Yaşar Nuri Öztürk: Büyük zulüm: Ğulûl (1)

Yaşar Nuri ÖZTÜRK
Haberin Devamı

Kur'an'da aynı ayette (Áli İmran, 161) biri geçmiş zamanlı, ikisi geniş zamanlı fiil olarak 3 kez kullanılan ğulûl, emanete, özellikle kamuya ilişkin emanetlere, kamu haklarına hainlik etmek, kamu mal ve imkánlarından çalıp çırpmak anlamındadır.

Hz. Peygamber'in ğulûl ile ilgili ağır uyarılarının, Áli İmran 161 dışındaki Kur'ansal dayanağı, Máûn Suresi'dir.

Áli İmran 161. beyyinenin söylediği şudur: 1- Hiçbir peygamber ğulûl günahına bulaşmaz, 2- Ğulûl yoluyla bir şey elde eden, kıyamet günü o şeyi ortaya getirmeye zorlanır. Yani altından kalkamayacağı bir hesaba çekilir ve bu hesabı veremeyeceği için de cehennemi boylar.

Ğulûlü, Kur'an mesajı açısından en ürpertici biçimde ortaya koyan beyyineler kümesi Máûn Suresi'dir. Bu sure incelendiğinde görülecektir ki, ğulûl, Kur'an'ın ‘‘máûn’’ dediği kamu hak ve imkánlarına musallat olan bir hıyanet, gasp ve hırsızlık türüdür.

Máûn Suresi'ndeki hayat verici mesajı anlamak için omurga kavram olan ‘‘máûn’’u iyi tanımak gerekir.

Máûn, Arapça'da ‘‘yağmur suyu, ödünç alınan eşya, zekát, halkın yararlanacağı şey, istekliden esirgenen şey’’ gibi anlamlar taşımaktadır. Kur'an bu sözcükle, toplumun yararına kullanılması gereken şeyleri ifade etmektedir. Zaten zekát da bunu ifade eden temel kavramlardan biridir.

Biz, tüm bunları göz önünde tutarak máûnu, kamu hakları ve kamu malları anlamında kullanıyoruz. Hz. Peygamber'in ğulûl suçundan anladığı da budur.

Máûn Suresi, ürpertici bir soru soruyor: ‘‘Dini yalan sayanı görüp bildin mi?’’ Bu soru, bazı mealciler tarfından parantez içi bir eklemeyle, ‘‘Din gününü yalan sayanı gördün mü?’’ şekline dönüştürülerek beyyinenin tüm ruhu karartılıyor. Bir kere, Kur'an, ‘‘Din günü: Yevmud din’’ tabirini daha ilk sure olan Fatiha'da kullanmıştır. Máûn Suresi'nde kullandığı ise sadece ‘‘din’’dir. Sorduğu soru, dini yalan sayanın kim olduğudur, din gününü yalan sayanın kim olduğu değil. İfadeyi, bir ekleme yaparak ‘‘din günü’’ şekline dönüştürenler, bilerek veya bilmeyerek, Máûn Suresi'nden çıkacak yaşamsal mesajı yok etmektedirler. Çünkü eklemeli anlamı esas aldığımızda dini yalan sayanlar, ahireti inkár edenler oluvermektedir. Oysa ki Máûn Suresi böyle bir şeyden söz etmiyor. İnkár şöyle dursun, máûn suçluları namaz bile kılarlar...

Kısacası, Máûn Suresi, dini inkár edenlerden söz etmiyor, dini yalan sayanlardan söz ediyor. Kur'an dilinde ikisi çok farklıdır. Dini inkár edenlerin küfre battıkları, Kur'an'ın yüzlerce ayetiyle açıkça gösterilmiştir. Máûn Suresi'nde verilmek istenen mesaj apayrı bir mesajdır ve gündeme getirilen konu dinin inkárı değil, dinin, ikiyüzlü bir siyaset kahpeliğiyle safdışı edilmesidir.

Sureye göre, dini yalan sayan, yani inkára gitmediği halde dinin işe yarar bir biçimde hayata girmesini engelleyen kişi veya zihniyetler şu suçları işlerler: Yetimi itip kakmak, yoksul ve açların doyurulmasına destek olmamak, ibadetleri (özellikle namazı) riya aracı haline getirmek, kamu mal ve haklarının, ait oldukları yere ulaşmasını engellemek.

Sure, birinci ayetinde sorduğu sorunun yanıtını son ayette vermiştir. Birinci ayet soruyor: ‘‘Dini yalan sayanı görüp bildin mi?’’ 2 ila 6. ayetlerde sorunun ayrıntılı cevabı veriliyor. Ve son ayet olan 7. ayette sorunun kısa yanıtı geliyor: ‘‘Onlar, kamu haklarının yerine ulaşmasına engel olanlardır.’’

Yazarın Tüm Yazıları