1- Türkiye’nin batı illeri, Güneydoğu illerinin kayıp kaçak bedelini PKK’ya ödüyor.
2- Türkiye’deki ark ocaklarının hurda demir için elektrik kullanımı çoktur. Toplam elektriğin yüzde 30’unu ark ocakları kullanmaktadır. Erdemir gibi büyük tesisler ve benzeri inşaat demiri üreticisi tesisler kullanılmalı, ark ocakları yasaklanmalı ve elektrik sarfiyatı yüzde 30 azaltılmalıdır.
3- Yenilenebilir enerji Almanya ortalaması ile yüzde 70 seviyesinde kullanılmalıdır.
4- Doğalgaza dayalı elektrik santralları yapılmamalıdır.
5- Afşin-Elbistan düşük kalorili kömür santrallarına bel bağlanmamalıdır.
6- Yenilenebilir enerjiye tam güç asılmalıyız.
Bayer’in 18 Şubat 2022 tarihli köşesinde yer alan Aslan Özmen’in yazısını hatırlayalım:
1-
Avrasya, Avrupa ile Asya kelimelerinden yani ‘Avr’ ile ‘Asya’nın bileşimi. Bu kavramı ilk kez, Prusyalı doğabilimci Alexander von Humboldt 1849’da ‘Kosmos’ adlı kitabında yayımlamış. Avrupa ve Asya’nın tüm coğrafyasını tanımlamış. Dünya nüfusunun yüzde 75’i, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının çoğu burada. Hitler ve Stalin’in ‘Avrasya’ya hükmeden, dünyaya hükmeder’ dedikleri söyleniyor. Samuel Huntington’ın ‘Medeniyetler Çatışması’ adlı kitabını duymayan yoktur sanırım. Kitapta, Ukrayna’nın Avrupa ve Rusya arasında bir çatışma alanı olduğuna işaret edilir.
Bunları yazıyorum çünkü Ukrayna krizi ile Avrasya kavramının sıkı sıkıya ilişkili olduğu görünüyor. Rusya, Ukrayna’yı Batı’ya kaptırdığında kendi coğrafyasına sıkıştırılacağının farkında. Rusya, Avrupa ve Asya’da yani Avrasya’da büyük bir güç olmak istiyor. Stratejist Brzezinski’nin kitabında dediği gibi Ukrayna’nın bu konuda kilit rol oynadığı gayet açık. Bu konuya 1780’den beri yayınlanan Neue Zürcher Zeitung gazetesinin yayın yönetmeni gazeteci Eric Gujer de dikkat çekmiş. Berlin ve Moskova’da görev yapan meslektaşım, ‘Putin’in büyük bir jeopolitik planı var. Rusya, Avrupa ve Asya’da büyük bir güç olmak istiyor. Ukrayna bu konuda kilit rol oynuyor’ diyor.
HİBRİT SAVAŞ!
Gujer diyor ki: ‘Avrasya daha da önemli hale geldi. Beş milyar insan burada yaşıyor ve küresel gayrisafi hasılanın üçte ikisini üretiyor. Rusya, Polonya sınırından Sibirya’nın en uç noktasına kadar tüm Avrasya’yı kapsayan tek ülke. Putin bu gerçeği kendi yararına kullanmaya kararlı görünüyor. Putin’in Rusya’yı ABD ve Çin’in yanında büyük bir güç yapmak istediğine şüphe yok.
‘Rusya, Ukrayna’yı işgal etmese bile, temel sorun çözülmemiş durumda’ diyor meslektaşım. Buna gerekçe olarak da, Moskova’nın büyük bir Avrasya gücü olduğunu göstermek için Kiev’i nüfuz alanı içine almak istediğini öne sürüyor. Rusya Devlet Başkanı Putin’in amacına ulaşmadığı sürece hibrit savaşı azaltmayacağını, Ukrayna’nın iyi ilişkiler altında vesayeti kabul edene kadar durmayacağını savunuyor.
Şu anki durum sanki İrlandalı yazar Samuel Beckett’in ünlü eseri ‘Godot’yu Beklerken’ gibi. 22 Aralık 1989’da Paris’te ölen yazarın eseri insanların ‘Godot’ adında ne olduğu bilinmeyen bir kimse veya ‘şeyi’ beklemelerini konu alır. Şimdi dünya nefesini tutmuş, Putin’in atacağı adımı bekliyor.
