Sponsor” olarak MNG, LC Waikiki, Rani ve BurJuman Arjaan by Rotana, “Silver Sponsor” olarak Turkish Village Restaurant, HealthBay, Mahmood Tea, Dr. Tosun Dental Clinic, TAV Construction, Deligourme ve “Bronz Sponsor” olarak Marmara Hotel Apartments, Bosporus Turkish Restaurant, Abdulla AL Suwaidi Advocates & Legal Consultants, Pomegranate Institute, IMG Worlds of Adventure, ZOUZOU Restaurant ile Sesame Restaurant destek veriyor.
Bakın bu işi başarabilmek kolay değil.
Uluslararası boyutta başarı yakalamış tüm Türk markalarına ve bize her destek verene yürekten teşekkür ederim.
Neden insan taşıyabileceğinden fazlasını yapmaya kalkışarak daha iyi, daha çözümcü, daha becerikli, daha daha daha daha olmaya çalışır?
1- Sorun, tartışma çıkmasın diye
2- O yapmazsa nasıl olsa yapılmayacak diye
3- Onaylanmak için, sevgi için, takdir için, kendini kanıtlamak için
4- Çocukluktan alışmıştır, başka türlüsünü bilmiyordur, önündeki örnekler de hep böyle olmuştur zaten; yani en doğrusu bu diye biliyordur.
5- Güvensizdir; kendine karşı adil olmayı ayıp gördüğü için
6- Kendisi için yardım istediğinde, hayal kırıklığına uğramaktan korktuğu için
Hep, şu histen kurtulmaya çalıştım. Çocuklarım öyle hissetmesin, öyle yapmasın diye. Ne mümkün!
Hani hayatta neden çok korkuyorsan, neyi sevmiyorsan başına gelir ya... İşte bu gerçek bir şey.
Korkmamak, endişe etmemek gerek.
Ay ne güzel yazması, çok kolay. Sıkıysa yap da olsun!
Endişe etmiyorum, korkmuyorum dediğim her şey daha o dakika aslında bir endişe, ve tabii ki dakika 1 gol 1.
Yıllar var ki böylesi tükenmişlik yaşamadım. Yıllar var bu kadar incinmedim. İçerlemedim, üzülmedim, ürkmedim... Titrek bir küçük sokak kedisi gibiyim.
İnanır mısın, koşmaya çıkamaz oldum. Gözüm kapıda. Elbet o gücü bulacağım an gelecek. Çünkü biliyorum, ben o kapıdan çıkıp koştum mu, zamanla bir akacağım.
Havadaki elektrik yükünü toprağa aktarmayı amaçlayan bir araç.
Tam bir “yıldırımsavar” gibi hissediyorum.
Sokakta, evde, uykuda, yan evde, Türkiye’de, dünyada her ne oluyorsa üzen, kıran, döken, inciten, acıtan, yakıp kül eden, alev aldıran; hepsini bir şekilde tam kalbimin içinde, omuzlarımın üstünde hissediyorum.
Hepsini çekip içime, üstüme alıyorum. Taşımakta çok zorlanıyorum.
Her şey o kadar ağır geliyor.
Herkül olsa, yere yapışır.
Adı Hayat.
Öyle yazıyor kapağında.
İçinde bir dolu beyaz sayfa var. Ağır bir defter, hayli kalın ayrıca.
Defteri veren, sayfaların hepsini bilerek beyaz hazırlamış.
Defteri eline alan kendi hikayesini kendi karalamaya başlasın diye.
Sayfalar karalanıp doldukça, bazen renklenip bazen simsiyah oldukça, kendisi karar versin istemiş yeni sayfaya geçip geçmemeye.
Baştan başlamaya veya kaldığı yerden devam etmeye.