Yalçın Bayer

Yalandan kim ölmüş!

19 Nisan 2015

KAMUDA çeşitli üst görevlerde bulunan Sevginaz Hamevioğlu, iktidarla ilgili ilginç bir çalışmaya el atmış yine; AKP’nin 2011 seçim beyannamesi ile 2015 beyannamesinin mukayesesini yapmış. Başbakan Davutoğlu ‘Yeni Türkiye Sözleşmesi 2023’ adını verdikleri 100 maddelik seçim beyannamesini okudu ya, onun üzerinden ipuçları veriyor ve “13 yılda yok edilen adalet ve kalkınma, ‘Yeni Türkiye’ yolunda daima adalet, daima kalkınma” sözleriyle sözleşmenin başlığı yapılmıştı. Adalet ve kalkınmanın yok edildiği dil ile ikrar edildiği beyannamede çılgın veya aklı başında hiçbir projeye yer verilmemiş şimdi. Yani tükenmişlik sendromu...” diyerek devam ediyor yazısına:
-2015 beyannamesi tıpkı 2011 beyannamesi gibi 6 ana başlık altında toplanmıştı. Aynı konular farklı sözcüklerle ifade edilerek...
-Çözüm süreci, 2011’de ‘Milli birlik ve kardeşlik projesi’ aldatmacasıyla yutturulmuştu. Bu sefer de ‘İleri demokrasi, özgürlükler’ hapı hazırlanmış... Uyanıklar, yine mertçe ‘Ülkeyi böleceğim’ dememiş!
-Son 3 seçimde “Vesayet anayasasını değiştireceğim” diyen AKP, bu beyannamede de Anayasa değişikliğine geniş yer vermiş. Şimdiye kadar 86 maddesi değiştirilen Anayasa, bu kez de başkanlık sistemine uygun hale getirilecekmiş! Hiç kuşkusuz beyannamenin en önemli maddesi başkanlık sistemi... 2011 seçim beyannamesinde yer almayan başkanlık sistemi ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın isteği üzerine ‘Yönetim modeli ve başkanlık’ başlığıyla bu dönem yer aldı.
-Beyannamede başkanlık sisteminin nasıl olacağı ve yetkileri konusunda açıklayıcı bilgi bulunmamaktadır. Anlaşılan o ki Gölbaşı’ndaki ‘Yeni Türkiye Strateji Merkezi’ Erdoğan’ın başına, Erdoğan’ın keyfine göre başkanlık kondurmaya çalışacak!
-2011 beyannamesinde yer alan ‘Büyük Ekonomi’ taahhütlerine zam yapılarak, Cumhuriyet’in 100. yıl hedefleri belirlenmiş... Dünyanın ilk 10 ekonomisi olma, tek haneli enflasyon, 500 milyarlık ihracat ve kişi başına 25 bin dolarlık milli gelir hedefleri gibi...
-Hükümet yetkililerince enflasyon rakamları hiç çift haneli açıklanmamıştı. Bugün tek haneli rakamlar hedef gösteriliyor! 2011’de açıklanan kişi başına 10 bin dolar milli gelir hedefine ulaşılamamışken, 25 bin dolarlık hedef açıklandı!

Yazının Devamını Oku

Adana siyasetinde bunlar konuşuluyor

18 Nisan 2015
ADANA için hazırlanan AKP listesinin memnuniyeti de tepkisi de parti içinde sınırlı kalırken, yine ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ özdeyişi geçerli oldu.

