Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun üçlü uzlaşma ile aldığı karar uyarınca, brüt 10 bin 8 lira, net 8 bin 506 lira olan mevcut ücret, refah payı eklenerek yüzde 34 artışla brüt 13 bin 414 liraya, net 11 bin 402 liraya yükseldi. Böylece asgari ücret 483 dolara eşitlendi.
Yeni ücretin saptanmasında 13 Haziran’daki yazımızda vurguladığımız gibi TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay etkili oldu. Önceki akşam Cumhurbaşkanı ile görüşen Atalay, emekçinin talebini ileterek onayını aldı. Kararın üçlü uzlaşma ile çıkmasında bu görüşme rol oynadı.
Patronlara ödenen 400 lira tutarındaki asgari ücret desteği 500 liraya çıkarıldı. Emekçilerin işten atılmamasına yönelik işverenlere verilecek 500 liralık destek, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanacak. 2022 yılı başından itibaren uygulanan asgari ücretin vergi dışı bırakılması sürecek. Böylelikle asgari ücretlinin yanı sıra diğer çalışanların ücretinin asgari ücret kadar olan tutarından vergi kesintisi yapılmayacak.
Can yakan hayat pahalılığı karşısında emekçinin ücretine yansıtılan yüzde 34 zam sevindirici ancak cüzdan boşaltan fiyat artışlarını önler mi? Yoksa bir-iki ay sonra yapılan zam da anlamını yitirir mi?
Sıra milyonlarca memur ve emekliye geldi. Temmuz zammını sabırsızlıkla bekleyen alt gelir grubu, seçim vaatleri doğrultusunda aylık ve maaşlarına yüksek oranlı zam umuyor. En düşük memur maaşının 22 bin liraya çıkarılması ve emekli zammına yönelik yasa teklifi bayram sonrası TBMM’de görüşülecek. Yasaya bir madde eklenerek mağduriyet giderilebilir mi? Aylıkları ve zamsız ikramiyelerini yeni almaya başlayan İşçi ve Bağ-Kur emeklisi düşük aylıkların göreceli yükseltilmesini talep ediyor. Nisanda en düşük emekli aylığı 7500 liraya çıkarılırken, yüz binlerce dul ve yetim kapsam dışı bırakılmıştı.
Şükrü KARAMAN
BİR ŞART, BİR RET
GÜRBÜZ Çapan:
Yıkım ve hasar ciddi boyutlarda. Resmi makamlar olarak; Vali Ömer Faruk Coşkun, Sanayi Odası Başkanı Mustafa Buluntu, Ticaret Borsası Başkanı Mustafa Narlı, ünlü tekstilci Ali Kısakürek ve kızı Ayşegül Kısakürek (ihracatçı Piserro firması), Amerika’ya kadar dondurma ihraç eden Alpedo-Kervan’ın YK Başkanı Sami Kervancıoğlu ve YK Üyesi ve Genel Müdür Mustafa Pekel, Maraş’ın yerli ailelerinden mimar ve hukukçu Serdar Erdoğanyılmaz ile kaplıca oteli Orkis’in Genel Müdürü Mustafa Sağlam’ın bulunduğu çok sayıda sanayici ve esnafla konuştuk. Afşin Belediye Başkanı Mehmet Fatih Güven, başarılı bir başkan. 600 dönümlük lavanta bahçesi ve arıcılık okulu bölgede takdir ediliyor, UNESCO’nun geçici listesine alınması konusunda Eshab-ı Kehf’e sahip çıkması ayrı bir övgü yaratıyor.
Verilen bilgileri tek ağızdan şöyle özetliyoruz:
“Yıkım ve hasarın en büyük olduğu illerden biri Kahramanmaraş... Hatay yapısal olarak Kahramanmaraş’tan daha fazla yıkım yaşadı ama Kahramanmaraş’ın bir sanayi kenti oluşu ve burada çok büyük üretim tesislerinin olması, Türkiye’deki tekstil ürünlerinin yüzde 55’inin, çelik mutfak eşyalarının da yaklaşık yüzde 70’inin burada üretilmesi dolayısıyla, birçok sektörde öncü kent olan şehrimiz ekonomik olarak diğer bölgelerimizden çok daha büyük bir yıkım yaşadı.
DEVLETE TEŞEKKÜR
Kahramanmaraş’ta 11’e yakın OSB bulunuyor ve bu OSB’lerden 5’i aktif. Aktif olan OSB’lerin hemen hemen hepsinde çok ciddi hasarlar mevcut. Tabii iş dünyası olarak ayağa kalkmaya çalışıyoruz. Sadece OSB’lerimiz de değil, depremden etkilenen 29 bin esnafımız var. 2 bin 500’e yakın işyerinin bulunduğu Küçük Sanayi Sitemizin de yaklaşık bin 200 tanesi yıkıldı ve ağır hasarlı. Bu noktada nitelikli işgücümüzü kaybettik. Bunun haricinde yaklaşık 29 bin esnafımızdan 5 bin tanesinin işyeri yıkıldı veya ağır hasarlı. Bunların içerisinde Kahramanmaraş’ın markası olan dondurma ve kırmızı biber sektörleri çok ciddi etkilendi. Kahramanmaraş’taki ekonomik büyüklük Türkiye’nin yüzde 10’una bedel.”
