Göztepe’de babadan kalma köşkünü İstanbul Oyuncak Müzesi’ne çevirmeyi tasarlayan şair Sunay Akın, İstanbul üzerine yazdıklarıyla da tanınır. Akın, arkadaşımız Yener Süsoy’a vapurlara şairlerin isimlerinin verilmesi gerektiğini söyledi.
- Benim düşlediğim İstanbul’da, iki yaka arasında mekik dokuyan vapurlar şairlerin adlarını taşıyor. ‘Orhan Veli’ vapurunun yanından ‘Nazım Hikmet’ vapuru geçiyor, ‘Attila İlhan’ vapuru biraz ötede. Her vapurun içine adı verilen şairin şiirleri asılmış, can simitlerine şiirleri yazılmış. Şairler sabah kahvaltısındaki yumurta değil. Hangisi hangisini kıracak diye tokuşturmayalım. Şairler üzerinden politika yapılması beni hiddetlendiriyor, bırakın şairleri edebiyatçılar konuşsun. Necip Fazıl’ın çok çok sevdiğim şiirleri var, çok güzel bir şairdir. Ben vapurlara şairlerin adlarının verilmesini çok istiyorum. ‘Nazım Hikmet’ vapuruna, gelsin ‘Necip Fazıl’ vapuru yanaşsın. Ben İstanbul’la konuşuyorum, İstanbul bana bütün sırlarını anlatıyor. İstanbul konuşuyor ama burada yaşayanlar birbirini bile dinlemiyorlar ki. İstanbul’un en sevdiğim hali, güneş batmış, hava kararmamış, ilk vapur ışığını yakmış, kentin ilk ışıkları yanmış. İster Sarayburnu’ndan bak, ister Karaköy’den, ister Salacak’tan, ister Kadıköy’den, Moda’dan, Fenerbahçe’den, hep çok güzel.
Agop Dilaçar’ın heykeli dikilmeli
Atatürk, Kemalizm, 2. Cumhuriyet, azınlık raporu ve ötesi...
- Ne demek 2. Cumhuriyet; birincisini anlamayı becerebildik mi ki; olmaz öyle şey. Cumhuriyetçiyim ben, 1923 devrimine bağlıyım. Kar yağdığında kardan adam yapacağım ben, kardan adam Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Ondan önce yapamazdın, insan tasviri yasaktı. Bunları böyle anlatmayıp tarihi kan kuyusu, antlaşma deposu diye gösterirsen, insanı yok edersin. Atatürkçüyüm de elbette. Harf Devrimi olunca Türk Dil Kurumu’nun başına Agop Martayan getiriliyor. Şu güzelliğe bak, bir Ermeni bize dilimizi öğretiyor. Agop’a Atatürk ‘Dilaçar’ soyadını veriyor. Bunun anıtını niye dikmeyiz, onun anıtını dikmezsen, düşmanının anıtı dikilir işte.
Evren, beni 2 kere öptü
Akın’ın generaller üzerine hayli ağır dizeleri vardır. Günlerden bir gün Evren Paşa’yla karşılaşacak olsa...
- Kenan Evren beni hayatımda 2 kere öptü, Yener hocam. Trabzon’da bir folklor yarışması düzenlenmişti, ben de okulun halkoyunları ekibindeydim. Birinci olduk, akşamına orduevinde paşalara karşı aynı oyunları oynayacağımız söylendi. Tabii çok büyük bir şerefti bu; kalktık gittik oraya, oynadık. O zaman Trabzon’da komutan olan Kenan Evren gösterinin sonunda kalkıp hepimizi öptü, birincisi bu. İkincisi ise 12 Eylül 1980. Ben 18 yaşına gelmiştim, artık devlet bana asılma hakkını tanıyordu. Ama, aynı tarihte 17 yaşındaki Erdal Eren yaşı büyütülerek asıldı. İşte ben bu üniformaya, Hitler’in üniformasına, ölüm emrine karşıyım. Asla ve asla, Menemen’de öldürülen Kubilay’ın üniformasına karşı değilim.