Dışarıya sadece liste birincisi Prof. Dr. Necdet Ünüvar’dan memnuniyet yansıyorsa da seçilecek diğer sıralarda aynı ismin yakınlarının olmasının ‘sızıltısı’ var.
CHP ve MHP’de ise her seçimde olduğu gibi tepkiler de memnuniyetler de parti kulislerinden seçmen kitlelerine yansıdı ve biz de doğruya yakın olanları gazeteci dostlarımızdan seçip şöyle bir göz attık:
Önceki seçimde binde 3 farkla bir vekilliği AKP’ye kaptıran CHP’nin 4 milletvekili birden 14 kişilik listenin dışında kaldı. Büyükşehir Başkanlığı’nı MHP’ye kaptıran CHP Genel Merkezi bir bakıma bunun rövanşını aldı. Büyükşehir’i daha önce AKP ve MHP adayı olarak kazanan Aytaç Durak ile o görevden alınınca 4 yıl başkan vekilliği yapan Zihni Aldırmaz aday gösterilirse partiden ayrılacağını açıklayan milletvekili Ümit Özgümüş, temayül yoklamasında partililer tarafından alt sıralara itildi. Gürsel Tekin’in Genel Sekreter Yardımcısı olan diğer milletvekili Ali Demirçalı’nın ise ‘kim vurduya gittiği’ anlaşılamadı. Genel merkez yönetiminin ve hatta bir söylentiye göre Kılıçdaroğlu’nun ‘Önseçime girme, kontenjana müracaat et’ dediği Demirçalı da listede yok. 35 bin üyenin yüzde 65’inin sandığa giderek adayları belirlemesi CHP’deki eleştirileri sınırlı ölçüde bıraktı.

ALDIRMAZ BAĞIMSIZ OLDU


Kimilerine göre, belediye meclisi üyeliklerine ‘burnunu sokan’ Gürsel Tekin’e, ‘yardımcısı olan Demirçalı’ bir anlamda liste dışına itilerek ders verildi.
7 Haziran seçimi için “Bir numara davet etti, görüştük” diye yerel bir gazeteye demeç vererek yapılan görüşmeyi doğrulayan, belediye başkanlığından sonra milletvekilliği için adaylığı söz konusu olan Zihni Aldırmaz 2’nci kez CHP’nin verdiği sözü tutmadığını ima ediyor. O da bağımsız aday olarak son dakikada başvuru yaptı.

Yazının Devamını Oku

Köy Enstitülerine köylüler neden sahip çıkmadılar?

17 Nisan 2015
BUGÜN (17 Nisan 1940), Köy Enstitülerinin kuruluş günüdür. Aradan 75 yıl geçmesine rağmen Köy Enstitüleri unutulmuyor.

Eğitimciler ve halkçı örgütler tarafından yurdun birçok yerinde bilgi şölenleriyle, konferanslarla, sergilerle anılıyor.
Köy Enstitüleri eğitim ve toplumsal mücadeleler tarihimizde iki özelliği ile iz bıraktı:
1- Yalnız köylerden yatılı öğrenci aldığı için o zamana kadar eğitimden yoksun köy çocuklarına okuma olanağını artırdı. Bu okullar sayesinde 16 bin kadar köy çocuğu öğretmen, sağlık memuru gibi mesleklerin sahibi oldu. Mezun ettiği öğretmenler nedeniyle de yeni açılan köy okullarını öğretmene kavuşturmuş oldu.
2- Batı’dan aktarılma, bilgi yüklemeye dayanan eğitim yöntemleri yerine yüzde 80’i köylerde yaşayan, tarım ve hayvancılıkla uğraşan Türkiye’nin koşullarına göre bir eğitim sistemi getirdi. Enstitü mezunlarından istenen, hem diğer okullarda verilen ideolojik eğitimi almaları hem de köylüyü iktisaden kalkındıracak üretim bilgileri ile donanmaları idi.


TONGUÇ VE YÜCEL


Yazının Devamını Oku

Din ve mezhep mi? Mesele egemenlik

16 Nisan 2015
TAYYİP Erdoğan, Kutlu Doğum Haftası açılış töreninde yaptığı konuşmada, “Bizim Sünnilik diye bir dinimiz yoktur.

