Euroleague’de son 8'e katılmaya çalışan 3 kulübümüz de Türkiye Kupası Finali’nde tribünlerdeydi. Euroleague takımlarının kupa finaline çıkmadığı Avrupa’da başka bir ülke var mı, ben bilmiyorum. Beşiktaş ve Banvit karşı karşıya geldiler ve kazanan Beşiktaş Milangaz oldu. Beşiktaş kupayı kazanırken, Türk basketbolu da Konya’yı kazandı. Konya artık Anadolu’nun basketbolumuzda özel yeri olan bir ili olacaktır, bundan kimse şüphe etmesin. Bizi sevindiren bir başka konu da televizyon kanallarının basketbola olan ilgilerinin giderek artmasıydı. Bu yıl Türkiye’de basketbol maçlarını çok kıymetli basketbol adamlarıyla yayınlayan kanallar NTV Spor ve Lig TV3 vardı. Bunlara Sports Tv de eklendi. Sports TV bugüne kadar voleybola olan ilgisiyle tanınırdı. Ama Konya’da artık repertuarlarına giderek basketbolun ağırlık kazandığını mükemmel yayınlarıyla ispatladı. Sports Tv’de NBA maçlarını tartışan 2 kıymetli basketbol yorumcusu var (Yiğit Giray ve Özgün Çelen) Ben NBA için böylesine yeterli bilgiye sahip Türkiye’de sadece Murat Murathanoğlu var sanırdım. Bu iki genci Türk basketbolunun giderek yayıldığının televizyon başındaki ispatları olarak görüyorum. Türkiye Kupası’nda başka bir kadroyla yayınladılar. Aralarında genç ve bilgili basketbol koçlarımızdan Serdar Apaydın da vardı. Basketbolsever gençlerimiz için bilgili koçlardan maçları dinlemek büyük bir şans. Biz sayın Ahmet Gülüm’e ve İlhan Bey’e teşekkür ediyoruz.
Basketbolseverlerimizin bir çoğu Amerikalı koç Bobby Knight’ı tanırlar. Bobby Knight tam 40 yıl koçluk yapıp, kıymetli sayısız kupaları okuluna kazandıran bir koç. Onun basketbol bilgisi kitapları ve yayınladığı CD’lerle Amerikan basketboluna çok şey katmıştır. Geçen gün NCAA maçını televizyonda izlerken gördüğüme inanamadım. Maçın yorumcusu Bobby Kngiht’tı ve bilgisi, tecrübesini bu sefer televizyon kanalarından Amerika’ya yayıyordu. Son olarak eğer NBA maçlarını seviyor ve seyrediyorsanız NBA maçlarını Kaan Kural, Alp Özgen ve genç yorumcularıyla sunan CNN Türk'ü sakın kaçırmayın. Ben bu bütün kıymetli yorumculardan sadece basketbolu tanıtmak ve sevdirmekle yetinmeyip Türk basketbolunu geliştirmeyi de, kendilerine yaşam gayesi yapmalarını rica ediyorum. Türk basketbolunu geliştirmenin en kolay yolu DAHA İYİ BASKETBOLCU yetiştirmekten geçiyor.
NBA’de bugün 21 yaşındaki İspanyol oyuncu Ricky Rubio kariyerinin ilk yılında hep ön planda. Son günlerde New York'da oynayan Çinli genç oyun kurusu Jeremy Lin NBA’de yeri yerinden oynatıyor. Bütün medya ondan bahsediyor. Siz bundan sonra Çin’de basketbolun ne kadar sevileceğini ve ne kadar iyi oyuncu çıkacağını düşünebiliyor musunuz? Jeremy Lin dün son şampiyon Dallas ‘a karşı 25 sayı 14 asist ve 5 top kapmayla oynadı. Onu iyi seyredin. Eğer onun gibi oyuncular yetiştiremiyorsak yazık bize. Hep söylüyoruz bizden NBA’e gidecek ilk oyun kurucu gencimiz Türk basketbolunun gücünün ispatı olacaktır. Bugün Fenerbahçe’de yetenekli iki oyun kurucumuz var; Engin Atsür ve Hakan Demirel. İkisi de kenarda oturup maçları seyrediyorlar. Devşirme Emir Preldzic de devşirme ama basketbolunu ülkemizde geliştiren bir oyuncu. Bizim yeni bir Hido için en yakın namzedimiz. Ama onun NBA yolunda artık önü çok açık değil. Emir kaç zamandır sahalarımızda gözükmüyor. Ne oldu da Emir gibi bir yetenek ortada yok. “Onu neden kaybediyoruz?” diye soruyorsanız cevabı “Bunu koç Spahija’ya sorun” olacaktır.
