Paylaş
Yani,kitap Kur’anın adlarından biri olduğu gibi vahyin de genel adıdır.
Yine Kur’an’a göre, kitap ayetlerle doludur. Bütün kutsal kitapların belli söz kümeleri ayettir.
Fakat işin esas hayranlık uyandıran kısmı bundan sonrasıdır: Kur’an, kendine kitap dediği gibi, insana ve evrene de kitap gözüyle bakmaktadır. Çünkü tıpkı Kur’an gibi, insan ve evren de ayetlerle doludur.
Dahası: Ayetin üç kitapta yer alanı da kutsaldır, korunasıdır.
VARLIK BİR AYETLER BÜTÜNÜDÜR
Varlık ve oluşun tamamını ayet gören Kur'an varlık ve oluşun tamamını mucize sayıyor demektir.
Kur'an'a göre, hayatın tümü bir mucizedir.
Bu mucizenin hayranlık verici görünümü arkasındaki evrensel şuuru ve yaratıcı gücü fark edebilmek hiçbir ayrım yapmadan bütün ayetleri tetkik etmeye bağlı bulunuyor. Ayetler arasında ayırım yapmak, gerçeğin yakalanmasını engeller veya insanın yanlış, eksik bilgilere teslim olmasına yol açar.
Her şey ayettir.
Kur'an'ın ifadelerini kullanırsak, tanrısal vahiyler, peygamberler, gökler, yeryüzü, gece, gündüz, diller, renkler, tarihsel kalıntılar, böcekler, fosiller, gözyaşı, keder, sevinç, rüzgâr, yağmur, doğum, ölüm, sevgi, nefret vs. hep ayettir ve hepsinin incelenmesi insanın görevidir.
Evren sonsuz değildir ama sınırlı da değildir.
Evrenin bir sonu vardır ama bu son gelinceye kadar genişleme devam etmektedir. Kur’an’ın şöyle diyor:
“Allah, yaratışta dilediğini artırır” (Fâtır, 1)
“Biz bir ayeti silip yok ettiğimizde veya onu unutturduğumuzda yerine ondan daha iyisini yahut onun bir benzerini mutlaka getiririz.” (Bakara, 106)
Bir ayetler topluluğu olan varlık ve oluş, insan tarafından incelenmeli, ayetlerin taşıdığı sırlar ortaya çıkarılmalıdır. İnsanın görevi de budur, varoluş nedeni de...Kur’an’ın insandan istediği temel faaliyet işte bu ayetlerin incelenmesi faaliyetidir.
Hem insana hizmet hem Allah’a ibadet ve hem de yeryüzünün mamur ve mutlu hale getirilmesi ayetlerin gereğince incelenmesiyle gerçekleşecektir.
Ayetlerin incelenmesinde bu işe özgü özel bir bilgiden değil, tüm bilgi imkânlarından yararlanmamız istenmektedir. (Ayetler, Meier ve semiology hakkında bk. Grondin; Introduction to the Philosophical Hermeneutics, 55-57)
Şunu da unutmayalım ki, Kur’an’ın itham edici temel kavramlarından biri olan ‘küfür’, en çok kullanıldığı anlamlardan biriyle, ‘gerçeği, ayetleri örtme’nin adıdır.
Ayetleri tetkik dışına itmek, onlara sırt dönmek açık bir küfürdür; bunu yapanlar da kâfirdir. Sırt dönülen ayetin Kur’an ayeti olmasıyla madde dünyasına ait olması (örneğin fosiller veya tarih kalıntıları olması) arasında hiçbir fark yoktur.
Kur’an’dan baktığımızda, Küfür, ‘bilimin işlerliğine engel olmak’ anlamında da tanımlanabilir.
O halde, şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Allah’ı, âhireti, namazı, orucu... inkâr nasıl insanı kâfir yaparsa bilimi, düşünceyi, gözlemi, deneyi, tetkik ve tahlili inkâr da aynen öyle kâfir yapar.
Paylaş