Bizim Şialık diye de bir dinimiz yoktur. Bizim tek dinimiz var. O da İslam’dır” demiş. Hz. Muhammed’in ölümünden beri yaşanan hayatın gerçekleriyle bağdaşmayan bir söz.
İslam, Sünni, Şii diye ikiye ayrılmış olsa, ona da razıyız; Sünniliğin ve Şiiliğin dışında, bir de bunların içinden çıkmış tarikatlar veya kendisine tarikat demeyen, ama aslında tarikat olan cemaatler vs. var.
Tarikat yol demek. Herkes “Bizim yolumuz doğru, gerçek Müslüman biziz. Bizim dışımızdakiler Müslüman değil” diyor ve “Allahu ekber” diyerek birbirlerini öldürüyorlar. Bu kavga daha Hz. Muhammed’in cenazesi kalkmadan başladı ve dallanarak hâlâ sürüyor.
Tayyip Erdoğan’ın aynı konuşmasında şiddetle eleştirdiği ve “Müslümanlıkla ilgileri yok” dediği IŞİD’cilere veya konuşmada adları geçmeyen El Kaidecilere, Hizbullahçılara vs. soracak olursanız, kendilerinden olmayanlara “Katli vacip kâfir!” diyecek kadar “Gerçek Müslümanların kendileri olduklarını” öne süreceklerdir. Nitekim, bunlara inanan binlerce insan var ve bu uğurda ölmek için, yoksul değil, “refah toplumu” denilen İngiltere’den, Almanya’dan vs. kalkıp buralara savaşmaya geliyorlar.
Bizdeki tarikatlara/cemaatlere sorun; onlar da “Bizim yolumuz doğru” diyeceklerdir. Hatta aynı tarikattan/cemaatten türemiş “alt yol”cular var. Yollarının, ölmüş olan “Aynı ‘Efendi Hazretleri’nin yolu” olduğunu söyleyeceklerdir. Fakat ortaya çıkmış ‘Küçük Efendi Hazretleri’, aynı cemaati bölerek farklı yollara yönlendirmişlerdir. Bu efendi hazretleri de ölünce yeniden dallanacaklardır.
Gerçekte ‘mesele’ din de değil, tarikat da... Mesele egemenlik, yani “Kim egemen olacak”? Çünkü egemen olursan, aslan payını sen alırsın. Çevrenize bakın; bırakın tarikat/cemaat liderlerini, onların sözcülerinin/yakınlarının bile milyonluk villalarda oturduklarını, lüks içinde yaşadıklarını görürsünüz.
Kimse egemenliği, yani iktidarı paylaşmak istemez; güçlü olan egemen olur. Arada, bunlara inanan saf insanlar (müritler) ezilir; onlar “Bu yoldan cennete gideceklerini” düşünerek efendileri için ölümüne savaşırlar.