TÜRK ÇOCUKLARININ ŞUTTAKİ EN YETENEKLİSİ: ÜMİT SONKOL
Türk çocuklarının şuta ne kadar yetenekli olduklarının bir ispatı da Aliağa Petkim’li Ümit Sonkol oldu. Uzun boyuna rağmen 3 sayıdaki başarısı bizi sevindirdi. Ümit’in antrenmanlarda attığı şut sayısı 1500’ü geçmez çünkü bizde şut antrenmanları çok yavaş yapılır. Saatte 1200 şut attıran şut makinesi Türkiye’ye, Efes’e geldi. Galatasaray bayan takımına ve Darüşşafaka’nın aletleri de yolda geliyor. Bu makineleri artık tanıyacağız ve gerçekten faydalı mı göreceğiz. Kulüplerimize gelince Fenerbahçe için olan fikrimizi söyledik. Ukic orda 2 numara oynamalıdır. Efes’e gelince iyi giden şey Sinan’ın her geçen gün 3 sayı şutunu geliştirmesi. Türkiye’de sahada lider oyuncu anlayışı zayıftır, koçlar saha içinde de liderdir. Bunun dışına çıkan tek oyuncumuz Kerem Tunçeri. Onun liderliğini Efes çok arıyor. Galatasaray’da ise problem Shumpert. Shumpert’a ne olduysa oldu ve kendine olan güvenini kaybetti. Galatasaray’ın onun sayı katkısına ihtiyacı var. Banvit oluşturduğu mükemmel temel üzerinde her geçen gün daha da gelişiyor. Orada da lider vasfı olan Barış Ermiş’i izliyoruz. Beşiktaş kafa karıştıran savunması ile Galatasaray ve Banvit’i yendi. Koç Ergin Ataman’ı ve yönetici Şeref Yalçın’ı, Beşiktaş’ı Tük basketboluna kazandırdıkları için tebrik ediyoruz ve başta Serhat Çetin olmak üzere tüm oyuncuları kutluyoruz.
Seyircilerin büyük bir kısmı maçlara giremezlerdi ve salonun önünde içerideki kadar bir kalabalık seyirci kitlesi maça giremediği için üzülürdü. Salonun büyüklüğü sınırlıydı ama dolu tribünler medyanın ilgisini çeker ve basketbol yazılır, konuşulurdu. Sonra Lütfi Kırdar basketbola kapatıldı ve maçlar yeni bir salon olan Abdi İpekçi’ye alındı ama Abdi İpekçi’ye erişim çok güç olduğu için basketbol boş tribünler önünde oynanmaya başlandı. Tabi henüz Anadolu’ya da basketbol yayılmamış olduğu için basında basketbol küçüldükçe küçüldü. Gazetelerde basketbol maçlarının sadece sonuçları yazılır hale geldi ve tribünler boş kalmayı sürdürdü. Basketbol adamlarını yıllarca üzen bu boş tribünler oldu. Televizyon kanalları maçları vermeye başladıktan sonra boş tribünler, televizyon kanallarında da gözüktü. Bu görüntüler tüm basketbol adamlarımızın hayatlarını alt üst etti ve ben “Basketbolun gerçekten büyüdüğünü söylememiz için erişimi zor Abdi İpekçi tribünlerinin dolması gerek” der ve yazardım. İlk defa Galatasaray taraftarları son CSKA maçında tribünleri doldurdu ve basketbol layık olduğu yere çıktı. Bunu gerçekleştiren Galatasaray seyircisine teşekkür ediyoruz onların oraya gelmesini sağlayan Oktay Mahmuti’yi de tebrik ediyoruz. Özetle CSKA maçını sadece sonucu ile değil, dolu tribünleriyle de basketbolumuzda bir devrim olarak kabul ediyoruz. Eğer önümüzdeki Olympiakos maçının oynanacağı Pire’ye ulaşım kolayca bir organizasyon şirketi tarafından sağlanırsa, Galatasaray seyircisi deplasmana giden en kalabalık seyirci grubu olarak tarihe geçer. Hemen ekleyelim; bu durum Fenerbahçe taraftarlarını üzmesin. Fenerbahçe, Avrupa’da en büyük spor salonlarından birine sahip. Bu da bir ilk. Avrupa’da spor salonlarının hemen tümünün sahibi devlet veya belediyelerdir.Bu salon ise Fenerbahçe Kulübü'nündür. Fenerbahçe seyircisinin, Fenerbahçe Ülker tesisini nasıl dolduracağını önümüzdeki yıl hep birlikte izleyeceğiz. Yeter ki Fenerbahçe yönetimi basketbolumuzda başarı yolu açık Türk koçlarından oluşan bir teknik kadro oluştursun.