‘DEVLETİMİZE TEŞEKKÜR’
EXPO’YU BEĞENECEKSİNİZ
"DEVLETİMİZE
Maraş çünkü geçiş yolları üzerinde kurulmuş bir kent değildir. Onun coğrafya olarak özgün bir konumu var. Haritada her ne kadar ana geçiş yollarının üzerinde imiş gibi görünse de bu görünüş aldatıcıdır. Gerçekten de haritaya bakıldığında Maraş’ın doğusunda Malatya ve Adıyaman, batısında Kayseri ve Adana, kuzeyinde Sivas, güneyinde Gaziantep yer almaktadır. Bütün bu geçiş yollarının tam orta yerinde konumlanmış olan Maraş’ın kendisinin güzergâh üzerinde bulunmayışı ilginç bir olay sayılmalıdır.”
12’NCİ BÜYÜK İL
Cumhuriyet döneminin önemli hikâyecilerinden Rasim Özdenören’in, başlıkta kullandığımız ‘Benim Maraşım’ başlıklı yazısının yer aldığı ‘Akdeniz’in Altın Kenti Kahramanmaraş’ kitabında okuduk yukarıdaki satırları...
Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü’nü 21 yıldır yürüten Seydihan Küçükdağlı’nın hazırladığı 500 sayfalık doğa, tarih ve insan fotoğraflarıyla düzenlenmiş kitabında, ‘dışarıya kapalı’ sayılan kentin Maraşlıların bağlardaki yaşamını, ne yiyip içtiklerini, Türkiye’nin en önemli yaylacıklarını, dere, nehir ve baraj suları ile Türkiye’nin üçüncü, dünyanın en zengin ‘su kaynaklarına’ sahip olduğunu öğrendik... 14.525 kilometrekare yüzölçümü ile alan bakımından Türkiye’nin 12. ili olduğunu... 1980’lerden sonra tarım sektörünün önemi düşerken, Özal’ın teşvikleriyle birlikte sanayi ve hizmet sektörünün öneminin arttığını... Buna karşılık termal kaynaklarının hâlâ ilgi beklediğini... Turizmde ilk önce yayla turizminin öne çıktığını...
DEPREM AĞIR ZARAR VERDİ
Ama o Hatay’tan sonra en çok kendi coğrafyasını mahveden deprem yok mu... Maraş’ın jeolojik ve jeoformolojik özellikleri bakımından çok karmaşık ve çeşitlilik arz eden aktif fay hatları üzerinde olduğunu, buna karşılık bir belediye başkanı döneminde 4 katlı evlere 8-10 kat imar durumu verildiğini, sadece müteahhit tutuklamasıyla sorunun geçiştirildiğini de öğrendik... Asıl siyasetçilerin ceza görmesi gerekmiyor mu?
1960’larda 35 bin olan nüfusun, Özal’ın sanayi teşvikleriyle 400 bine ulaştığını ve tekstil ile pamuk sektörlerinin inanılmaz gelişimini... Şehrin İstanbul’dan sonra neredeyse ikinci sıraya yerleşen kuyumculuk ve mücevherat sektöründe, iç piyasaya ve ihracata dayalı üretim ve pazarlaması ‘patlamışken’...
Evet,
Geçmişte CHP’yi baraj altında bırakan Baykalcılar ne yapmak istiyor? Hayatı boyunca CHP ile en küçük bir örgütsel bağı olmayan, bir kez olsun CHP’ye oy bile vermeyen o yazar-çizer-akademisyenlere ne oluyor?
Deprem bölgesinde hâlâ çadır bulamayan vatandaşları niye gündeme almazlar?
Can Atalay’a yapılan haksızlığa, hukuk dışılığa karşı niye tek söz etmezler?
Önümüzde en az cumhurbaşkanlığı seçimi kadar önemli yerel seçimler var iken parti içi tartışmaları bu kadar öne çıkarmak yerine, kaybedilen seçimlerle ilgili parti yönetiminin hazırladığı raporun kamuoyuna açıklanmasıyla birlikte başlatılan kurultay sürecine odaklanıp parti tabanını yeniden motive edici projelere yönelmek gerekir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni yeniden kazanabilmek için İmamoğlu yeniden belediye başkanlığına aday olmalı, Belediye Meclisi’nde çoğunluğu elde edecek bir sonucun ardından İmamoğlu güvendiği bir meclis üyesine görevi bırakarak yerel seçimler sonrası yapılacak kurultayda CHP Genel Başkanlığı’na aday olabilir.
