Sunay Akın için Cemal Süreya, ‘Lirizme ve dünya sularına batırılmış bir düşüncedir’ der. İşte o Akın, şimdilerde Göztepe’de babadan kalma asırlık beyaz köşkte İstanbul Oyuncak Müzesi’ni açmaya hazırlanıyor.
Neler yok ki içerde, kurşun askerler, bebekler, trenler, uçaklar, tahta atlar, gemiler, Kızılderilililer, hatta Anne Frank’ın odası.
Felsefe öğretmeni sevgili eşi Belgin, Özel Kalamış Lisesi’ndeki dersinden çıkıp gelecek. Yavruları, Çevre Koleji 4. sınıftan Ilgın’la St.Joseph 1’den Ali Ozan da birazdan yanımızda olacaklar. Önce mutfakta pastırmalı, sucuklu, börekli, çörekli kahvaltı var. Sonra birlikte antika oyuncaklarla dolu Beyaz Köşk’ü gezeceğiz. Buyurun, yola birlikte çıkalım.
Önce Trabzon’dan çıkalım yola Sunay Akın’la...
- Trabzon teras kentiydi, çünkü oradaki insanların düz yere ihtiyacı vardı. Limana doğru taraça taraça uzanan bir yığın teras, hayatım hep oradaydı. Bizim evimizin terası limanı çok iyi görüyordu, bütün kadınlar orada toplanırdı. Çaylar, kekler, pastalar hazır beklenirdi. Limandaki İstanbul’dan gelen gemi ışıklarını yaktığı anda anneler kekleri keser, çayları doldururdu. Onlar sohbet ediyor, sen terasta çamaşırlar arasında koşuşturuyorsun. Çamaşırlar arasında öpüşmüştüm ilk kez, İstanbul’dan gelen Şebnem adlı kızla. Yaşım 9, İstanbul’dan geldi, İstanbul da sinemaların, aşkların yaşandığı şehir ya. Bir başka mahalledeki arkadaşım ‘Şebnem’e aşığım’ demişti. Vay sen nasıl aşık olursun, onu başrolde oynatmamak için öpmüştüm Şebnem’i.
Annemin gerçek adını 19 yaşında öğrendim
- Göztepe’de muhtara gidiyorum, 19 yaşındayım, anneme ikametgah çıkaracağız. Muhtar annemin adını sordu, ‘Tülay’ deyip adresimizi söyledim. Baktı, ‘Burada böyle biri oturmuyor’ dedi. Nasıl olur lan, annem Tülay Akın. Kartı gösterdi muhtar, babamın adı, benim adım, ağabeyimin, kardeşimin adı ve bir kadın adı, Neriman Akın. Ben 19 yaşında öğrendim ki, annemin gerçek adı Neriman imiş. O zamana kadar biz ona Tülay demişiz, herkes hep Tülay dermiş. Babam da anneme hep Tülay diyor hocam, düşün. Tülay’ın nereden çıktığını annem de hatırlamıyor. Bir çocuk 19 yaşına kadar annesinin gerçek adını nasıl bilmez, anneannem, dayılarım bile hálá Tülay der.
Kumbara kaleci Sunay Akın
Haydarpaşa Lisesi’nde okurken Şenol derlerdi bana, herkes adımı böyle bilirdi. Hemşehrim Şenol Güneş’le o kadar özdeşleşmiştim ki. Bu uğurda Göztepe’deki lunaparklarda kalecilik yaptım. Mahallenin futbol takımındaki lakabım ise ‘Kumbara’ydı.
Her cuma günü okuldan gelince, annem ağabeyim ve bana en güzel kıyafetlerimizi giydirirdi. Kendisi de en güzel makyajını yapardı, çarşıya ansiklopedi fasikülü ve kitap almaya çıkardık. Törendi bizim için; Tülay Hanım çocuklarıyla kitap almaya gidiyor.
Mezar taşıma biri gelip tavşan çizsin
Çocuk çocuktur, gelecekte ünlü bir şair olsa da...
- Hayatımda ilk anımsadığım oyuncak sünnet fotoğrafımda saklıdır. Fotoğrafçı verdi bana, tut dedi bunu, çekti ve aldı, çok güzel bir gemiydi. Çok sevdim onu, aldı gitti, o kadar kötü oldum ki. Be adam, madem oynamayacaktım bana niye verdin bunu? Çok oyuncak aldım ama, bütün meselem oydu, yıllarca onu aradım. Buldum onu hocam, buldum, geçen yıl aldım, aynı oyuncak gemiyi. Avrupa’da antika oyuncak satan bir mağazaya girdim, kaç fiyat dedim adama, dese ki bana binlerce para, hiç umurumda değil, verip alacağım. Şu anda 4 bin küsur oyuncağım var, hepsini müze olsun diye topladım. Müze, sözcük olarak ilham perileri demek. Gösterilerimden, kitaplarımdan, yurtdışında katıldığım yüzlerce davetlerden kazandıklarımın hepsiyle oyuncak aldım. Çok mutlu, çok zengin öleceğim, çünkü ben hisse senedi değil, ‘hissi senet’ biriktiriyorum. Mezar taşımına doğum tarihim 1962 yılını yazacaklar ya, lütfen birisi gelip onun kazısın, tavşan yapsın.
Atalay Yörükoğlu ilk çocukluk arkadaşım
Sunay Akın’ın şimdiki hali böyleyse, çocukluğunda nasıldı...
- Evin terasında uçak yapmak istedim, fakat tuğladan örülmüş bir korkuluğu vardı. Çıkardım onun üstüne ve yürürdüm. Bir uçak yaptım kendime göre, fırtınada baca onun üstüne yıkıldı. 100 Ünlü Türk adlı kitapta Hezarfen’in resmini gördüm, onun gibi uçacaktım. Derken, 7-8 yaşlarında beni çocuk ruh doktoru Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu’na götürmeye başladılar. Babam beni Trabzon’dan koyuyordu uçağa, Ankara’da Yüksel amcam karşılıyordu. Atalay hocanın muayenehanesinde bir odaya vardı, her taraf oyuncak. O kadar mutlu oldum ki. ilk defa o kadar çok oyuncağa sahip oldum. Onunla birlikte oynadım, oynadım, yine oynadım. Atalay hoca ilk çocukluk arkadaşımdı, bana çocuk değil adam muamelesi yaptı. Çıkarken babama ‘Bu çocuğun kanatlarını sakın kırmayın’ demiş.