Yılmaz Özdil, iznini tamamladıktan sonra gelecek hafta yazılarına başlayacaktır.
*
Ali İsmail Korkmaz, Abdullah Cömert, Ahmet Atakan, hayatlarının baharında katledildiler, Antakya’da toprağa verildiler. Antakyalı komşuları AKP’yi seçti.
*
Öğretmen Metin Lokumcu, Hopa’nın dereleri peşkeş çekilmesin, ağaçlarına zarar gelmesin diye hayatını hiçe saydı, biber gazıyla öldürüldü. Hopa’da AKP kazandı.
Üzerinde “zararlı” yazıyor.
Öyle gizli saklı filan değil...
Alenen “öldürür” yazıyor.
“Size ve çevrenizdeki insanlara kalıcı hasarlar verir” yazıyor.
Yani, sırf kendini yakmıyorsun.
Senin yüzünden...
Kurunun yanında yaş da yanıyor.
*
Boş lav silahıyla genelkurmay başkanını terörist diye hapse tıkmak, ulusal güvenlik sorunu değil... Teröristlere iki bin tır dolusu silah gönderdiğinin ortaya çıkması, ulusal güvenlik sorunu öyle mi?
*
Suriye’den füze atılmasın diye kendi topraklarımıza Amerikalının Alman’ın Hollandalının patriotlarını yerleştirmek, bunların komutasını Yunan’a vermek, ulusal güvenlik sorunu değil... Suriye’den kendi elimizle kendi topraklarımıza füze attırmayı planlarken enselenmek, ulusal güvenlik sorunu öyle mi?
*
Yabancılara şakır şakır toprak satılması için kanun çıkarmak, mayın temizleme ayağıyla Suriye sınırını boydan boya el âleme vermeye kalkışmak, iki milyon Suriyeliyi topraklarımıza sokmak, ulusal güvenlik sorunu değil... İki tane Suriyelinin Suriye’deki toprağımıza girmesi, ulusal güvenlik sorunu öyle mi?
*
Güya devlet sırrı toplantısından, spiker gibi naklen yayın yapılması; sağır sultan bile duyarken, senin ruhunun bile duymaması, ulusal güvenlik sorunu değil... Bu kepazeliğin kendi milletimiz tarafından duyulması, ulusal güvenlik sorunu öyle mi?
Hani şu, belediye başkan adaylarının Hayat Bayram Olsa’yı söylediği reklam...
Şenay’ın şarkısı o.
*
Çocukluk günlerimin efsanesiydi o güzel kadın... 70’li yılların alaturka kıyafetli, etine dolgun, ağır makyajlı yıldızlarından farklıydı, punk havalıydı. Türk popunun babalarından Şerif Yüzbaşıoğlu’yla evlenmişti, sırılsıklam âşıktı. Gazeteler onun bir satır haberini yapabilmek için çıldırırdı, o ise, magazinden uzak dururdu, sıradan yaşamayı sever, kendi şöhretinden bile uzak dururdu. Sev Kardeşim’le patladı. Dünyaya geldik bir kere, kavgayı bırak, her gün bu şarkımı söyle... Peşinden, Hayat Bayram Olsa’yla patladı. Şarkıları adeta marş gibi olmuştu, ezbere biliniyordu. Çünkü, herkesin sokakta birbirini vurduğu dönemde, insan sevgisinden bahsediyor, bak kardeşim, elini ver bana, sar kardeşim, kolunu boynuma diyordu. Yürekliydi. Eyyamcılık yapmaz, siyasi görüşünü saklamaz, tam tersine, elini taşın altına koyardı. Seçim mitinglerine çıkan ilk sanatçıydı o... Karaoğlan dönemlerinde, Bülent Ecevit’ten önce miting kürsüsüne çıkar, Sev Kardeşim’i Hayat Bayram Olsa’yı söyler, Ecevit sonra çıkardı. Bu nedenle, TRT’de yasaklıydı, Cem Karaca, Selda Bağcan gibi kara listedeydi, ekrana çıkarılmazdı. 1975’te ilk Eurovision Şarkı Yarışması’nda finale kaldı, ancak, eşi jüride olduğu için, dedikodu olur dedi, yarışmadan çekildi. Zarafete bakar mısınız... Sopot, Atina, Tokyo gibi uluslararası festivallerde ödüller aldı. İngilizce sözlerle Honki Ponki’yi çıkardı, sınırlarımızı aştı, Avrupa listelerine girmeyi başardı. Her şey muhteşemken, maalesef, Şerif öldü.
*
Yıkıldı Şenay... Nefes alıp veriyordu elbette ama, manen o da ölmüştü. Hayata küstü. Arkadaşları, dostları çırpındı, nafile, devam edemedi, bir daha toparlanamadı. Elini eteğini çekti, evine kapandı. Kendisini yazıya ve resme verdi, sürrealist yağlıboyalarla avunmaya çalıştı. Sigarayı giderek arttırdı. Vakit dolduruyordu aslında... Şerif’in yanına gitmek için, vakit dolduruyordu. Ve, peş peşe yaktığı sigaralarla o vakti hızlandırmaya çalışıyordu. Geçen sene başında, 2013 Ocak ayında, rahmetli oldu. Nihayet, Şerif’ine kavuşacaktı. Kardeşlerine bıraktığı vasiyeti tek cümleden ibaretti, beni Şerif’in yanına gömün.
*
Gel gör ki... Ömrü boyunca, insanlara sev kardeşim çağrısı yapan bu hümanist kadının, son isteği yerine getirilmedi. Adeta, intikam alındı.
CHP 30’a, MHP 20’ye fırlamıştı, tırmanıyorlardı. CHP tek başına veya MHP koalisyonuyla iktidara yürüyordu. AKP’nin koltuğunu koruma ihtimali kalmamıştı, ki... Şırrak!
*
Kaset çıktı. İnternette yayınlanıyordu. Yatak odasıydı. Deniz Baykal’ı giyinirken gösteriyordu. Bir de giyinen kadın vardı. Deniz Baykal ve kadın, hiçbir karede yan yana değildi. Ayrı ayrı kaydedilip, yapıştırılmıştı. Sanki bu görüntülerin devamı varmış da, şimdilik bu kadarı gösterilmiş havası estiriliyordu.
*