Paylaş
“İşçisin sen işçi kal” nakaratı inliyor salonda.
Politik bir enerji var, yükselen o nakaratın ardında...
Oysa Karaca’nın bir döneme damgasını vuran Tamirci Çırağı bir aşk şarkısı... Tamirci çırağının, çalıştığı yere arabasını getiren genç kıza yıldırım aşkını anlatıyor.
Nitekim o haykıran nakarat, birden duygulu bir adagio ile kesiliyor:
“Elleri ak yumuk yumuk, ojeli tırnakları... Ayağında uzun etek dalga dalga saçları...”
* * *
Lâkin sınıflararası imkânsız bir kara sevdanın anlatıldığı şarkıda aşk, o “uzlaşmaz çelişki”nin gölgesinde, örtülü kalıyor.
Ve kör talih-kahpe felek, zengin kız-fakir oğlan çiftine kapısını aralamıyor.
Zaten kız, güzel olduğu kadar küstah da...
Çırağımız tüm kibarlığıyla, arabasının kapısını açtığında... Hilâl kaşlarını kibirle kaldırıp, söyleniyor:
“Kim bu serseri?”
* * *
Tam o noktada yine sloganlar yükseliyor.
“İş, ekmek, hürriyet...”
Ve bir an salonda dolaşan o incecik siluet, “hilâl kaşları, -maksi- eteği, dalga dalga saçlarıyla” usulca çıkıyor dışarı.
Böylesi ikilemler, protest aşk şarkıları bir dönem iyice yerleşmişti hayatımıza...
Internette TRT 2’deki bir programından rastladığım o ünlü şarkısı da aklımda.
Yıl 1973. Saat 14.23; TRT 2’de bir eğlence-yarışma programı. Büyük ödül, siyah beyaz TV.
Sahnede Cem Karaca.
Gür bıyığının uçları uzun-sarkık, yani o günlerin “devrimci bıyığı”... (Sonra o bıyığı daha da uzatarak Ülkücüler devralacak. Devrimci bıyık da dudak altından kesilip, gür pos bıyığa dönüşecek)
Karaca’nın uzun saçları “hippi”. Gömleği uzun yakalı Antuan. Pantolon Osmanlı külhan; bol paça.
Tek düğmeli kruvaze ceket... Çizmeleri yüksek tabanlı-topuklu, poliüretan.
Sahne kıyafetini, iri tokalı -kovboy- kemer tamamlıyor.
* * *
Namus Belası’nı söylüyor. Nakaratı, “At bizim, avrat bizim, silah bizim, şan bizim”...
Söz ve müziği Karaca’ya ait şarkıda, dağa kaldırılıp tecavüz edilen sevgilinin intikamını alan gencin hikayesi var.
Ama sahiplendiği at-avrat-silah, dağa kaldırmanın yahut sevdayla kız kaçırmanın da olmazsa olmaz üç ana aksesuarı...
Ve şarkının ana teması, “avrat”ı kaçıran başkalarının kurşunlanması üzerine... Töre terörünün bestelenmişi, -veciz- marşı:
Namus belasına döktüğümüz kan da bizim. Yattığımız zindan da...
* * *
Şarkıdaki hayal, yârin yüzünü besmele ile açıp diz dize oturmak. Ama yüz bin kere tövbe edip, yine şarap içmek de var.
TRT 2’de bu dramatik şarkıyı Karaca’nın ardında salınarak/gülümseyerek dinleyen yarışma hostesi “avrat”lar ise, mini etekli, modern giyimli.
Eklektizmin klibi gibi. Sol, sağ, din, şarap, gelenek, töre, modern, Osmanlı, hippi, eşkıya iç içe, 32 kısım tekmili birden... İşte hayat.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan asılalı bir yıl olmamış. Şarkıda idama kâbul de var:
“Kır kalemi kes cezamı”...
* * *
Ve finalde parmağında canlı beyaz güvercin ile uzun saçlı Halit Kıvanç geliyor sahneye.
At-avrat-silah-namus-tecavüz-intikam-infaz-kan ve idamın ardından, biraz da “peace” bari.
İzleyin internetten, sosyoloji adına...
* * *
Adana’da bu şarkıdan tam 36 yıl sonra Malik En, eski kız arkadaşı 20 yaşındaki Tuğçe Anlaş’ı 28 yerinden bıçaklayarak öldürüyor.
Ve katilin davasına gelen Kadın Platformları pankart açıyor:
“At sizin, silah sizin, şeref sizin /Namus belasına döktüğünüz kan bizim...”
* * *
Cem Karaca 12 yıl önce 8 Şubat’ta erkenden ayrıldı aramızdan. Yaşasa, 70’inde olacaktı bugün.
Yukarıda yazdıklarımın ardından... Bir çok şarkısını hâlâ çok severim. Kıymetini kendimce bilir, onu özlerim.
Ama nakaratına coşkuyla katıldığım böylesi güftelere “şerh”imi paylaşmak istedim.
* * *
Herkesin bir Cem Karaca şarkısı vardır hayatında.
Benim ilk ikisi...“Aşk ne ustam, hayatın sırrı ne” sorusunu sorduğu Sevda Kuşun Kanadında:
“Sevda kuşun kanadında /Ürkütürsen tutamazsın /Ökse ile sapanla vurursun da saramazsın...”
Ve “Çok yorgunum /beni bekleme kaptan /seyir defterini başkası yazsın...”
Paylaş