Halit ÇELİKBUDAK
Gazeteci-ALMANYA
1- Elektrik dağıtımı ‘TEK’e devredilmelidir. Ben ‘TEK’te işlemeyen bir bürokrat yapı görmedim. Ödeme güçlüğü çıkaran bazı iller özelleştirme dışında bırakılmalıdır. Çünkü siyasiler devreye girer, mahsul kuruyor diye hemen elektriği bedava verirler. Hidrolik barajların yapımı sadece Enerji Bakanlığınca yapılmalıdır.
2- Faturalardan, maliyetlere vergi dışındaki ek işletme masrafları çıkarılmalıdır. Eğer iletim maliyeti makul bir değere indirilirse elektrik fiyatları yarı yarıya düşecektir.
3- Santrallerde miktarı azaltarak doğal gaz yerine rüzgâr, güneş gibi ucuz yakıtları kullanmalıyız. Türkiye’de elektrik üretiminde yüzde 24 doğal gaz, yüzde 20 linyit, yüzde 21 taş kömürü, yüzde 25 hidrolik ve yüzde 10 güneş-rüzgâr kullanılmaktadır. Türkiye 1000 elektrik santralinde 100 miliwatt elektrik üretmektedir. Gelecek yıl ilk nükleer santral 4850 miliwatt güçle Akkuyu’da faaliyete geçecektir. Sanırım gaz bağımlılığımız azalacaktır.
4- Azerbaycan, İran, Özbekistan’dan gaz alımına yönelmeliyiz. Doğal gaz fiyatları, COVID-19’dan önce Azerbaycan’da FOB 1000 metreküp’u 300 USD; diğer komşu ülkelerde 400 USD civarındadır. Başta Yunanistan olmak üzere birçok AB üyesi devletler TANAP’ı ele geçirmeye hazırlanmaktadırlar. Buna engel olmalıyız. TANAP Boru Hattı’nın 7 milyar metreküp gaz Güney Avrupa’ya akacak durumdadır. Yunanistan ancak 1 milyar metreküp gaz çeker. Türkiye TANAP’ın yapılabilirliğini ispatlamak için hattın yapımına 18 milyar USD yatırmıştır. Bu parayı hattı genişletmek için isteyen devlet, yeni projeye yapım parası koymalıdır. Hükumetin vergi gelirlerini elektrik, ısı ve doğalgazdan dolaylı vergilerle toplamasına engel olmalıyız. Ayrıca 1975 yılında Demirel hükumetleri İzmit-İGSAŞ ve Gemlik’te eş zamanlı olarak 2 adet üre fabrikası kurmuştur. Bu fabrikalarda sadece ham madde olarak 990 bin metreküp gaz kullanılır. Doğalgazı gübre ve petrokimya sanayisinde proses ham maddesi olarak kullanmalıyız.
5- Kömürle ısıtmada ısı pompası moduna geçmeliyiz.
Bu durumda enerjiden yüzde 25 tasarruf ederiz. Aslan ÖZMEN - Makine Y. Mühendisi
GÜNÜN SÖZÜ
“
Avcı, bundan bir süre önce doğum gününü ailecek kutladıklarını söylerken, “Arif Aga’mız Türkiye’nin her yerinde sevilirdi. Sadece Balkan değil, Anadolu türkülerini, özellikle de Ege-Zeybek türkülerini çok iyi bilirdi. 400-500 türkü ezberinde vardı. Herkes sorardı, paran var mı, yok mu diye! Bir şey söyleyeyim; sanatçının parası olmaz, bugün kazanır, yarın harcar” dedi.
Şentürk’ün söylediği türkülerin başında Atatürk’ün sevdiği klasik parçalar gelirdi. ‘Alişim Kaşları Kare’, ‘Kırmızı Gül’ün adı var’, ‘Dayler dayler viran dayler’ ve ‘Vardar Ovası’nı sayardı hemen. Rüstem Avcı’nın anlatımından özetlersek, en ünlü parçaları; ‘Arda Boyları’, ‘Ramize’ ve Kosova-Prizren türküsüdür. ‘Ar Gelir Osman Aga, Safiye’me karyola dar gelir’ (Safiye), ‘Rodop Dağları’, ‘Alan çayırlarında koyun güdersin, bir donla gömleğe kurban gidersin’, ‘Drama Köprüsü’ ve ‘Drama’nın İçinde Yaparlar Pazar’. ‘Debreli Hasan’ı Yunanlılar bile kayıt yapmıştı. Bunlar bizim için eğlendirici, komik türkülerdir. ‘Kır beygiri nallatalım, bin taligaya anlatalım’, ‘Ben gidiyorum yoluma, hanım Ayşe’m’, ‘Şu karşıki dağda lambalar yanar’ (Ayletme beni söyletme beni).