Dönelim geçen haftanın basketboluna. Galatasaray’ın CSKA’yı mağlup etmesinin temelinde sergilediği savunma gücü yatıyor. Galatasaray, Euroleague maçlarında ortalama 86 sayı atan CSKA’ya son 10 dakikalık periyotta sadece 10 sayıya izin verdi. Galatasaray’ın savunma sloganı (SON TOPA KADAR) anlayışı CSKA’yı 10 sayıda tuttu. Galatasaray savunması Türkleriyle yabancı oyuncularıyla bütünleşip bir yumruk olmuş durumda. Birçok ülkeden bir araya gelmiş oyuncu grubunu bir yumruk yapan koç Oktay Mahmuti, en büyük övgüyü hak ediyor. Geçen hafta yazmıştım. Galatasaray’ın hücumlarda kullandığı dikine yer değiştirmeler, yan hareketlere karşı adam değiştirerek savunma yapan CSKA’nın savunma planını bozdu. Ender Arslan’ın pota dibine girip girip, dışarı çıkışı Andric’in ikili oyunlardan sonra potaya hızlı kaçışları çok etkili oldu. Ama esas başarı savunmadaydı. CSKA oyun kurucusu Teodosic, maçtan sonra “Galatasaray savunmada ne yaptı anlayamadık” diyordu. Anlayamadığı şey özel, kafa karıştıran savunma değildi. Galatasaray savunmasının özelliği her oyuncunun yüreğini ortaya koyup ölümüne savaşmasıydı. CSKA bu savaşı kaybetti ve ne yapıldığını anlayamadan Rusya’ya geri döndü. Bu savunmaya basketbolda (BİRİMİZ HEPİMİZ, HEPİMİZ BİRİMİZN İÇİN) savunması denir. Her oyuncu tuttuğu adama yenilmemek için ölümüne savaşır, onu rahatsız eder, şut atmasını zorlaştırır ama en önemlisi kendisini geçmesine izin vermez. Çünkü rakibi kendisini geçerse, diğer arkadaşlarının tutukları adamı bırakıp yardıma gelmelerine zorlayacaktır. Bu da sonuçta onların tuttukları adamın sayı atmasını sağlayacaktır. Birimiz hepimiz için anlayışı budur. Siz arkadaşlarınızın güç duruma düşmelerini önlemek için ölümüne savaşırsanız, arkadaki arkadaşınızda size “Sen ölümüne savaş yinede tuttuğun adam seni geçerse arkada biz hazırız” diye konuşarak sizi güçlendirirler. Gerçektende tuttuğunuz oyuncu size geçerse hepsi yardıma hazırdırlar. Hepimiz birimiz için anlayışı da budur. Fenerbahçe için söyleyeceklerimizi söyledik Bandırma Kırmızı’dan bahsetmeden geçemeyeceğim. Koç Selçuk Ernak, Türk koçlarının ne kadar güçlü olduklarının yeni bir ispatı oldu. Bizim derdimiz, hep söylüyoruz koçlarımızla değil. Yeni yetişecek büyük oyuncularımızı bekliyor da bekliyoruz yinede Şafak Edge, Yiğitcan Turna, İbrahim Yıldırım, Fatih Cantitiz’in özellikle dribbling yetenekleri bizi çok etkiledi, ümitlendirdi. Seyirciler maçtan sonra Bandırma sizinle gurur duyuyor diye bağırıyorlardı. (Bizde Türkiye sizinle gurur duyuyor diye bağıracağımız genç oyucular için kenarda bekliyoruz) beklenti listemizde Karşıyakalı İlkan, Birkan ve Saruhan da var.
Ama zaman üzülüp önümüze bakma zamanı değil. Her sonuçtan çare çıkarıp zirve yolundan şaşmamamız gerek. Son sekiz takım arasına girebilmemiz için şansımız tükenmiş değil. Hala üç takımımızdan birinin son sekize girme şansı var. Ama bazı gerçekleri artık görme zamanı. Zirve yolunda savaşan ülke olarak biz yalnız değiliz. Bizim basketbolumuzu Avrupa'da yalnız sadece İspanya ile kıyaslamak gerçekçi değil, bunu görmeliyiz. Rusya, Yunanistan hatta İtalyanlar da bizim kadar hatta daha iddialılar. Bu gerçek bizi daha hırslandırır. Zirve yolunda öne çıkmak için daha bilinçli ev gayretli olmamız sağlanırsa biz bu durumdan olumlu sonuç çıkarmış oluruz. Türk basketbolunu zirve için iddialı görmek istiyorsak DAHA İYİ OYUNCU yetiştirmemiz gerek. Türk çocuğunun basketbola olan yeteneğini kimse görmezlikten gelemez, ama biz bir gerçeği kabullenmeliyiz; biz Türk çocuğunun içindeki yeteneğinin tamamını çıkartamıyoruz. Özetle onu olabileceği kadar iyi oyuncu yapamıyoruz. Son zamanlarda yetişen oyuncularımız içinde yeteneğini sonuna kadar kullanan tek oyuncu Hidayet Türkoğlu. Biz Hidayet gibi sahada herşeyi iyi yapan genç oyuncular yetiştirmek zorundayız. Bu kolay birşey değil. İlk engel takımlardaki yabancı sayısı çokluğu gözükse de esas sebep bu değil. Zaten bunu değiştiremeyiz. Ama biz Türk çocuğunu oynadığı genç takımlarda daha iyi oyuncu yapabiliriz. Bu konu hiç kimsenin tek başına çözebileceği problem değildir. Bu yüzden bütün Türk basketbol adamlarımız birleşip, toplanıp, tartışıp Türk çocuğunun önünü açmalıyız. Çok büyük bir ihtimalle basketbol anlayışımızı değiştirmemiz gerekecektir. Türk basketbolumuzun en büyük isimlerinden koç Samim Göreç, Amerika'da basketbolunu geliştirirken bulunduğu bölgede basketbol anlayışı set offense-taktiğe dayalı bir anlayıştı. İstanbul'da basketbol koçları tebeşir kullanıp taktik çizerken Ankara'da basketbol anlayışı free play- serbest oyun, motion offense- serbet oyun anlayışı'ydı. Ankara'da serbest hareket anlayışı iyi oyuncuların yetişmesini sağladı. Sonraları taktik Ankara'ya da sıçradı ve iyi oyuncu yetiştirmedeki anlayışın önünü tıkadı. Özetle yeniden altyapılarda free play-serbest oyun anlayışını uygulamaya dönmeliyiz. Konu çok derin. Bugün Amerika'da iyi basketbolcu yetiştirmek isityorsanız ilk ve ortaokul beden dersi öğretmenlerinin basketbolsever yapın anlayışı geçerli. Bizde niye olmasın? Cimnastik hocaları basketbolu sever ve oyuncu yetiştirmekten zevk alırsa ne kadar güzel olur bir düşünün.
