Belediyece idare olunan mezbahada günde vasati olarak 80 koyun ve 8 sığır kesilmektedir. Şehirde 1 lise, 11 ilk mektep, 3 hastane, 1 dispanser, 6 hamam, 4 eczane, 2 kütüphane, 100 mağaza, 8 lokanta, 5 gazino, 1 tiyatro, 2 sinema. 30 han, 9 otel vardır." Eskişehir 2006 ise anlatmakla bitecek gibi değil, mutlaka kendi gözlerinizle görmelisiniz. Porsuk’ta tekne gezintisi yapın, operada "La Traviata"yı izleyin. Tramvaya binin, Köprübaşı’nda inip heykellerle bezeli köprülerden geçin. Gürdal Abacı’nın "222 Park"larında ya da "Hayal Kahvesi"nde yiyip, içip eğlenin. Yunus Emre’yi, Nasrettin Hoca’yı koklayın, Haller’de bir kahve molası verin. Bilin ki, gördüğünüz, görmediğiniz çağdaş yeniliklerin tümü Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’e ait. Gece gündüz, dur durak demeden çalışan başkanın, en büyük destekçisi Seyhan Hanım. Akademiden sınıf arkadaşı, sevgilisi, 41 yıllık eşi Seyhan Büyükerşen, 12. ve 13. dönem CHP Eskişehir Milletvekili Şevket Asbuzoğlu’nun kızı. Büyükerşen çiftinin Yaprak ve Burcu adlı kızlarından birer de kız torunları var. Sevgili Büyükerşen’le Vişnelik’teki evinde başladık konuşmaya, sonra düştük yollara. İşte Eskişehir’deki 2 gün, 2 gecenin özeti.
Kendinizi heykeltıraş olarak kabul ediyor musunuz?
- Heykeltıraşlar bana kızıyor, "mankenci" diyorlar ne demekse. Bugüne kadar heykeltıraş olduğumu hiç söylemedim, ben maliye hocasıyım. Karikatürcüyüm, iyi de resim yaparım, ama hiçbirisi değilim. Doktora asistanıyken 1966’da bir seneliğine Londra’ya gönderildim. Birkaç arkadaşla ünlü Madame Tussauds balmumu mumya müzesini geziyoruz. Bir baktım Makarios’un karşısına Atatürk diye bir heykel koymuşlar. Fevkalade çirkin, yakışıksız bir adam. Müzenin üst düzey yetkilisine çıkıp anlattım, "Bize göre Atatürk o" deyip tersledi. Bu bana çok koydu; Türkiye’ye dönünce durumu sanatçı arkadaşlara anlattım. Hepsi bizde o tekniğin olmadığını, Kenan Yontunç’un denemelerinin de başarılı sonuç vermediğini söyledi. O yüzden heykele merak sardım; yapılamazlar beni tahrik eder çünkü. O sırada bir heykel çalışması için akademide olan Şadi Çalık’tan çamurun sırlarını öğrendim. Tekrar Londra’ya gittim, doğru Madame Tussauds Müzesi’ne. Bodrum katında gezerken yerde bir mum parçası buldum. Dönünce bizim kimyacılara tahlil ettirdim, içinde parafinden başka maddeler de varmış. Tahtakale’den renkler, pigmentler alıp o kimyasal karışımı aynen yaptık. Perukçu Şevket’e gidip saç seçiyordum, tek tek saç dikmeyi de öğrendim.
- Atatürk’ün boyu gençliğinde 1.71’miş, yaşlandıkça 1.69’a inmiş. Koç ailesi Madame Tussauds’daki Atatürk’ün balmumu heykelini yeniden yaptırmaya karar verince benden ricada bulundular. Müzenin heykeltıraşı Steve’le baştan sona birlikte çalıştık. Özellikle göz, kulak, burun ve bakışını ben çalıştım. Atatürk’ün sol gözünde şehlalık vardır, karşısında olduğunuz zaman, hangi gözüne bakacağınızı şaşırırsınız. Saçı Şişli’deki müzede iki cam arasında kırpıntı şeklinde var. Çok parıl parıl sarı değil, normal insan sarısının biraz ağarmış hali. Saçları Londra’dan aldım, özellikle İrlanda ve İskoç menşeli olanlar çok iyi. Gözleri Almanya’da bir köydeki küçük bir fabrikada buldum. Aynı karakter, aynı renk, hem sağ hem sol protez göz yapan tek orasıydı. Gövdeyi çamurdan yapıyoruz, alçı kalıp aldıktan sonra fiberglastan yapıp elbise giydiriyoruz.