“Benim ‘Ak katır dosttan gelir, yükü Burgaz’dan gelir’ türkümü çok severdi. 1992-93’te Bulgaristan’da HÖH partisinin seçim müziği olarak kullanılmıştı.”
Sosyal medyada rahmetli için ‘Keşke Deryalar Türküsü’nün Osman Aziz’e ait olduğunu TV’de söyleseydi” diye bir mesaj görünce bunu Rüstem Avcı’ya sorduk; “Böyle bir siteme gerek yok. Kırcaali’de doğup yıllarca Sofya Radyosu’nda çalışan Osman Aziz’in türkülerinin, bütün kayıtları Sofya Radyosu’nda vardır. Arda Boyları türküsü 1960’lı yıllarda Arif’ten çok önce long play yapılmıştır; bu bende mevcut. Arif Şentürk bu türküyü 1979-80 yıllarında okudu, Kumanovalı olduğu için ‘Bre (be) deryalar’ı sözcüğüne katması türküyü daha sevimli hale getirmiştir. Bulgarlara teşekkür etmemiz lazım, bu besteleri topladıkları ve kayıt altına aldıkları için” dedi.
Balkanlar’ın bu kıymetli evladı Zeytinburnu’nda Seyit Nizam Camisi’nde kılınan ikindi namazından sonra Kozlu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Cemaat hayli kalabalıktı.
GÜNÜN SÖZÜ
“YAŞANMAMIŞ yaşamlar, dünyadaki bütün savaşların ve kötülüklerin temelidir.” Doğan Cüceloğlu
MEDENİ KANUN 96 YAŞINDA
Bu nedenle Türk TORAKS Derneği (TTD) tarafından 2020 Ekim ayında ilki düzenlenen ‘Halk İçin Akciğer Hastalıkları ve COVID-19 Kongresi’ bu yıl da 26-27 Şubat tarihlerinde düzenlenecek. 2 gün boyunca YouTube, Instagram, Facebook ve Twitter üzerinden canlı olarak yayınlanacak kongrede 50’den fazla uzman 25 konu hakkında halk sağlığı için halk ile bir araya gelecek. Kongreyi takip eden halkımız canlı olarak soru sorma imkânı yakalarken İngilizce olarak simultane tercüme de gerçekleştirilecek.
Ülkemizde 5 milyondan fazla astım, KOAH gibi kronik akciğer hastası bulunurken, akciğer hastalıkları dünyadaki tüm ölüm nedenleri arasında en ön sıralarda yer alıyor. Üzerine zatürre (pnömoni), verem (tüberküloz), akciğer damar tıkanıklığı (pulmoner emboli), akciğerde hava kaçağı (pnömotoraks), ağızdan kan gelmesi (hemoptizi) ile seyreden akciğer hastalıkları gibi ani gelişen hastalıklar da eklendiğinde bu sayı çok daha artmakta ve akciğer hastalıklarının toplumdaki önemi daha iyi anlaşılabilmektedir.
Kongreye başkanlık eden Prof. Dr. Füsun Topçu, pandeminin ikincil etkisi olan tedavi ve takiplerde gecikmeye dikkat çekti ve şöyle konuştu:
“Akciğerlerimizin koronavirüsten en yoğun etkilenen organımız olmasının yanı sıra pandemi döneminde bir ilk olan halk kongresinin mümkün olduğunca geniş kitlelere ulaşabilmesini arzu ediyoruz. Kongre, bu yıl da çok dikkat çekici konu başlıkları içeriyor. Vatandaşlarımız bir çok soruya yanıt bulabilecektir.”
GÜNÜN SÖZÜ
“DOĞU’nun altı, Batı’nın üstü zengin; Doğu’nun üstü fakir, Batı’nın altı...” Ardından da ekliyor:
“PYD, FETÖ, PKK, DEAŞ’ın güneyde bir terör koridoru açmaya çalıştığını biliyoruz. Ürkecek miydik, ne yapacaktık? Gelecek nesle güneyimizde bir terör devletinin kurulduğu bir miras mı bırakacaktık!”