Koçluk anlayışı içinde iki kavram vardır: Öğretmenlik ve taktisyenlik
Bizde genç takımın koçları oyuncu kazandırmak yerine maç kazanmak üzerine konsantredirler. Koçlara öğretmen dersek şaşırlar, taktisyen dersek gururlanırlar. Bu yüzden de ellerinden taktik tahtası ve tebeşir eksik olmaz. Aslında onlar da haklıdır. Çünkü çalıştıkları kulübün yöneticileri onlardan sadece maç kazanmalarını isterler aksi halde işlerine son verilir. Gerçekten duruma çözüm bulmak çok zordur. Kimse bunu tek başına çözemez. Bugün Türkiye'de birbirinden güçlü televizyon kanalları basketbol yayınları yapıyorlar. Bu çok sevindirici bir şey. Bu programlarda TÜBAD basketbol adamları derneğinden tecrübeli, bilgili eski basketbolcular da yer alsa bence çok iyi olur. Bu kanallarda zaten Nur Germen, İbrahim Kutluay, İhsan Bayülken gibi tecrübeli basketbolcular var. Bilgi paylaşıldıkça büyür. Arada bir bugünkü kıymetli koçlar da programlara katılırlarsa mükemmel olur. Bu yüzden ben hayat gayeleri basketbolu sevdirmek olan Murat Murathanoğlu'na, İsmet Badem'e, Yiğiter Uluğ'a ve Murat Kosova'ya sesleniyorum; programlarınızda basketbolu sevdirmenin yanına Türk basketbolunu da geliştirmek anlayışını da eklerseniz hayat gayenize erişebilirsiniz.
Euroleague takımlarımıza gelince; şimdilik Galatasaray MP gibi gözükyor. Bugünün basketbolunda oyuncuların yatay ve dikey hareketleri yer değiştirmeleri birbirinden farklı sonuçlar veriyor. Eğer sizin oyuncularınız sadece yatay yer değiştiriyorlarsa onları savunmak kolay olur. G.Saray oyun anlayışında dikey hareketleri en çok kullanan kulübümüz. Örneğin Ender Arslan topu yanındaki arkadaşını her verdiğinde sahanın dibine kadar kat edip sonra yeniden 3 sayı çizgisine geri koşup oyunu başlatıyor. Bu dikine hareket CSKA gibi adam değiştirerek savunmaya karşı çok etkili oluyor. Bu yüzden Galatasaray'ın adam değiştirmeli savunma yapan CSKA'ya karşı şansı var.
Fenerbahçe'ye gelince, Fenerbahçe'nin geleceği çok parlak. Bu yeni salonla beraber Fenebahçe'nin basketboluna bakış açısı çok genişledi. Kulüp içindeki problemler biterse Ayın Örs ile birlikte Fenerbahçe'nin Avrupa'nın en güçlü takımlarından biri hatta en güçlüsü olacak gibi gözüküyor.
Halil Üner, Türkiye’nin basketbola hayatını adamış heyecanlı, inançlı, bilgili koçlarından biri. Trabzon’da kendini yeniden kanıtladı. Bundan sonra Trabzonspor’u, Trabzon’da yenmek hiç kolay olmayacak. Halil’in heyecanı, özgüveni Trabzon seyircisine de yansımış durumda. Tribünler doluydu. Bu da bizi çok sevindirdi. Biz Halil Üner’e de Trabzon seyircisine de hoş geldiniz diyoruz. Trabzonspor’un mevsim başındaki koçu Tolga Öngören içinde birkaç kelime eklemek istiyorum. Tolga Öngören’de ülkemizin yetiştirdiği en bilgili, en kaliteli koçlardan biri. Tolga en kısa sürede basketbolumuzda yine çok olumlu katkılar verecektir, bunda kimsenin şüphesi olmasın.
Başarılı, bilgili Türk koçlarının sayısı her geçen gün artıyor Basketbolumuz, kendi koçlarıyla güç kazanıp zirveye yürüyor diyebiliriz. Önümüzdeki yıl hiçbir yabancı koç kalmazsa kimse şaşırmasın. Hatta Yunanlılar, Avrupa’nın en iyi koçları diye hala adları geçen Yugoslav kökenli koçlarla yollarını ayırırlarsa, onlarda Türk basketbolunu örnek alıyorlar diyebiliriz.