Yazının Devamını Oku

Emekli diplomatlar 25 Nisan’da Ankara’da yürüyecekler

15 Nisan 2015
Dışişleri Bakanlığı emekli mensupları şu açıklamayı gönderdi:

“Ermeni terör örgütlerinin 1973 ile 1985 yılları arasında 40’ın üzerinde diplomatımız ve devlet görevlimiz ile aile bireylerini acımasızca katletmelerinin acısını yüreğimizde taşımaktayız. Hiçbir başka ülke bu kadar kısa süre içinde bu sayıda diplomatını veya görevlisini teröre kurban vermemiştir.
Tarihimiz Ermeni fanatiklerin bu gibi insanlık dışı eylemlerine yabancı değildir. Ermeni eylemlerinin bizlerce pek iyi bilinen ve bugün de geçerli olduğuna inandığımız nedenleri ve amaçları vardır:
Osmanlı idarecilerinin 1915 yılında savaş koşulları altında başvurmak zorunda kaldıkları tehcir uygulamasının bir soykırım olmadığına dair yeni bulgular ortaya çıkmıştır. Bunların ışığında Ermenilerin esasen inandırıcılıktan yoksun karşı iddialarının dünya kamuoyunda giderek etkisini yitirmesi olasılığı belirmiştir.
Gerçekler çarpıtılarak ülkemizin parçalanmasını hedefleyen ve Ermeni halkını emperyalist emellere alet eden “Ermeni meselesinin” yeniden gündeme getirilmesine destek sağlamak için, siyasal çıkarlar ve insani duyguların istismarı dahil, her yol denenmektedir.
Özellikle, Batılı devletlerin ve toplumların Türkiye aleyhine kışkırtılmasına, söz ve düşünce özgürlüğünün kısıtlanarak tarihin belgeler yerine siyasi çıkarlarla yeniden yazdırılmasına çalışılmakta ve acımasızca teröre de başvurulmaktadır. Bu amaçlar bizzat bazı Ermeni yazarlar tarafından da kabul edilmiş ve canilerin beyanlarıyla da doğrulanmıştır. 1973 yılında Los Angeles’ta değerli meslektaşlarımız Mehmet Baydar’ı ve Bahadır Demir’i alçakça tuzağa düşürerek katleden Yanikian’ın “Ben bu eylemimle bir emsal yaratacağım” şeklindeki sözleri, bu gerçeğin ilk somut örneğidir.
Çarpık bir zihniyetin ürünü olan bu amaçlar, kendilerini 19’uncu yüzyılın -Müslüman ve Türk düşmanı- emperyalist öğretilerinin etkisinden kurtaramamış çevrelerce desteklenmektedir.
Ermeni iddiaları ve eylemleri sadece masum insanların hayatına da mal olan ilkel ve anlamsız bir intikam duygusundan kaynaklanıyor değildir.

Yazının Devamını Oku

Babacan’ın dedikleri ve tersini yapanlar

14 Nisan 2015
SAYIN Ali Babacan Bey geçenlerde bir konuşmasında, “Kişiler gelip geçicidir, herkes fanidir. Ama kurumlar ve kurallar iyi yerleştirilirse, o ülkelere biz ileri demokrasi diyoruz, o ülkeler zaten ileri ekonomi haline de gelir.

Demokrasi iyi işliyorsa, öngörülebilirlik varsa, hukuk çerçevesi sağlamsa ve yargı iyi işliyorsa ekonomi de dayanıklı olur” demiş.
Sayın Babacan’ın tanımladığı modern, uygar insanların yaşadığı bir toplumdur. Üyesi olduğu parti ve bakanlığını yaptığı hükümetler, tüm bu dediklerinin tersini yapmışlardır: Yani mevcut kurumları ve kuralları tahrip etmişler, demokrasiyi yaralamışlar, öngörülebilirliği ortadan kaldırmışlar, hukuku yok denecek seviyeye indirmişler, yargıyı şimdi yasadışı ilan ettikleri kimselere teslim etmişler ve nihayet Kemal Derviş’in rayına oturttuğu ekonomiyi de inişe geçirmişlerdir. Tanıdığım ve hürmet ettiğim pek çok ekonomist ve işadamının saygı duyduğu Sayın Babacan bu söyledikleri ile içinde bulunduğu parti ve hükümeti nasıl bağdaştırmaktadır? Bunu bize bir anlatsa ne kadar mutlu olacağız. Çünkü o zaman belki “gene de uygar olabiliriz” ümidimiz canlanabilir. Hele hele Hürriyet’te Erdal Sağlam Bey’in dünkü (13 Nisan 2015) yazısını okuduktan sonra ödümün patladığını söylemeliyim. Bu şartlar altında şimdiki AKP ile hâlâ bir uygarlaşma ve zenginleşme ümidi var zannedenlere şaşırdığımı söylemek zorundayım.