Bu arada belediye başkanı ve belediye meclis üyeleri mutlaka önseçimle belirlenmelidir. Ayhan ONGUN - Gazeteci-Yazar
TÜRK DÜNYASI’NA ‘ORTAK ÖĞRETİM ALANI’ ÖNERİSİ
Prof. Dr. Aziz Sancar
Fikri hür, vicdanı hür bir gençlik; bilimin, aklın kılavuzluğunda olur. Bu toprakları çok seven bir nesil, yurt sevgisiyle yetişir.
Eğitim sistemimizin nesil yetiştirmek için hiç kimseye ihtiyacı yoktur. Bunu ‘bin yıllık eğitim sistemimiz’ müfredatıyla kendisi yapar.
Geçmiş ülke deneyimleri gösterdi ki bu bize çok şey kaybettirdi. Bunu en iyi siz içeriden biliyorsunuz. Çocuk ilkokuldan itibaren hem yerel değerlerimizi alsın hem de evrensel değerleri kazansın. Yunus’u tanıyan çocuk Kant’ı da bilsin. Necip Fazıl’ın Sakarya Türküsü’nü bilen çocuk Nâzım Hikmet’in ‘Bu Memleket Bizim’ dizelerini de tanısın. Paket program yüklemek eğitimde verimi hiçbir zaman artırmıyor. Ürün de vermiyor. Daha özgürlükçü; düşünen, tartışan bir eğitim sistemi ideal olmalı. Din öğretimi de akıl ve bilim çizgisinden çıkmadan tabii her zaman öğretilsin ama ehil ellerde. Öğretmenliğim sırasında ders kitaplarında yanlışlar çok gördüm. Örneğin 7. sınıf Türkçe ders kitabında “abartma” konusuna örnek olarak ülkenin kurucusu ile ilgili metinlerin örnek verildiğini gördüm. Bu yetmedi, İstiklal Marşı’nın dizelerini de gördüm. Bunların hazırlanmasında, incelenmesinde metin araması yapılmadığına, kolaya kaçıldığına inanıyorum. Öğretmenler kurulu ve şube öğretmenler kurulu işlevini yitirmiş. Bunun yerine daha verimli çalışma olmalıdır.
Öğretmen odalarını bilimin, müziğin, sanatın ve edebiyatın konuşulduğu yerler haline getirmeliyiz.
Bu eğitim için bir şanstır. Tarih tekerrür etmesin, havanda su dövmeyelim. Umut ÖZKAN
GÜNÜN SÖZÜ
“İnsanlar sadece konuştukları şeylerden değil, sustukları şeylerden de sorumludur.” Uğur MUMCU
‘RUSYA GÜNÜ’ KUTLANDI
İşçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşan 15 kişilik komisyonun, iki veya üç toplantının ardından 1 Temmuz - 31 Aralık arasında 6 ay geçerli olacak yeni ücreti saptaması bekleniyor.
Asgari ücret dünyada; doğrudan hükümet tarafından, hükümet ve ilgili sosyal taraflar arasında müzakere ve danışma yoluyla ya da ulusal ve sektörel toplu pazarlık yoluyla olmak üzere üç temel yöntemle saptanıyor. Türkiye’de müzakere yöntemiyle belirleniyor. Asgari ücret, 2015 yılından bu yana komisyonda dört kez oybirliği, beş kez işçi tarafının muhalefeti veya oylamaya katılmaması üzerine oyçokluğu ile saptandı. TÜRK-İŞ’in komisyondaki tutumu yeni ücretin belirlenmesinde rol oynayacak.
Emekçi, halen brüt 10 bin 8 lira, net 8 bin 506 lira olan yeni ücretin en az 500 dolar düzeyine eşitlenmesini umuyor. Zira önceki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, seçim öncesi temmuzda asgari ücretin 500 dolar tutarında saptanacağını açıklamıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da ücretin revize edileceğini seçim öncesi duyurmuştu.
Patronlar, 500 dolara, yüksek olduğu ve işyerine yeni maliyetler getireceği gerekçesiyle karşı çıkıyor. İşverenler asgari ücrete 6 aylık enflasyon oranında artış yapılmasını talep ediyor. TÜRK-İŞ açlık sınırını kırmızı çizgi olarak kabul ediyor. Refah payı ile birlikte yüzde 35-45 arası zam yapılacağı konuşuluyor. Bu seçeneklere göre artış olması durumunda emekçinin eline net 11-12 bin lira geçecek. Dövizde aşırı artış olmaması halinde bu para 500 dolara denk gelecek.