Türk basketbolunun derdi yabancı koçlarla değil, yabancı oyuncularla. Biz artık Barac, Batista demekten, onları konuşmaktan sıkıldık. Yeni Türk oyuncuları konuşmak, onlarla gurur duymak istiyoruz ama bu gayemize ulaşamıyoruz. Çok sayıda büyük, hatta iyi oyuncu yetiştiremiyoruz. Bu yüzden biz Cenk Akyol, Cevher, Ender, Furkan, İlkan, Engin ve Göksenin gibi birçok oyuncumuza sesleniyoruz, "ÇIKIN ORTAYA". Basketbolunuzu geliştirin ve bizi yabancı oyunculardan bahsetmekten, met etmekten kurtarın diyoruz. İki problemimiz var. İlki daha iyi genç oyuncular yetiştirmek. İkincisi ise Beko Basketbol Ligi’ndeki oyuncularımızın da kendilerini geliştirmeleri. Daha iyi genç oyuncu geliştirmek istiyorsak, altyapı çalışmalarında 1-1 antrenmanlarına öncelik tanımalıyız. Hep söylüyoruz, siyah oyuncularla beyaz oyuncular arasındaki fark sadece atletik yetenek farkı değildir. Siyah oyuncular, çocukluk yaşlarından itibaren her antrenman sahasında çıkışlarında çalışmaya 1-1 ile başlarlar. Beyaz oyuncular için ise öncelik topu bir iki kez yere vurup, ardından 3 sayılık şut atmaktır.
1-1 mücadele oyuncunun top kullanmasını dribblingini geliştirir ve daha önemlisi ona çabuk bir ilk adım kazandır. 1-1’e sadece set oyunlarındaki gibi durarak başlamazsanız, dribblingle adam geçmeyi de buna eklerseniz oyununuz her gün gelişir. Türk çocukları da, dribblingle topu kaybetmeden bir yerden bir yere rahatça topu taşırlar ama dribblingle adam geçme yeteneğini hemen hemen hiç geliştirmezler. Bu yüzden crossover, bacak arası, arkadan yön değiştirmek gibi maharetleri bilseler bile kullanmazlar. Bugün kulüplerimizin çocuğunda, A takımlarında iyi dribbling yapan, dribblingle adam geçen siyah oyuncular var. Eğer kulüpler bu oyuncuları genç takımları için sadece 1-1 öğretecek yardımcı koç olarak kullansalar basketbolumuza çok faydalı olurlar.
Böyle bir mükemmel organizasyonu organize eden herkese candan teşekkür ediyoruz. All Star maçında kazanan türk basketbolu oldu. Trabzon'un da basketbol şehri olma yolunda ilerleyişi bizi çok heyecanlandırıyor, sevindiriyor. Sadece Yıldızlar Karması maçı değil, 3 sayı ve smaç yarışmaları da ilginçti. Dünyada (şut doktorlarının) görüşleri farklıdır. Bazıları top doğrudan çemberden geçmezse dahi potaya çarpıp yeniden fileye deönüşü yüzünden 3 sayı çizgisinin ortasından atılan şutlara öncelik tanırlar. Bazıları ise ortadan atılan şutlarda pota çember ve filenin birlikte görülmesi yüzünden nereye nişan alacağımızı bilemeyeceğimiz için sadece çemberlerin gözüktüğü köşeden atışları tercih ederler. Bizim 3 sayı yarışmamız doktorlardan hangisini haklı çıkardı bilemiyorum. Siz ne dersiniz?
Smaç yarışmasında ise siyah oyuncular doğuştan kazandıkları daha iyi sıçrama yeteneklerini bir kez daha ispat ettiler. Geçen All Star organizasyonunda Sinan Güler (beyazlar da sıçrar) iddiasını şampiyon olarak kanıtlamıştı. Bu kez de bu iddianın arkasında Doğuş Balbay'ı gördük ve sevindik. Gelelim hakemlere... Hakemler olmasa basketbol oynanmazdı. Ama onlar zaten güç oyun olan basketbolu ekledikleri maddelerle daha da güç bir oyuna çeviriyorlar (dribbling yaparken top taşındı mı taşınmadı mı kararı). Bence All Star yarışmalarında hakemlere de ayrı bir yer ayırmak gerek. Hakemlerin basketbolda en çok zorlandıkları hareket hava atışı. Oyun başlarken topu havaya atmakta bile zorlanıyorlar. Bu yüzden de hava atış kararlarını giderek azaltıyorlar. Eskiden her maçta bir kaç kez hava atışı yapılırdı. Bugün sadece hava atışını maç başlarken yapıyorlar. Birgün bu hava atışı yerine yazı tura atarlarsa şaşmamak gerek. Şaka bir yana biz gene de onlara iyi ki varsınız diyoruz. Ama ilerdeki All Star'larda hakemleri hava atışı yarışında da görmek istiyoruz.
Gelelim Euroleague... Fenerbahçe Ülker - Unics Kazan maçı bizi üzdü. Ben geçenlerde Bobby Knight'ın savunmanın önemini anlatan bir yazısını okudum. Bunda Knight, oyunun en önemli süreci 3.çeyrektir hele aynı güçteki iki takım arasında ilk yarıda beklenmeyen bir fark oluşursa 3.çeyrek daha önemlidir diyordu. Çünkü half time'da mağlup takımın koçu bağırıp çağırıp takımını havaya sokacaktır. Öndeki takımın ise kafasında ister istemez şu maç bu farkla bitse diye tereddütler oluşur görüşündeydi. Bu yüzden öndeki takımların sadace savunmaya odaklanıp 3. çeyrekte kaç sayıya müsaade edecekleri kararını soyunma odasında vermelidirler tezini savunuyoruz. Özetle hücumu unutup savunmaya odaklanmayı öneriyordu. F.Bahçe Ülker-Kazan maçında Fenerbahçe ilk yarı sonunda 41-24 öndeydi. Eğer üçüncü çeyrekte potalarında sadece 18-20 sayı yemek için kararlı olsalardı ve bunu gerçekleştirselerdi maçı kazanmışlardı. Fenerbahçe üçüncü çeyrekte 30 sayı yedi bu da oyun sonucunu belirledi.