‘Balyoz’ adlı iftira furyası hakkındaki son haberleri bazı kimseler mevcut hükümetin seçim kaybetme telaşı içinde yasadışı ilan ettiği gruplara uzatmaya çalıştığı bir zeytin dalı olarak yorumluyorlar. Böyle korkunç bir ihanetin olmadığına inanmak isterim, zira varsa, Türk milleti canından çok sevdiği ordusuna yapılacak bu yeni saldırıyı daha ne kadar kaldırabilir, emin değilim.
A.M. Celal ŞENGÖR

Bir sevindim bir üzüldüm

- ERMENİ asıllı vatandaşımız Selina Özuzun Doğan’ın CHP’den milletvekili adayı gösterilmesine sevindim ve Atatürk’ün kurduğu partiye uygun olan bir davranış olarak algıladım.
Ancak Umut Oran gibi gelecek vaat eden değerli bir insanın aday gösterilmemesine partim adına çok üzüldüm. Amaç, Sayın Oran’ın geleceğini ve dolayısıyla partinin geleceğinin önünü kesmekse, Sayın Genel Başkan’a yakıştıramayacağım bir tavır olduğunu ifade etmek istiyorum.

Yazının Devamını Oku

ÇYDD’den Unat’a Cumhuriyet Ödülü

12 Nisan 2015
ÇAĞDAŞ Yaşamı Destekleme Derneği, 2007 yılından bu yana, her yıl laiklik ilkesinin benimsendiği 10 Nisan’da “Cumhuriyet Ödülü” vermektedir.

Ödül verilecek kişiler Genel Merkez Yönetim Kurulu’nun belirlediği isimler arasından ÇYDD üye, gönüllü ve gençlerinin oylarıyla belirlenmektedir.
2015 yılı ÇYDD 9. Cumhuriyet Ödülü, ‘Cumhuriyet’in temel değerlerinin korunması, laiklik konusunda ilkeli duruşu, yaşamı ve akademik kariyeriyle örnek bir biliminsanı olarak hukuk, siyaset, sosyoloji ve iletişim bilimi alanında değerli katkılarından dolayı’ Prof. Dr. Nermin Abadan Unat’a verildi. Her yıl laiklik ilkesinin benimsendiği 10 Nisan’da verilen ödül ÇYDD üyesi, gönüllü ve gençlerin oylarıyla belirleniyor. Önceki akşam Akatlar Kültür Merkezi’nde yapılan törenin ardından dünyaca ünlü piyanist Naki Ataman’la ‘Dünya Turu’ konseri gerçekleştirildi. Cumhuriyet Ödülü’nün önceki sahipleri 2007- Muazzez İlmiye Çığ, 2008–Fazıl Say, 2009-Sabih Kanadoğlu, 2010 Dr. Rıza Türmen, 2011–Yıldız Kenter, 2012–Gülriz Sururi, Genco Erkal, 2013–Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen, 2014 Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu idi.

UNAT KİMDİR


Prof. Dr. Nermin Abadan Unat (d. 1921, Viyana); siyaset bilimcisi, çevirmen, hukukçu, sosyolog, siyaset ve iletişim bilimci... İÜ Hukuk Fakültesi’ni bitirdi; Minnesota Üniversitesi’nde lisansüstü eğitimini yaptı; 1953’te Ankara SBF’de asistan olarak göreve başladı; Siyasal Davranış Enstitüsü’nü kurdu. Yurtdışında birçok yerde çalışmalar yaptı. 1978-1980 yılları arasında CHP’den kontenjan senatörü olarak Meclis’e girdi. 1989 yılında SBF’den emekli oldu. Eğitim alanına kattığı değer ile 2012 yılında Vehbi Koç Ödülü’ne layık görüldü. Unat, Boğaziçi Üniversitesi ile İstanbul Üniversitesi’nin Kadın Araştırma Merkezi’nde ders verdi. Yurtdışındaki Türk işçiler konusunda yaptığı çalışmalar nedeniyle Almanya Devlet Başkanı’ndan liyakat nişanı alan Unat’ın Almanca, İngilizce, Fransızca kitap ve makaleleri bulunuyor.

GÜNÜN SÖZÜ

“Akıllı insan aklını kullanır. Daha akıllısı ise başkalarının da aklını kullanır.” Bernard Shaw

Yazının Devamını Oku

‘Benim adım Kemal’in sözleri!

