Yılmaz Özdil

Vatan yahut yoğurt

28 Ocak 2014
Yoğurt.

En sevdiğim kelimedir.
Biz icat ettik.
Adını da biz koyduk.
Dünyanın hangi lisan konuşulan ülkesine giderseniz gidin, yoğurdun üzerinde Türkçe yoğurt yazar. Gurbet ellerde marketleri dolaşırken, rafta akrabanı görmüş gibi olursun, sarılasın gelir.

*

Beş sene evvel.
Durup dururken...

Yazının Devamını Oku

Kadın’larımız...

26 Ocak 2014
Türkiye’nin ilk “Kadın Müzesi” açıldı. İzmir’de.

*

En güzel müze.

*

Dünyada 70 ülkede kadın müzesi var, Türkiye’de ilk... Basmane’de, tarihi Tilkilik semtinde, yüz senelik, üç katlı bina restore edildi, butik müze haline getirildi. 13 odadan oluşuyor. Mekân küçük ama, anlamı devasa... Antik dönem kadınları, Anadolu’da kadın, öncü kadınlar, koleksiyon eserler ve protesto odası

Yazının Devamını Oku

AB'ye paralel

25 Ocak 2014
Brüksel’e giden Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği’ne “paralel devleti” anlatmış, Avrupa Birliği de dinleyip, ikna olmuş.

*

Ne anlatmıştır acaba derseniz?

*

“Almanya’da mesela” demiştir...
Hani, alt tarafı 700 euroluk tatil masrafını arkadaşına ödettiği ortaya çıkan Almanya Cumhurbaşkanı utanıp istifa etti ya... Biz öyle yapmadık, ayakkabı kutuları ortaya çıktı, para sayma makineleri ortaya çıktı, dört bakanım hakkında rüşvetten fezleke var, beşinci bakanımın bacanağını yakaladılar, bu satırlar kaleme alınırken adalet bakanım hakkında da fezleke ortaya çıktı, hiç istifimi bozmadım, üstüme bile alınmadım, koçlar gibi oturuyorum koltuğumda demiştir.

*

“Fransa’da mesela” demiştir...

Yazının Devamını Oku

Recepi

24 Ocak 2014
Barbun Senegal’den geliyor.

Kalamar Hindistan’dan ithal.
Ahtapot İspanya’dan.
Karides Endonezya’dan.
Lagos Mısır’dan.
Kalkan Romanya’dan.
Norveç’ten getirilen seyit balığını restoranlarda mezgit diye kakalıyorlar. Lüks otellerimizde yediğiniz kılıç şiş’ler aslında Çin’den ithal köpekbalığı. Mercan Gine’den. Sinarit Gana’dan. Her mevsim dilbalığı olmaz, bizde oluyor, çünkü mevsimine göre, bazen afrika’nın batısındaki Senegal’den, bazen afrika’nın doğusundaki Somali’den geliyor. Uskumru, Norveç’ten. Yemek için değil, bakmak için olanları bile yurtdışından getiriliyor, mesela geçenlerde mülteci ayaklarıyla sınırı geçen kamyonetin kasasında 20 bin tane süs balığı yakalandı, Suriye Japonu deniyor. Karadeniz’de 26 balığın neslini tükettik, Marmara’da 125 balığın neslini kuruttuk. Midye teee Şili’den. Üç tarafımız denizlerle çevrili, Türk havuzu denilen kendimize ait denizimiz var, denizi olmayan Konya’da Uşak’ta Diyarbakır’da tarla balıkçılığı yapıp, arazide levrek yetiştirmeye çalışıyoruz. Cumhurbaşkanımız, Afrika ülkesi Gabon’un sahilinde paçalarını sıvayarak çıplak ayaklarıyla yürüyüş yaptı, resmi temaslarda(!) bulunurken, Gabonlu balıkçı Ayao Nyavor’la tanıştı, sohbet etti, bilahare Ayao Nyavor’a dışişleri bakanlığımız aracılığıyla balıkçı motoru ve balık ağı hediye etti, ki, Gabon’dan bize tekir satabilsinler. Fas’tan Moritanya’dan orfoz getiriyorlar, Kızıldeniz’den karagöz getiriyorlar. İzlanda’da 2010 senesinde volkan patladı, kül ve lav yağmuru nedeniyle kıyıları zehirlendi, toplu balık ölümleri meydana geldi, balıkları analiz ettiler, ağır kurşun, radyoaktif madde ve insana zararlı kimyasallar tespit edildi, bütün dünya İzlanda’dan balık ithalatını durdurdu, Türkiye’nin İzlanda’dan balık ithalatı yüzde 250 arttı, el âlemin almadığı kansere yol açan balıkları, ki, çoğunluğu somondu, afiyetle bize yedirdiler. Istakoz ABD’den Kanada’dan. Bataklıklarda yetiştirilen panga’yı, kılçıksız deniz balığı fletosu diye, taaa Vietnam’dan getiriyorlar. Sardalya festivali düzenliyoruz ama, o sardalya artık Yunanistan’dan geliyor.