"Hava atmak", "Gaza gelmek" gibi kelimeleri nasıl bilebilir? Atatürk’ü, Nutuk’u, devrimleri ezbere nasıl anlatabilir? Siz hiç "Şu Çılgın Türkler"i okuyan bir Çinli tanıyor musunuz? Sadece o mu, şu anda Pekin’de olan eşi Wang Jin ile biricik oğlu Song Sia da aynen öyle. Aslında ona "Song Bey" diye seslenmeliyiz. Büyük salona geçip uzun uzun sohbet ettik Song Bey’le. O arada öğrendim ki Büyükelçi, Çin kemanı olarak bilinen "Erhu"nun yaman bir ustası. Erhu, yaklaşık 80 santim uzunluğunda bir sap, iki tel, çay bardağı şeklindeki gövde ve at kıllarından yapılan yaydan oluşuyor. Çinlilerin "Yemeklerle beslenmek ilaçlarla beslenmekten iyidir" diye bir atasözü var. Song Bey de bize bunu harfi harfine uyguladı. "Rezidansta böyle bir ikramı ilk kez size sunuyorum" diyerek. Gerçekten muhteşem ve yüzde yüz Çin sofrasında, kelebek biçiminde kesilmiş füme somon ve denizanası kabuğundan oluşan ordövrle başladık yemeğe. Ardından balık köftesi çorbası, buharda karides, tatlı ekşi levrek balığı, beş çeşit sebzeli dana eti, sarmısaklı fasulye, Çin mantısı ve son olarak da yapışkan pirinçten yapılan inci suşi tatlısı geldi. Onların da ardından karışık meyve ve nihayet yeşil çay. Sonra acele İstanbul’a dönüş, bilgisayarın başına geçiş ve bu söyleşiyi yazış. Sözlerimi bir Çin atasözüyle bağlayayım: "Tanrım, değişebilecek şeyleri değiştirebilmem için bana güç ver. Değişemeyecek şeyleri kabullenmem için sabır ver. Bu ikisini birbirinden ayırt etmek için akıl ver."
Taksi şoförlerinden garsonlara, dönercilere kadar herkes Çince öğrendi, Türkiye Çinli turistlerle dolup taşacak diye. Yıllar geçti, ne gelen var, ne giden...
- Türkiye ile 2000’de imzalanan turizm anlaşmasından sonra vatandaşlarımız, Türkiye’ye sıklıkla gelmeye başladı. 2003’te Türkiye’ye gelen Çinlilerin sayısı 30 bin civarındaydı. 2004 yılında 35 bin oldu, geçen sene ise 80 bini geçti. Bunu biz de kafi görmüyoruz, rakamlar kısa zamanda çok daha artacak. Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir 5 bin oldu, bizde ise 1700 dolar civarında. Demek ki Türkiye Çinliler için o kadar ucuz bir ülke değil. Biz Avrupalılar gibi dış seyahatlerimizi yıllar, aylar öncesinden planlayamıyoruz. Erken rezervasyon yaptırma imkanı olmadığı için, Çinli turistin konaklama ücreti Avrupalıdan daha yüksek oluyor. Ayrıca Türkiye’nin turistik ve kültürel tanıtımının Çin’de daha geniş yapılması şart. Çinli İstanbul’u bilir, Anıtkabir orada olduğu için Ankara’yı da bilir. Ama Ege’nin incisi İzmir’i tanımaz, turizm cenneti Antalya’yı hiç bilmez. Çinlilerin dış seyahat yapmaktan amacı, denize girmek değil, kültür turizmi yapmaktır. Bu yüzden, özellikle İstanbul ve İzmir bizim için çok cazip ama, fiyatlar pahalı. Türk Hava Yolları’nın haftada 5 gün olan Şanghay ve Pekin seferlerini her güne çıkarması da çok iyi oldu. Bildiğim kadarıyla bu uçaklarda yer bulmak haftalar öncesinden bile büyük bir mesele.
Atatürk’ün Çin’de özel bir yeri var