11 Nisan 2015
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun ‘sözünün eri olduğu’ klişesi sıkça kullanılır.

İkinci genel seçime hazırlanırken, adaylarla ilgili süreçte ‘uyguladığı’ çifte standardı gözler önüne seriyor. Ne yazık ki, bu kadar adaylık sözü vermesine karşın uygulamada çoğunu gerçekleştiremediği kulislerde daha çok konuşulmaya başlandı. Bazı örnekler sıralarsak... İlk olarak akla Baykal’a, istifasından sonra giderek “kesinlikle aday olmayacağını” söylediği ancak daha sonra Önder Sav’ın ağırlığı ile genel başkan seçildiği geliyor.
-Bu seçimlerdeki verilen ‘sözlere’ Gürsel Erol ile başlamak gerekiyor. Seçildiği günden bu yana yanından ayırmadığı Gürsel Erol’a, önce “Tunceli’de önseçim yapacağız; hazırlıklarını yap” dedi. Gürsel Erol görkemli bir seçim kampanyası ile yola koyuldu. TV’lere çıktı; konuşmalarında Genel Başkan’dan önseçim sözü aldığını söyledi. Ancak daha sonra Kılıçdaroğlu, Tunceli’de önseçim değil merkez yoklaması yapılacağını açıkladı. Bunun üzerine tüm ilçe başkanları, Tunceli örgütü, Kılıçdaroğlu’nu ziyaret etti, “Biz önseçim istiyoruz” dediler. Kılıçdaroğlu da, “Tamam taleplerinizi dikkate alacağım, gelip yöre halkı ve muhtarlar ile akil adamlarla görüşeceğim” dedi. Pertek Termal Otel’de Tunceli’nin bütün köy muhtarları ve kanaat önderleri ile yaklaşık 4 saat süren bir toplantı yaptı; toplantıda vatandaşlar Tunceli’de yaşayan Tunceli halkının sorunları için iki kişinin aday gösterilmesini istedi. Kılıçdaroğlu onlara da “Kesinlikle size söz veriyorum, Tunceli’de yaşayan sorunlarını çok iyi bilen Tunceli sokaklarını aşındıran iki arkadaşınızı aday göstereceğim. Bundan herkes emin olsun ve bana güvenin” diye konuştu. Bu sözlerine karşın bir takım çevrelerle görüşme yapan Kılıçdaroğlu, adayların belirlendiği PM toplantısında Tunceli’de öğretmen olarak görev yapan Mustafa Ali Çelik ve Gürsel Erol’u aday gösterdi. Ancak aday listelerinin YSK’ya teslim edileceği 7 Nisan saat 13.00’te Mustafa Ali Çelik ismi silinerek yerine yaşamının tümü Tunceli dışında geçen Merkez Disiplin Kurulu üyesi Saniye Barut’u 1. sıra adayı gösterdi.
Saniye Barut’un, yakın dostu Mustafa Sarıgül’le kirve olduğu biliniyor. Tunceli halkının bu tepkisi karşısında Gürsel Erol, Genel Başkan’ın verdiği sözleri tutmadığını belirterek, 2. sıra adaylığından çekildi. (Dün yaptığı açıklamada da “Benim tavrım, söylediklerimin arkasında durma iradesidir” dedi. CHP’nin iktidarı için tüm partililerin canla başla çalışmalarını istedi.)

6 KİŞİ ADAYLIĞI REDDETTİ

Kılıçdaroğlu, memleketi Tunceli’de üç günden beri Hasan Gülüydar, Ferit Demir, Ali Rıza Olcay, Kemal Atmış, Bekir Gündoğan, Hıdır Arat ve ismi öğrenilmeyen üç ayrı kişiye daha teklif götürdü, ancak Saniye Barut’a olan büyük tepkiden dolayı hiçbiri bu önerileri kabul etmedi. (Dün son teklifin Kılıçdaroğlu’nun aşiretinden olan Almanya’da yaşayan işadamı Sinan Samat’a yapıldığı belirtildi.)

Yazının Devamını Oku