Meydana gelen olaylar sistemle ilgili değişiklikler yapılması için zorlayacak.
Düşünce biçimini değiştirmek, hızlı kararlar almak ve kararları değiştirmek kolay olacak. Açıklamaların net ve anlaşılır biçimde yapılması işleri kolaylaştırırken, bilinçaltını tetikleyen olaylar sert ve şiddetli tepkilerin açığa çıkmasına neden olabilir. Günün ilerleyen saatlerinde değişen duygular, derinden yükselen gerçek ihtiyaçların açığa çıkmasını sağlayacak.
Hatırlamak için düşmek gerek
"Küçük taş parçası dağın en tepesinde dururken bir zamanlar, kendisinin daha altında duran taşlara bakıp şişinir ve ’Ben en tepede hepinizin üzerindeyim. Her tarafı sizden daha çok görüyor ve daha çok biliyorum’ diyerek böbürlenir. Diğerleri, ’Senin gördüğün ve bildiğin ne varsa biz de aynısını biliyoruz. Hem sen, bizim sayemizde oradasın’ derlerse de, küçük taş onları dinlemez. Kendisini öylesine üstünlük duygusuna kaptırmıştır ki, büyük bir hırsla üstünlüğünü kanıtlamaya uğraşırken çaat diye kopup yumuşak karların üzerinde yuvarlanmaya başlar. Bu hareket hoşuna gitmiştir. Ne kadar üstün olduğunu bir kez daha kanıtladığını düşünür. Çılgınlar gibi yuvarlanmaya başlar. Yuvarlandıkça karlar üzerine yapışır. Yapıştıkça büyür. Büyüdükçe kendisine daha çok hak verir ve öyle kocaman olur ki, önüne ne gelirse yutmaya başlar. Yuttukça sevinç çığlıkları atar. Ve artık her şeyi küçümsemeye başlar. Tabii bu arada küçük bir taş parçası olduğunu tamamen unutur. O artık devasa bir çığ olmuştur. Fakat, nihayetinde küçük bir taş parçasıdır ve düzlüğe geldiğinde giderek yavaşlayıp durur. Bir süre ne olduğunu anlayamaz. Fakat, sıcak güneş günden güne eritir ve sonunda küçük taş parçası, çevresindeki yüzlerce taşın arasında kaybolur gider."
Çocuklara bir ibret masalı olarak anlatılan küçük taşın öyküsü aslında büyüklere anlatılmalı diye düşünüyorum. Özellikle kendimizi kaybedip büyük bir iddia ve hırs içinde kendimizden başkalarını unuttuğumuz, yok saydığımız, küçümsediğimiz ve aldırmadığımız zamanlarda birileri çıkıp bu öyküyü hatırlatmalı.
Kendimizden başkalarının da bizim bildiklerimizi biliyor olduğunu, duygu ve düşüncelerinin bulunduğunu, hangi derece ve hangi rütbede olursak olalım bulunduğumuz yere başkalarının varlığı sayesinde geldiğimizi bilmeliyiz.
Başkaları olmadığı takdirde zirve diye bir şey olamaz. Tepeden bakmak için tepeye çıkmış olmak gerekir, ancak o tepeyi oluşturanların da bizimle aynı olduğunu bilerek bakmayı öğrenmeliyiz.
Dağı oluşturan taş toprak yığınının en tepesindeki taş ile en altında bulunan taş arasında bir fark olmadığını anlamak için dağın tepesinden kopup düşmek gerekiyor mu?
Unutulduysa, evet!
Zirveyi oluşturanlar ile zirvede bulunan arasında bir fark olmadığı oluşum sırasında bilirken, oluşum aşamasından sonra unutulması çok şaşırtıcı. Fakat unutuyorsanız, düşmek hatırlamanın en temel aracı.
Bildiklerimizi yeniden öğrenmek şeklinde tanımlayabileceğim bu süreç, son derece sancılı görünebilir, fakat küçük taşın öyküsü bana sanki başka yolu yokmuş gibi görünüyor. Elbette bilerek yaşayanların böyle bir deneyime ihtiyacı kalmıyor.