Yazının Devamını Oku

Tır’ı vırı

23 Ocak 2014
Sene 1943. Ankara.

*

Elyesa Bazna.
Kosova doğumlu, Arnavut kökenli, Türk vatandaşıydı. Çankaya Köşkü’ne komşu İngiliz Büyükelçiliği’nde uşaktı. Aslında hep opera sanatçısı olmak istemişti. Servet sahibi bir kazanova olarak, konteslerle baroneslerle aşk yaşarken görürdü kendini, rüyalarında... 40 yaşına gelmişti, cebinde üç kuruş yoktu, fırtınalı kaçamaklardan vazgeçtik, merhabalaştığı kadın bile yoktu. Üstelik, İngilizlerden nefret ediyordu. Babasının ölümünden sorumlu tutuyordu onları... Bi gün, Almanya Büyükelçiliği Müsteşarı Jenke’nin kapısını çaldı. Gizli bilgilere ulaşabiliyorum, isterseniz satarım dedi. Müsteşar, konuyu Büyükelçi Von Papen’e açtı. Papen vaziyeti Berlin’e bildirdi. 29 Ekim 1943 gecesi, Cumhuriyet Bayramı törenlerinden döndüğünde, Berlin’in cevabı masasındaydı: Deneyin...

*

İngiliz Büyükelçi Sir Hugessen, gizli belgelerin tutulduğu kasanın anahtarını boynunda taşıyordu. Uyurken bile çıkarmıyordu. Elyesa, balmumumdan kalıp hazırladı, banyoda büyükelçinin sırtını sabunlarken, anahtarın ölçüsünü aldı. Bu taktiği Almanlar vermişti. Bir de fotoğraf makinesi vermişlerdi. Büyükelçi her öğleden sonra piyano çalmaya başladığında, Elyesa kasanın bulunduğu odaya sızıyor, Almanların yaptırdığı kopya anahtarla açıyor, dokümanları şakır şakır fotoğraflıyordu.

*

Trafik başladı.