Serginin açılış davetiyesinde TAMEV Başkanı Dr. Erdal Atalay ile Düzenleme Komitesi Başkanı Prof. Süleyman Saim Tekcan’ın adları yer alıyor.
Trabzon’da üç kuşaktır süregelen resim geleneğinin örneklerinde 160 sanatçının 272 eseri yer alıyor. Bazı sanatçıların isimleri şöyle: Bedri Rami Eyüboğlu, Orhan Peker, Mustafa Ayaz, Burhan Uygur, Süleyman Saim Tekcan, Salih Turan, Kayıhan Keskinoğlu, Yusuf Katipoğlu, Muzaffer Akyol, Alaettin Aksoy, Nedret Sekman, Gönül Nuhoğlu, Aydın Ayan, Ursula Selderman Katipoğlu.
Türkiye’de ilk kez bir sergide bu kadar sanatçının adı ve resimleri yer alıyor. Bunun nedenini sorduğumuzda, Trabzonlu gazeteci İdris Akyüz, “Türkiye’deki ressamların yüzde 80’inin Karadenizli, bunun da yüzde 90’ının Trabzonlu olduğunu” söyledi.
Trabzonlu sanatçıları kutluyoruz.
GÜNÜN SÖZÜ
“NÜFUSUMUZ 85 milyon. Diyanet’in 138 bin personeline karşılık, mesleği bırakanlar ve yurtdışına gidenlerden sonra sadece 107 bin hekimimiz kalmış durumda. Yorumu sizlere bırakıyorum.” Prof. Dr. Bengi BAŞER
TİP 3. İTTİFAK YOLUNDA MI?
SİYASETÇİ
- Kıbrıs'taki Rumlar Yunanistan’a bağlanmak için ‘ENOSİS’ hayaliyle yanıp tutuşuyordu. 1955’ten sonra EOKA adlı örgüt kurup hem İngiliz yönetimine hem de Türklere karşı eylemlere başladılar. Türk mahallelerine saldırıyorlardı.
- EOKA’nın saldırganlığına karşı Kıbrıslı Türkler de örgütlenmeye başladı. İleride Kıbrıs’ın önde gelen siyasetçilerinden olacak Dr. Fazıl Küçük’ün de desteklediği direniş örgütleri kısa sürede gelişti. 1956’da önce Volkan örgütü kuruldu. Ardından 9 Eylül Cephesi, Kara Çete, Yıldırım, Kara Şahin ve Kıbrıs Türk Mukavemet Birliği geldi.
- Kıbrıs Türk Mukavemet Birliği ve Kara Çete daha sonra Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı’na (TMT) dönüştürüldü.
- 23 Kasım 1957. Türkiye Kıbrıs Büyükelçiliği görevlisi Mustafa Kemal Tanrısevdi’nin evinde Rauf Denktaş, Burhan Nalbantoğlu ve Mustafa Kemal Tanrısevdi, Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı’nın adımını attı.
- Kıbrıslı Türkler arasında silahlanmanın az olmasının da etkisiyle silahlı direnişten ziyade ada sathına yayılan pasif bir direniş öngörülüyordu.
