Paylaş
Özü - sözü, aşkı - imanı, niyeti-ameli aynı olan Hak adamını tanıtırken Kuran, recül (çoğulu: rical) kelimesini kullanır. Türkçesiyle, ‘‘er’’ demek. Hak adamı ‘‘er’’in özellikle iki ayette karakteristik nitelikleri verilir: Nur suresi 37 ve Ahzab suresi 23.
Sadece cinsiyet organıyla değil, ruhu ve aksiyonuyla er olan bu tipin karşıtını ifade etmek için, birden çok kelime kullanabiliyoruz. Dönek, namert, kahpe, soysuz... bunlardan bazıları. Nezaket sınırlarını zorlarsak, daha neler buluruz, neler?..
Edep sınırlarını asla zorlamadan bir kelime daha kullanabiliriz: Leş. Bu kelimeyi, yürüyüşüne vakar ve tutarlılıkla her hal ve şartta devam eden iman ve aksiyon adamı ‘‘er’’in, ruh ve beden halinin tam karşıtı ruhsuzlukları, pelteleşmeleri ifade için kullananlar var. Şiirimizin ölümsüz devlerinden biri olan Necip Fazıl, bu anlamda leşlerden söz ederken dikenli bir sitemle şöyle yazıyor:
‘‘Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek,
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağı'nı assalar, belki çeker de bir kıl;
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!’’
Evet, insan olmanın onur borcunu ödemek için er olmak durumunda ve imkânında olanların, ete-kana, ekmeğe-şana teslim olarak leş haline gelmelerini anlamak zor.
Bendeniz, er kelimesinin karşıtı olarak ‘‘ötekiler’’ kelimesini kullanacağım. Erliğin hakkını vermekte yaya kalanlar anlamında... Siz, dilediğiniz kelimeyle çeviri yapabilirsiniz; ona karışmam.
Yirmi yıla yakın bir süredir, ‘‘Allah eri olma’’ya çağıran bir kitabın mesajını anlatıyorum. Binlerce sayfa ve binlerce söz kümesiyle diyorum ki: İnsanımız, yalana teslim edilmiştir. Beş asrı aşkın bir zaman, adına yöneltildiği dinin ‘‘Hiç kimseye, ‘bizi, davar sürüsünü güder gibi güt' demeyin!’’ (Bakara 104) diyen kitabına rağmen ‘‘raiyye’’ (davar sürüsü) diye anılıp yönetildikten sonra bu prangayı kırayım derken başka kılıklarda ‘‘raiyyeleştirmeler’’in ağına düşmüş bir kitleye, yüzyılların paslı çivilerini yerinden oynatan mesajlar verdik. ‘‘Kendine gel, yalanın çağdaşlık ve ilericilik adına sergileneninden de, din ve kutsal adına sergileneninden de kurtul! Sen, raiyye olduktan sonra, faturanın başlığı ne olursa olsun, yüzün gülmez. Sen, sen ol; özgür, konuşan ve düşünen benlik ol! Dinsiz ve dinci tâğutlardan aynı anda kurtulmayı hedefle. Başka türlü iflah etmezsin!’’
Dedik demesine ama, yolun dikenine-taşına aldırmadan bizimle yürüyecek yeterli er bulmakta zorda kaldık. Er olmasını beklediğimiz birçoğu ‘‘ötekiler’’den çıktı. Ya beyni kravatının düğümünden küçük servet ve koltuk delileriydi bunlar; ya basireti takke ve sarığından küçük hurafeci softalar... Bunlar, yürüyüşü bırakmakla kalmadı, bütün gafletleriyle yolun üzerine yığılıp tabu kümeleri oluşturdular. Erlere can veren kitabın sesini duymamak için de bütün servet ve şeytanlıklarını kulak tıkamaya harcadılar. Kokuşmuşluklarını deşifre ettiği için, birbirlerinin tam tersi olmalarına rağmen, ‘‘Uyarıcı’’ya karşı işbirliği yaptılar. ‘‘Ölümlü yalan’’ı ayakta tutacak gafletlerini biraz daha beslemek için birbirlerine sürekli yağ çektiler. Biri biraz ‘‘maneviyatçı-muhafazakâr’’ (!) pozu verirken, öteki de birazcık ‘‘uzlaşmacı-hoşgörülü-hümanist’’ (!) cilvesi yaptı. Başka bir deyimle, her biri midesi bulana bulana ve dişlerinin gıcırtısını saklaya saklaya, ötekine ‘‘tahammül’’ etmeye çalıştı. Ve keseler dolusu destekleştiler. Biri halkın mukaddeslerini, öteki de alın terini peşkeş çekiyordu. Al takke, ver külah... Gelsin hurafe nutukları, cennet vaatleri, tulûat tiyatrosu faslından gözyaşları, gelsin milyarlar ve milyarlar...
Her şeye razı idiler. Yeter ki ‘‘Kuran’’ diyen ‘‘o Garip Adam’’ın çizgisine gelmesinler... ‘‘O Garip Adam’’ onları çıldırtıyordu. Aynı anda ikisini birden...
‘‘O Garip Adam'ın çizgisi’’ne gelmediler, bu doğru!.. Onun yerine bir başka çizgiye geldiler: Taşıma suyla değirmen döndürme çizgisi veya ‘‘hercümerc çizgisi.’’
Çizginizin problemi bol olsun, muhteremler! Hastalığı tedavi yerine, kortizonla acı dindirme ve avunma yolunu seçtiniz. Canınız, gideceği yere gitsin! Ben, şu mazlum, makhur ve mağdur halka acıyorum. Kortizonun sizi götüreceği yeri görüyorum ve halkın çekeceği ıstırabı düşünerek ürperiyorum. Allah biliyor ya, siz benim umurumda değilsiniz. Zalime acımak da zulümdür.
Ben, halka acıyorum, halka!
Paylaş