Kıran kırana geçecek pazarlık sonucu asgari ücretin ne kadar olacağını emekçi merakla bekliyor. Ücret emekçi ve ailesinin insan onuruna yakışır, zorlanmadan geçineceği tutarda saptanmalı.
TBMM, STAJYER VE ÇIRAKLARIN MAĞDURİYETİNİ GİDERECEK
CHP Tekirdağ Milletvekili Dr. İlhami Özcan Aygun, partisinin ‘stajyer ve çırakların emeklilik mağduriyetini giderme’ vaadini yasa teklifi olarak TBMM’ye taşıdı. Aygun, yasa teklifinde; stajyer ve çırakların ilk işe başlama tarihlerini emeklilikte sigorta başlama tarihi olarak düzenlemenin yanı sıra geriye dönük borçlanma imkânı da getirdi.
‘GIDA STANDARTLARI HAYAT KURTARIYOR’
Okurlarımız bizden bunu bekliyor. Partinin yeni organlarında görev alanlar kimler, bunlar tanınmak isteniyor. Görülüyor ki örgütlerde kısa sürede bir hareketlenme başladı. Kurultay ve belediye başkanlıklarında aday gösterilecekler şimdiden sahneye çıkar gibiler... AKP’yi belli noktalarda ‘taklit’ eden tavırlar dikkat çekiyor. ‘Sosyal ağı’ güçlü, sıkı ve işlevsel bir örgüt yapısının, CHP’lilerin dikkatini çektiğini anlıyoruz. Özellikle de ‘muhtarlık’ sisteminin daha ciddiye alınacağını...
Bir dostumuz CHP için şöyle bir eleştiri getirdi:
“Komşular düşünüldü, akrabalar unutuldu.”
Ne kadar doğru bir söz... CHP, Altılı Masa’daki iki veya üç parti için nasıl ‘eşit’ ya da ‘imtiyazlı’ muamele yapar, o haklar nasıl verilir? Parti içinden o partilerin kazanımları için yapılan eleştirilere niye suskun kalınır! Bir partilinin şu sözlerine ne demeli:
CHP’NİN UNUTTUĞU PARTİLER
“CHP’nin asıl açmazı şudur; Memleket Partisi Lideri Muharrem İnce’yi, CHP’den önceki dönem Beylikdüzü’nden aday gösterilen, oy çalma iddiasıyla başkanlığı kaybeden ve yargıya giden şimdiki AP Genel Başkanı Vecdet Öz’ü, Kılıçdaroğlu ile görüşerek masaya davet bekleyen BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş’ı, günlük siyasi yazılarıyla Kılıçdaroğlu’nun gözünün içine bakıp eleştiren Doğru Parti Genel Başkanı Rifat Serdaroğlu’nu ve de Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ı görmezden gelen Kılıçdaroğlu’nun hiç pişmanlığı yok mudur? Bu partilerin Deva, Gelecek, Saadet Parti kadar hatırları olmaz mı?
Mustafa Sarıgül son anlarda hatıra geldi; yaptığı çalışmalarla Erzincan’a bir vekillik kazandırdı. Ve dün de partisini CHP’ye kattı. Herşey son anda mı akla gelir?
BİR BELGESEL VE TÜZÜK
CHP’de seçimlerden sonra temmuz ayında kurultay toplanacaktı. Ancak bir anda durum değişti, ilçe ve il kongrelerinden sonra kurultayın sonbahara bırakıldığı anlaşıldı. Demek ki kurultaya yeni kadro ile gidilecek, taban yenilenecek yani... Bu, genel başkana nasıl bir güç verecek? Peki kurultay tarihinin ucu neden açık bırakılır? Eskiden böyle bir şey olur muydu?
- Belli ki burada ince bir taktik güdülüyor. Peki, Kılıçdaroğlu neyi amaçlıyor?
Kafalardaki soru:
CHP’de siyaset yapanların neredeyse yarısı aş ve işlerini belediyelerden sağlıyorlar. Örgütler belediyelerin elinde. Veya örgütler belediyelerin elinde ağırlıklı olarak duruyor. Belediye başkanının himayesinde ve bu yolla partiye bakıyorlar. Buna ‘besleme siyaset’ denebilir mi?
- O belediye başkanları, ilçe daha sonra da il kongrelerinde ‘delege pazarını’ eline geçirmiş olmaz mı? Aynen demek gerekiyor. Tabii ki bu yöntem örgütleri zaafiyete uğratıyor, eski kavgalı örgütler kalmıyor. Mücadele kalmıyor, bunun sonucunda merkezden adaylar belirleniyor... Önseçim bile kalmadı artık.
- Bu siyaset midir? Değil tabii... Kurultayın demokratikliği kalmıyor, eski kadrolar nedeniyle gençler partiye giremiyor, gelmiyor. Kapıdan girilemiyor.
KILIÇDAROĞLU OYALIYOR
- Bu manzarayı görünce kulislerde