Yabancı koçlara karşı olduğumu her fırsatta tekrarlıyorum. Biz Yugoslav kökenli koçlardan ne öğreneceksek bağırıp çağırma dahil her şeyi Tanjevic'ten öğrendik ve Türk koçlarla zirveye doğru yola çıktık. Benim hayalim kendi koçlarıyla zirveye çıkan ilk basketbol ülkesi olmamız. Fenerbahçe'nin önü çok açık. Bundan sonra Fenerbahçe maçlarını kendi mükemmel sahasında oynayacak. Fenerbahçe'nin Avrupa'nın Barcelonası olması şansı çok büyük. Ama bunun gerçekleşmesi için bir tek şart var. Tribünlerdeki Aydın Örs en kısa sürede parkelere inmelidir. Koç olsun demiyorum ama sahadaki teknik kadronun yanındaki Aydın Örs sadece danışmanlık bile yapsa kenar yönetimi ve oyuncular arasında sevgi ve saygı inanılmaz olacaktır. Bizden söylemesi..
Tofaş, “Beko Basketbol Ligi'nde bende varım, geliyorum” dedi. Beni etkileyen Fenerbahçe galibiyetinden çok Tofaş’ın temeli, yapısı ve basketbola bakış açısı oldu. Tofaş’ın başkanı Efe Aydan bana bir süre önce “Tofaş sadece otomobil fabrikası değildir. Tofaş, Türk basketboluna iyi oyuncu yetiştirme fabrikasıdır” demişti. Giderek bu yolda da ilerliyorlar. Tofaş’ın başında Türk basketbolunun en iyi basketbolcularından Efe Aydan var.
Bir basketbol adamının, kulüp başkanlığında da ne kadar başarılı olduğunu bize ispatlayan Efe Aydan ile guru duyuyoruz. Tofaş’ın kulüp yapısında kolay ortada gözükmeyen kıymetli menajer Coşkun Teziç, üçgenin diğer ucunda ise Nihat İziç takımın koçu. Türk basketbolu, seyircilerin hayranlık duyarak izleyecekleri büyük oyuncular arıyor. Bunu her fırsatta tekrarlıyor. Bence şu anda Türk oyuncuları içinde, yeteneğini sonuna kadar kullanan oyuncuların başında Hidayet Türkoğlu var. Hidayet, 2 metreden uzun boyuyla genç takımda oyun kurucu olarak oynadı ve önce basketbolcu oldu. Sonra da her pozisyonda oynayarak Türkiye’nin yetiştirdiği komple oyuncular listesinin başına yerleşti. Hidayet’i geç yaşında oyun kurucu yapan koç Nihat İziç’ti. Özetle (Hido’nun bugün ki çok yönlü oyuncu oluşunun temelinde Nihat İziç var) Nihat İziç’in, Efe ile beraber Tofaş’ta birçok yeniliğe yol açacaklarını hep beraber bekliyoruz. Tofaşlılar Türk basketbolunu çok ihtiyaç duyduğu (oyuncu geliştirme koçu anlayışını) uygulamaya geçirmek üzereler. Nihat İziç, zaten şu anda genç Türk oyunculara en çok şans tanıyan koçumuz. Onun yanında, sadece çalıştırdığı oyuncuyu daha iyi oyuncu yapmaktan başka bir şey düşünmeyen Nihat İziç’in asistan koçlarını bulduklarında ve kullandıklarında Türk basketbolu sınıf atlar.
Bugün genç ve iyi oyuncu yetiştirmekte zorlanıyoruz. Biz, hep bizim ligimizin İspanya Ligi ile zirve yolunda çekiştiğimizi söylüyoruz. Bugün 21. yaşındaki İspanyol oyuncu kurucu Ricky Rubio, NBA’de her geçen gün daha fazla alkış topluyor. Hep söylüyorum, biz genç bir oyun kurucumuzu NBA’e yollar ve o genç orada başarılı olursa ancak o zaman İspanya’yla rakibiz diyebiliriz. Bizim çok iyi genç oyuncu yetiştirmekte zorlanmamızın sebebi, koçlarımızın sayısız tebeşir kullanmaları. Bizde genç takımlarda bile taktik öne çıkıyor. Genç takım koçları bile öğretmen olacağına taktisyen koç oluyor, çocuklarda yeteneklerini kullanma ortamı bulamıyorlar. Genç takımlarda bizim antrenmanlarda 1'e1 çalışmamız çok sınırlı. İspanya’da hemen her takımda taktisyen koçun yanında, sorumluluğu oyuncu yetiştirmek olan asistan koçlar var. Üstelik İspanya’nın çeşitli yerlerinde oyuncu geliştirme merkezleri var. Orada sadece fundamental (temel bilgiler) geliştiriliyor. Bizde genç çocuklarımızı NBA’e yollamak istiyorsak tebeşir kullanmayı azaltıp, bütün bu yenilikleri uygulamamız gerekiyor. Benim yabancı koçlara karşı olduğumu herkes biliyor. Buna rağmen ben Türk koçlarının yanına görevi oyuncu geliştirmek olan siyah asistan koçlar getirmekten yanayım. Bu güç olabilir. Kolay yol ise şu; bugün hemen her takımımızda çocukluğundan beri 1'e1 oynadığı için top kullanması, dribblingi, adam geçişi kuvvetli birçok siyah adam var. Bu oyuncuları kulüplerimiz genç takımları için asistan koç olarak kullansalar bence doğru yolu seçmiş oluruz.
