Paylaş
Hasta Adam haline getirilen, IMF adındaki modern Düyûnu Umumiye idaresince eli-kolu bağlanan ve nihayet, Kuzey Irak'ta askerinin başına çuval geçirilen Türkiye, Sevr şartlarına uymaya çağrılıyor.
Çuval Olayı göstermiştir ki, Türkiye, ilan edilmemiş bir harbin tarafı ve mağlubu konumundadır. Harbin mağlubu olmanın yüklediği tarihsel hamleyi yapmak yerine, kafamıza çuval geçirenleri memnun etmek için çabalayanlardan bu ülkeye hiçbir hayır gelmedi. Ülkeyi bunalımın tam ortasına attılar.
Onlar, askerimizin kafasına çuval geçirenlerin kafasına çuval geçirmek yerine, Başbakan’ın makam aracı arkasından “Açız, sayın Başbakan, bizi aldattın!” diye bağıran vatandaşın başına çuval geçirip arabaya tıkarak hastanelik edinceye kadar dövme ‘dirayetini’ göstermişlerdir.
Tek parti ile istikrarlı hükûmet edebiyatının sonu devletin istikrarsızlaştırılması oldu. Ülkenin haline bakın: Ordu komutanlığı yapmış üç orgeneral aynı gün gözaltına alınıyor. Gerçekte bir şey varsa kötü, bir şey yok da AKP’nin ‘intikam hırsını tatmin’ sadedinde icraat yapılıyorsa o daha kötü.
Ama neresinden bakarsanız bakın, kötü.
Türkiye, dıştan ve içten abluka altındadır. Bir yerlere, kötü bir yerlere götürülüyor.
Her şeyimiz, her imkânımız vardır. Bütün mesele, o büyük ve yaratıcı iradeyi uyandırmak ve yürüyüşe geçirmektir. Gafiller ve hainler birçok şey yapıyor da bu ülkeyi sevenler neden hiçbir şey yapamıyor?
Ne yapacağız sorusunu sorduğumuzda, aklımıza hemen sivil gücün kullanılması geliyor. Ardından da Sivil Toplum Örgütleri... İşin düğüm noktası, kader noktası, dönemeç noktası sivil güçler.
Sivil toplum güçleri, bugünün Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri olmalıdır.
Müdafaa-i Hukuk mensubu olmak; iman, irade, bilgi, bilinç, feragat, cesaret ve sonsuzluk sevdası ister. Bu değerlere sahip bulunmayanların Müdafaa-i Hukuk mensubu olmaları mümkün değildir.
Müdafaa-i Hukuk coşkusu taşıyanlar, Türkiye'yi, şanına layık bir boyuta taşımak için ülkenin ve çağın, insan haklarını rahatsız etmeyecek tüm imkânlarını kullanacaklardır. Kurtuluşumuz bu kullanımdadır.
Bugünün Müdafaa-i Hukukçularının ilk aşamada saf dışı edeceği temel belalar üç tanedir:
1.Vurgun-soygun, hırsızlık, kısaca haram servet,
2. Kutsal değerlerimizi; cumhuriyeti yıkma, halkı sindirme aracı yapan din sömürüsü, yani Allah ile aldatma ihaneti,
3. Dış güçlere teslimiyet.
Sivil toplum güçleri öncelikle şunu bilmelidir:
Ülkemizde, demokrasi adı altında kaos egemendir. Gerçek demokrasi yerine Türkiye’ye özgü bir ‘kapkaç demokrasisi’ sahneleniyor. Siyasal Partiler Kanunu ile Seçim Kanunu’nun yaşatmakta olduğu sistem, iliklerine kadar antidemokratiktir; insan haklarına aykırıdır.
Millet Meclisi’nde, Anayasa’ya sadık kalacağına şerefi ve namusu üzerine yemin eden iktidar milletvekillerinin parmakları, o anayasayı delik deşik etmek için kalkmaya devam ediyor. Bu gidiş, demokrasinin sonucu değil, antidemokratik siyasetin yol açtığı sistem yozlaşmasının sonucudur. Eğer demokrasinin önüne yeni ve ciddî bir umut konmaz ise bu sonuç, çok ağır bunalımlara başlangıç olacaktır.
Düştüğümüz yerden kalkmak zorundayız.
Paylaş