Paylaş
Kitap'ı Kuran'daki anlamıyla kullanıyorum. Yani: 1. Vahyin, insanlık dünyasına inmiş tüm verileri (onları toplayan Kuran), 2. Evren, 3. İnsan anlamlarında. Kuran, bu kitapların okunmasını insanın en önemli borcu ve insan onurunun bir gereği saymaktadır. Başarı, mutluluk ve ölümsüzlük de bu üç kitabın gereğince okunmasına bağlı bulunuyor. Bu kitapların tümü ayetlerle doludur ve bu ayetleri okumayanların, Kuran'ın anladığı anlamda dini ve imanı olmaz: ‘‘Siz şimdi, kitap'ın bir kısmına inanıp diğer bir kısmını inkár mı ediyorsunuz? İçinizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezillikten başka bir şey değildir’’ (Bakara, 85). Kitapları gereğince okumayanlar, Kuran'ın hiçbir vaadini Allah'tan isteme hakkına sahip değillerdir.
Bu üç kategoriyi kuşatıcı şekliyle ‘‘kitap’’ı okumayanlar, kitap'ın kazandıracağı bilgiler (erişler ve oluşlar) yerine zan (sanı) ve emáni elde ederler (Bk. Bakara, 78).
Kitap'a karşı konmuş bulunan ve defalarca geçen emáni, aslı-esası olmayan şey, yalan ve bir de ne dediğini anlamadan okumak manalarındaki ‘‘ümniye’’ kelimesinin çoğuludur. Ümniye, takdir etmek anlamındaki meny kökünden türemiştir. Meny sözcüğündeki takdir daha çok sanı, hayal ve kuruntuya dayanarak yapılan tahminler için kullanılır. Bunun içindir ki meny genellikle gerçeğe dayanmayan-hayali tasavvur ve tasarımları ifade eder. Bu kökten gelen temenna fiili, ‘‘yalan söyledi’’ anlamındadır. İlk müfessirlerden biri olan Mücahid b. Cebr (ölm. 103/721) buradan hareketlie emáni kelimesini ‘‘yalanlar’’ diye anlamlandırmıştır. (Bk. Rágıp; Müfredat, meny maddesi).
Kuran'ın kitap'a, bu demektir ki bilgi-düşünce-aydınlık üçlüsüne karşıtı gösterdiği ‘‘emáni’’ bizim, ‘‘hurafe ve kavrayışsız okuyuş’’ dediğimiz illetlerin ta kendisidir. Emáni hakkında bilgiler veren Rágıb el-Isfahani (ölm. 502/1108) şunu da ekliyor: ‘‘Şeytan, peygamberlerin ümniyelerine bir şeyler karıştırır’’ (Hac, 52) ayetindeki ümniye, onların ‘‘okuyuşları’’ demektir. Kendini iyice vermeden okumak bu tehlikeyi taşıdığındandır ki Hz. Peygamber'e, Kuran'ı okuyuşunda aceleden kaçınması emredilmiştir. (Bk. Taha 114; Kıyame 16).
Şeytanın insanı saptırışının esasında da ümniyeye, yani anlamını bilmeden okumaya ve hurafeye sevk etme vardır. Şeytan, tüm vaatlerinde ümniye kullanır. Yani insanı, anlamını bilmeden sırf üfürük olsun diye okumaya ve aslı-esası olmayan şeylere inanıp bel bağlamaya iter (Bk. Nisa, 120). Daha ilginci, şeytan, insanoğlunu ümniyeler kullanarak saptıracağını Allah'a açıkça söylemektedir: ‘‘Onları hurafelere-yalanlara/anlamını bilmeden okuma tutkusuna iteceğim...’’ (Nisa, 119).
Zafer, mutluluk, ölümsüzlük bir emáni işi değil, bir amel (değer üretme) işidir. ‘‘İş, ne sizin ümniyelerinizle çözülür, ne de ehlikitabın (Yahudi ve Hıristiyanlar) ümniyeleriyle. Kötülük-çirkinlik üreten, onun karşılığını bulur.’’ (Nisa, 123).
Cennete gidiş de bir ‘‘ümniye’’ işi değildir. Sonsuzlaşmanın sembolü olan cennet, insanın ürettikleriyle Allah'ın lütfunun birleşmesiyle elde edilecektir. ‘‘Yahudi yahut Hıristiyan olandan başkası cennete asla giremeyecek’’ dediler. Bu, onların ‘‘ümniyeleri’’dir. De ki onlara. Eğer doğru sözlü iseniz hadi getirin kanıtınızı!'' (Bakara, 111).
İnsanoğlunun yolunu vuran ve onun başına binlerce bela açan da ümniyelerdir. İnsan, bu ümniyelerle aldanır, sapar, şımarır, zevklenir ve sonunda, iyi şeyler yapıyorum sana sana batar. ‘‘Siz kendinizi yaktınız, bekleyip durdunuz, tutarsızlıklara daldınız, ümniyeler sizi aldattı, nihayet Allah'ın buyruğu geldi. O sinsi aldatıcı sizi Allah ile aldattı.’’ (Hadid, 14).
Bu ayet, ümniyelerle ayağına çalı dolandıranların, Allah'ı paravan yapanlarca aldatılıp perişan edileceğini, mucize bir ifadeyle göstermektedir.
Özetlersek: Kitap (bilgi, düşünce, aydınlık, kanıt) yerine anlamadan okuyup üfürme, asılsız gelenek ve kabullerin peşine takılma, hurafelere saplanmış gibi hastalıklara kucak açanlar, şeytanın vaatlerinden başka hiçbir şeyle ödüllendirilmeyeceklerdir. Böyle bir sonuçla karşılaşmamak için, dini ve imanı, hurafelerle bilim dışılıklardan temizlemek ve dinin tanrısal kaynağını, anladığı dilde okumak kaçınılmazdır. Bunu yapmayanlar kitap'ın yerine emániyi (uydurmaları, anlamsız üfürükçüleri, hurafeleri) geçirerek bunların işletilmesiyle saltanat süren tezgáhlara teslim olur, yedek ilahlara kul-köle haline gelirler. Vay haline, ‘‘Kitap’’ yerine ümniyeleri din edinenlerin!
‘‘Her zerrenin gönlünde bir saray var, fakat kapısını açmadıkça sana kapalı kalır.’’
Mevlána Celáleddin Rûmi
Paylaş