Geçen haftaki yazım için birçok yorum aldım. Bazıları, kulüplere boş tribünler yerine para cezası verilse anlayışını tenkit ediyorlardı. Beni, kulüplere ne ceza verileceği ilgilendirmiyor. Biz birçok basketbol adamı, hayatlarımızı basketbol ve tribünlerin dolması heyecanıyla yaşadık. Bu henüz gerçekleşmedi. Cezalar ne olursa olsun, tribünlerin dolmasına engel olmamalıdır. Basketbol sevgisi her gün artıyor. Ama henüz istenen seviyeye gelmedi. Bunun ispatı, Beşiktaş’ın Eurocup’ta Çek takımıyla oynadığı çok önemli maçta tribünlerde sadece birkaç yüz taraftarını olmasıydı.
Türk basketbolunu bayan basketboluna çok ihtiyacı var Türkiye’de. Yalnız basketbolun değil bütün sporların önünü tıkayan futboldur. Türk çocuğu iki taşı yan yana koyup, kale yapıp bir topla arsada futbola başlar. Bir daha da ona diğer sporları sevdirmek çok güç olur. Bayanlar için durum farklı. Kızlarımız futbol oynamıyorlar. Basketbolun önündeki futbol engelini aşması bayan basketbolu geliştikçe kolaylaşıyor. Durumu daha da açıklayalım. Eğer bayanlar da futbol oynasalardı, gazetelerde basketbola ayrılan yer sadece 2 satır olurdu. Basketbol için tek bir yazı tek bir televizyon programı bulamazdık. Bu yüzden biz basketbol adamları bayanlarımıza teşekkür, hatta minnet borçluyuz. Biz özellikle Anadolu’da bayan basketbolunu başlatan kulüplere ve organizasyonlara yürekten teşekkür ediyoruz. Bayanlar tribünleri de doldurunca erkekler için tribünlerde yer kapmak bir yarışa dönüşecektir.
Tribünlerden bahsedince, akla hemen boş sahalarda taraftarsız maç oynama cezası geliyor. Bu ceza değişmelidir. Basketbolun 1 numaralı problemi boş tribünleri doldurmaktır. Televizyonlarda maç yayınlanırken, boş tribünlere bakıp üzülmekten maçı izleyemezsiniz. Bu üzücü durum yavaş yavaş ortadan kalkıyor. Ama biz cezalarla tribünleri yeniden boşaltmaktan vazgeçmeliyiz. Tabii tribünleri dolduran seyircilerin büyük bir kısmı sadece basketbol için değil, tuttukları kulübün renkleri için maçlara geliyorlar. Bu yüzden de sahaya yabancı madde atmanın, Türk basketboluna ne kadar zararlı olduğunun bilincinde değiller. Ama zamanla seyircinin basketbol kültürü geliştikçe bu çeşit olaylar önce azalıp, sonra yok olacaktır. Tabii sahaya yabancı madde atmak gibi olayları cezalandırmak gerek. Bu cezalar, bunu yapan taraftarların tuttukları kulübe maddi cezaları olmalıdır.
Ben, büyük takımların birbirleriyle oynadıkları maçlarda rakip takım taraftarlarının da maçlara alınmasından yanayım. Güvenlik güçleri arttırılarak saha içi disiplini sağlanabilir. Lütfi Kırdar’da maç oynanırken ertesi gün gazetelerde sadece dolu tribünler değil, salonun kapısında bekleyen maça girememiş yüzlerce taraftarın resmi de yer alırdı. Basketbol, kaideleriyle dünyanın en güç sporu. Oynamak çok güç, hakemlik ise daha da zor. Bu zor şartlarda tribünlerdeki taraftarların hatalı davranışlarının temelinde maalesef koçlarımız ve oyuncularımız var.
Bugün NBA maçlarını izlediğimiz zaman, dünyanın en zengin ve megaloman NBA oyuncularının hakemlere itirazlarını sınırlı olduğunu görüyoruz. Koçların çoğu ise oturdukları yerden maçları yönetiyorlar. Bizde ise durum farklı. Birbirinden kıymetli birçok koçumuz, oyunun başından sonuna kadar hakemlerin kendi takımlarına çaldıkları her ters karar için itiraz ediyorlar. Çoğu ayakta ellerini kollarını sallıyor ve durmadan konuşuyorlar. Onları örnek alan oyuncularda, koçlarından aldıkları cesaretle tek bir ters karara bile isyan etmeden kabullenmiyorlar. Bu gidişe bir çare bulmak gerek. Çünkü koçların ve oyuncuların hakemlere sınırsız itirazları tribünleri de etkiliyor. Kulüplerin ateşli taraftarları kendi takımlarına hakemlerin haksızlık yaptığı kanısına varıyorlar ve çok çirkin girişimler için, kendilerini haklı görüyorlar.