Yazının Devamını Oku

Büyüklere masallar

22 Ocak 2014

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, kendini çok akıllı zanneden, kendini beğenmiş bi kral varmış. Terzi ayağına yatan iki uyanık gelmiş saraya, ballandıra ballandıra anlatmışlar, öyle bi kumaş dokuduk ki, hayaldi gerçek oldu, sadece zeki insanlar görebiliyor, aptallar göremiyor, isterseniz size asrın elbisesini dikebiliriz demişler. İmam bayılmış. Pardon... Kral bayılmış bu fikre. Derhal dikin demiş. Cukkayı kapan uyanıklar, geçmiş tezgâhın başına, makas iğne iplik filan, dikiyormuş gibi yapmaya başlamışlar. Kral, kontrol için vezirleri göndermiş. Vezirler hem kurnaz, hem de yalakanın önde gideni tabii... Ulan bunlar harbi sahtekâr diyeceklerine, neme lazım birader, aptal muamelesi görüp koltuğu kaptırmayalım diye düşünmüşler, koşa koşa krala gidip, bire bin katarak anlatmışlar, hayatımızda böyle muhteşem elbise görmedik, şahane renkler, asrın dikişi, dünya hayran olacak demişler. Kulaktan kulağa bütün memlekete yayılmış, sadece zeki insanların görebildiği elbise... Sabırsızlıkla beklenmiş, nihayet tamamlanmış, askıya takıyormuş gibi yapıp, kralın huzuruna getirmişler. Hiç kimse hiç bi şey görmediği halde, alkışlamışlar. En zeki olduğunu göstermek isteyen, en çok alkışlamış. Saygıdeğer efendimiz, soyunun da giydirelim demişler. Kral, galiba bi tek benim kafam çalışmıyor, elbise melbise görmüyorum diye düşünmüş ama, zekâsına toz kondurmamak için bozuntuya vermemiş, aynanın karşısına geçip, kendisini giydirmelerine yardımcı olmuş. Sonra da, dalkavukların tezahüratları eşliğinde, şehri dolaşmaya çıkmış. Soytarılar, sanki elbisenin pelerini varmış da, toza-çamura sürtünmesin diye, yerlere kadar eğilip, arkadan etekleri toparlıyormuş gibi yapıyorlarmış. Yol kenarında toplaşan ahali, kendi gözlerine inanamamış, kendi aklından şüphe etmiş, herhalde koskoca devlet erkânı yanılıyor olamaz, sürüden ayrılmayalım başımıza iş açmayalım diye düşünmüşler, övgüler yağdırıp, vaovv filan demişler, ne kadar da karizmatik... Kral ve şürekâsı kasıla kasıla yürürken, küçücük bi çocuk çıkmış, goygoycu ahalinin suratına tokat patlatır gibi haykırmış: “Kral çıplak!”

*

İşte bu masaldaki çocuğu yargıladılar dün Çanakkale’de... Henüz 13 yaşında. Gezi olaylarında kaldırıma “faşizme ölüm, hükümet istifa” yazdığı için, polis zoruyla mahkemeye getirdiler. Kendini akıllı zanneden toplum gıkını bile çıkarmazken, gerçeği haykırdığı için, altı sene hapsini istediler.

*

Netice?
Beraat etti.

*

Böylece...

Yazının Devamını Oku

Asimetrik paralel!

19 Ocak 2014
Denizli’de cami avlularında ücretsiz olarak dağıtılan dini kitapta “Tayyibim” başlıklı ilahi vardı.

O ilahide “Tayyip’i üzmek, Allah’ı üzmektir” deniyordu.
AKP Aydın İl Başkanı “Tayyip Erdoğan bizim için ikinci peygamber gibidir” dedi.
Hazreti Muhammed’e AKP amblemiyle nüfus cüzdanı çıkardılar, peygamberimizin çocuklarının arasına “Tayyip” ismini sokuşturdular.
Tayyip Erdoğan’ın cuma namazlarını kıldığı Aksa Camisi’nin ismini Tayyip Erdoğan Camisi olarak değiştirmeye kalktılar, ahali zor engelledi.
“Tayyip Erdoğan hurması” var.
AKP Bursa milletvekili, Tayyip Erdoğan’a dokunmanın ibadet olduğunu söyledi.
AKP’nin, hakkında fezleke hazırlanan bakanı, Tayyip Erdoğan’ın doğmasına-büyümesine vesile olan Rize, İstanbul ve Siirt’i “mübarek şehirler” ilan etti.

Yazının Devamını Oku

İster asarım ister keserim savcıyı da kovarım hâkimi de oyarım

18 Ocak 2014
Ayakkabı kutusu’nun savcısı uçtu.

Fezlekeler’in savcısı uçtu.
Bilal’in savcısı uçtu.
Bacanak’ın savcısı uçtu.
Müteahhitler’in savcısı uçtu.
Yasin El Kadı’nın savcısı uçtu.
Tır’ın savcısı uçtu.
El Kaide’nin savcısı uçtu.

*

Yazının Devamını Oku