Tunus Askeri Ataşeliği’nde görevli yerel bir personelin işe iade talebiyle açtığı davada, görevli iş mahkemesi akıllara durgunluk verecek bir gerekçeyle personelin işe iadesine karar verirken, İstinaf Mahkemesi’nin yerel mahkeme kararını onaması ile skandal yeni bir boyut kazandı. Belirli süreli iş sözleşmesiyle Tunus Askeri Ataşeliği bünyesinde görev yapan yerel personel A.Ç., iş sözleşmesinin gerekçesiz olarak feshedildiği iddiasıyla Ankara 11. İş Mahkemesi’nde işe iade ve tazminat talebiyle dava açtı. Tunus Askeri Ataşeliği, A.Ç.’nin belirli süreli sözleşmeyle çalıştırıldığını ve hizmetlerinden memnun olunmamasından ötürü sözleşme yenilememe kararının Tunus Savunma Bakanlığı’nca alındığını ve Türk İş Kanunu’na göre ‘işe iade’ kararının verilebilmesi için aynı işyerinde en az 30 işçinin çalışıyor olmasının şart koşulduğunu, Askeri Ataşelik’te İş Kanunu’na tabi tek çalışanın davacı olduğu, bu nedenle talebin haksız olduğunu savundu. İş Mahkemesi’nin, SGK’ya yazdığı bilgi isteme yazısına gelen cevapta tek SGK’lı çalışanın davacı olduğu; Dışişleri Bakanlığı’nın cevabında ise, sadece Askeri Ataşelik değil Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilindeki Tunus Cumhuriyeti Misyonları’nın tamamında (Ankara’daki Büyükelçilik ve İstanbul’daki Başkonsolosluk) görevli Diplomatik ve Konsüler statüdeki yabancı personel sayısının 35, yerel personelin ise 11 olduğu belirtildi. İş Mahkemesi, Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen yazıya dayanarak, İş Kanunu’nun 18. maddesindeki 30 işçi ön şartının yerine geldiğine hükmederek A.Ç’nin işe iadesine karar verdi. Askeri Ataşelik, kendilerinin Tunus Büyükelçiliği’yle idari bağının bulunmadığını, öyle kabul edilse bile Türkiye’deki tüm misyonlardaki İş Kanunu’na tabi personel sayısının 11 olduğunu, İş Mahkemesi’nin büyük bir yanılgıyla, diplomatları da ‘işçi saydığını’ gerekçe göstererek İstinaf Mahkemesi’ne başvurdu. İstinaf mercii Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 30. Hukuk Dairesi ise bu açıkça hukuka aykırı kararı onarken, gerekçesiyle daha büyük bir skandala imza atarak, “... davalı ile Büyükelçiliğin Tunus Devletine bağlı olduğu, Türkiye ve yurtdışında aynı idari birime bağlı olarak çalışan işçi sayısına göre yasada yer alan 30 işçi sayısı koşulunun gerçekleştiği kabul edilmelidir...” şeklinde gerekçe oluşturdu. Onama kararının kesin olduğu belirtilen karara karşı Askeri Ataşelik Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunurken, Tunus Büyükelçiliği, Türk Dışişleri Bakanlığı’na nota vererek, bu skandal kararın izahını istedi.
GÜNÜN SÖZÜ
Sevgi, kariyer ve para mıdır?
“SON yıllarda tüm dünyadaki insanların sevgiden çok az bahsediyor olmaları, maddiyatın ön planda olması, para ve kariyerin, daha güzel evlerin ve arabaların peşine düşüp sevgiyi ve aşkı unutmuş olmaları aslında Sevgililer Günü’nün önemini daha da arttırıyor. Sevgi sözcüklerini unutmayın sakın.” Erdem KOCA
DR. YÜCEER, PAKOP’U İZLİYOR
CHP Tekirdağ Milletvekili Dr. Candan Yüceer, Plastik İhtisas Organize Sanayi Bölgesi (PAKOP) yapılması planlanan, Ergene Havzası Koruma Alanı içerisinde yer alan birinci sınıf tarım arazisi niteliğindeki alanda çevre planı değişikliğine gidilmesini hukuku yok saymak olarak nitelendirdi. CHP’li Yüceer, “Tekirdağ’ın en verimli arazilerinin üzerinde Plastik İhtisas Organize Sanayi Bölgesi kurulması kabul edilemez. Nitekim mahkeme daha önce bu proje için 2 kez yürütme durdurma kararı aldı. Buna rağmen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ÇED olumlu raporu verdi. ÇED’in iptal davası süreci devam ederken, bu alanda çevre planı değişikliğini askıya çıkartarak hukuku pas geçip bir an önce yapılaşmanın başlanması hedefleniyor. Ergene halkını, çevrecileri yok sayarak bu ülkenin verimli topraklarını talan etmek isteyenlere karşı mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz” dedi.
Dr. Yüceer, konuyu Meclis gündemine taşıyarak Bakan Murat Kurum’a “Hukuka ve halka rağmen bu projede neden ısrar ediliyor. ÇED iptali için dava süreci devam ederken Bakanlığınızın çevre planı değişikliğini onaylamasının gerekçesi nedir?” diye soruyor.
EDİRNE GÖMÜT TAŞLARINDAN ‘OSMANLI HAZİNESİ’ ÇIKTI