ABD'de de disiplin eskiden yetersizdi. Amerika’nın gelmiş geçmiş en iyi koçlarından Bob Knight hakemlere kızıp, sahaya oturduğu iskemleyi atmasıyla hatırlanır. Ama onlar bu gidişe çare buldular. Sıra bizde. Büyük kulüplerimizin başındaki koçların başarılı koçluk kadar, saygı değer olmanın da önemini sergilemeleri gerekiyor. Oyunculara gelince, her takıma pozitif enerji yayan, arkadaşlarını sakinleştiren liderlere ihtiyacı var. Burada da Mirsad Türkcan’a görev düşüyor. Mirsad basketbolumuzda birçok ilkin sahibi. O, NBA’de oynayan ilk Türk oyuncumuz. Ama ikinci yeniliği olumlu değil. Mirsad, hakemlere itirazı ilk başlatan oyuncumuz. Onun başlattığı şov giderek büyüdü. Tek kişilik şov bütün kulüplere ve oyuncularına yayıldı. Mirsad, basketbolunun sonunda başlattığı bu kargaşa ile hatırlanmak istemiyorsa artık yepyeni bir Mirsad olmalıdır. Gerektiğinde hakemlerden özür dileyen, arkadaşlarını yatıştıran, saygı değer bir lider olmalıdır. Biliyorum bu çok güç, hatta imkânsız. Ama olumsuz Mirsad’ın, olumlu Mirsad'a dönüşünün etkisi beni heyecanlandırıyor ve yüreklendiriyor. Mirsad hangi resimle hatırlanacak, kararı o verecek.
Bugün Galatasaray, Fenerbahçe hatta Beşiktaş maçları taraftarla açık oynansa, 15 bin kişilik salonlara giremeyen gençlerin sayısı tribündekilerden fazla olur. Bizde boş tribünlerden çektiğimiz üzüntüleri unutur basketbolumuzun geldiği yer ile gurur duyardık.
Fenerbahçe-Galatasaray derbi maçında Sinan Erdem'de 14 bin seyircimiz vardı. Eğer Galatasaray taraftarı da maça alınsaydı 14 bin seyirci de sahaya alınamayıp dışarda kalacaklardı. Ben maçlarda iki takımın seyircisinin salona alınmasının taraftarıyım. Biliyorum o maçlarda otorite sağlamak çok güç, hatta imkansız olur. Ama bence basketbol sevgisi arttıkça salonlardaki disiplin de gelişecektir ve maçlarda futbol sahalarını dolduracak kadar izleyicimiz olacaktır. Tabi sahaya yabancı madde atılması üzücü bir olay. Ama basketbol sevgisi arttıkça bu olaylar azalıp yok olacaklardır. Hep söylüyoruz bugün basketbol maçlarına gelenler daha çok tuttukları kulübün renkleri için oradalar. Ama futboldan basketbola akış başladı. Kısa bir süre içinde basketbol seyircisi tuttukları takım kadar basketbol için de geleceklerdir ve sahayaı dolduracaklardır. Bunun için 2 çare var. İlki gerçekleşti; seyircilerin tuttukları takımların hemen hepsi şampiyonluk namzetleri oldular. İkinci çare ise seyircinin (hayranlıkla izleyeceği) Türk oyuncular yetiştirmek olacaktır. Bu yüzden ben bütün basketbol adamlarımızı Türk gencini daha iyi oyuncu olma şansını sonuna kadar kullanmasında yardımcı olmalarını diliyorum.
Türk seyircileri farkında olmadan yabancı oyuncuyu izlemekten bıktılar. Altıncı adamımız sahalarda hayranlıkla izleyebilecekleri Türk oyuncuları bekliyorlar. Geçen hafta da yazdım; 21 yaşındak, İspanyol oyun kurucu Ricky Rubio NBA'e draft edildi. Ricky'nin saha görüşü, pasları çok iyi. Bu yüzden Minnesota Timberwolves takımının en başarılı guardları arasına girdi. Seyirci onu izlerken heyecanlanıyor. Ricky'nin 3 sayı şutu çok zayıf ama şimdi özel bir oyun geliştirme koçuyla her gün şut çalışıyor.
Gelelim bize...Oğuz Savaş Türkiye'nin hatta Avrupa'nın pivot hareketlerini en iyi yapan 5 numaralı oyuncusu. Uzundan uzuna pası ve hatta şut yeteneği de çok iyi. Ama hareketleri yavaş. Eğer Oğuz özel bir kondisyonerle çalışıp, hızlanıp, çabuklaşıp gelişse ne kadar daha iyi oyuncu olurdu düşünmemiz gerek.
Beşiktaş'ta Deron Williams ile oynayan Can Akın var. Can şimdi de Porto Riko'lu Carlos Arroyo ile beraber oynuyor. Can, Arroyo kadar hatta ondan iyi şutör. Bu gözüktü. Ama Arroyo'nun çoğu dış adamlarda olmayan dribblingle çalım atıp adam geçme yeteneği var. Ve bu yetenek onu NBA oyuncusu yapmış durumda. Bizde Can ve benzerlerinin neyi iyi yapıp neyi iyi yapmadığının yazılı resimli raporları yok. Bu yüzden de oyuncularımız ellerinde yazılı resimli dökümanlar olmadığı için kendilerini iyi tanımıyorlar. Ve kendilerini geliştirme fırsatını yarı yolda "ben yeteri kadar iyi oldum" diye savaşı bırakıp olacağı kadar iyi oyuncu olamıyorlar.