TÜİK verilerine göre TÜFE oranı haziranda yüzde 1.64, yıllık yüzde 71.60, ocak-haziran dönemini kapsayan 6 ayda yüzde 24.73 oranında gerçekleşti.
Beklentilerin oldukça altında çıkan haziran verisi ile SSK ve Bağ-Kur emekli, dul ve yetim aylığında temmuzda yüzde 24.73 oranında artış olacak. Oysa beklentiler artışın yüzde 25-26 aralığında gerçekleşeceği idi.
Gözler ocak ayında olduğu gibi olası refah payında. Aylık artışının refah payı ile birlikte en az yüzde 30-35’e çıkarılması, yakıcı hayat pahalılığında kaçınılmaz görünüyor. Eğer yasal düzenleme yapılmazsa taban aylığı 8 bin TL ve altında olan 4 milyona yakın emekli, dul ve yetim aylığında artış olmayacak. En çok ezilen bu kitle ocak 2025’e dek 10 bin TL aylığa talim edecek. Bunun gözden geçirilmesi gerekiyor.
Memur ve memur emekli maaşında 1 Temmuz’dan geçerli yüzde 10 oranında toplu sözleşme zammı ve enflasyon farkı ile birlikte toplam yüzde 19.31 oranında artış olacak. Onların beklentisi en az yüzde 21-22 arasında zam idi. Bu kitle de hayal kırıklığı yaşıyor. Küçük görünen 1 puanlık artış bile maaş ve aylıklarda göreceli artış sağlıyor. O nedenle TÜFE’deki 1 puanlık artış veya azalma emekçi ve emekliler için çok önemli. Bundan ötürü şaşkınlar. Memur ve memur emeklisine ocakta yüzde 6 oranında toplu sözleşme zammı verilecek.
Gözler, garibanları hoşnut etmeyen yüzde 24.73 oranındaki zammın telafisi için aylıklara refah payı eklenmesi ve 10 bin TL olan en düşük emekli aylığının yükseltilmesine yönelik olası yasal düzenlemede. Şükrü KARAMAN
GÜNÜN SÖZÜ
“Kimse, kimsenin Türklüğünü sorgulayamaz. Başarının ırkı olamaz, başarı alkışlanır.”
Lalehan YALÇIN
Uzmanlar ve doktorlar tarafından tavsiye edilen yumurta tüketimi, sağlıklı beslenmenin temel taşlarından. Anne sütü ile kıyaslanabilecek nitelikte olan yumurta, yüksek sindirilebilirlik oranına sahiptir ve vitaminler başta olmak üzere çeşitli mineralleri de önemli oranlarda barındırmaktadır. Yumurta sektörü beslenme, istihdam, ekonomiye katkı ve ülke ihracatına olumlu etkileri açısından önemli ve gelişen bir sektördür
Türkiye, yumurta üretimi konusunda dünyada iyi bir konuma sahiptir ve hem iç piyasada hem de ihracatta güzel bir performans sergilemektedir. Ülke son yıllarda hem yumurta tavuğu sayısında hem de yumurta üretiminde düzenli bir artış göstermiştir. Coğrafi konumu sayesinde Türkiye, sektörde avantajlı bir durumdadır ve pazar ülkelere yakındır. Çabuk bozulan yumurtayı kısa sürede pazara ulaştırma avantajına sahiptir. Sektör yem sanayi, kafes, suluk ve yemlik gibi araç ve gereç yapımı, aşı ve ilaç sanayi ve gıda sanayisinin gelişmesine de katkıda bulunmaktadır.
Dünyada yıllık yumurta üretimi 98 milyon ton civarında. Türkiye’nin yıllık yumurta üretim miktarı 1.3 milyon ton ve ihracatı ise 200 bin ton civarında. Ülkemizde 110 milyon adet yumurta tavuğu bulunmakta. (Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü–TEPGE)
Sektördeki en önemli sorun ise salgın hastalıkların yayılma riskidir. Biyogüvenlik önlemleri ve hijyen standartları bu açıdan çok önemlidir. Ayrıca, küresel piyasalardaki fiyat dalgalanmaları ve ticaret politikaları da sektörü etkileyen faktörler arasında yer almaktadır. Gübre konusu da ayrıca sıkıntılı bir husustur. Ülkemizde, etçi tavuk ile beraber yıllık 5.5 milyon ton civarında tavuk gübresi oluşmaktadır. Tavuk gübresi, uygun koşullarda işlenmediği takdirde çevre kirliliği ve insan sağlığı yönünden sakıncalar barındırmaktadır.
Sektörün sürdürülebilir büyümesi için modern üretim tekniklerinin benimsenmesi, ihracat pazarlarının genişletilmesi ve devlet desteklerinin artırılması kritik önem taşımaktadır. Türkiye, dünya tavuk yumurtası piyasasında söz sahibidir. Rekabet gücünü artırarak global arenada daha güçlü bir konuma gelebilmek için yenilikçi stratejiler ve etkin politikalar geliştirilmelidir. Dr. Abdullah EŞİDİR
GÜNÜN SÖZÜ
“Hükümetler aldıkları oyu kâr sayıyorlar ama bu davranışın ülke ekonomisine bedeli ağır oluyor. İnsan kaynakları darboğazı, verimsizleşen ekonominin dışına itilen kuşaklar ortaya çıkıyor.” Ümit UYSAL
MİLLETVEKİLLİĞİ MESLEK DEĞİL
Türkiye’nin tarım ve gıda ürünlerinde net ihracatçı bir ülke olduğuna işaret eden Yumaklı, tarım ve gıda ürünleri ihracatının, 2023’te bir önceki yıla göre yüzde 3.3 artışla 31 milyar dolara ulaştığını ifade etti. “Konseyler, sahadaki elimiz ayağımız” diyen Yumaklı “İklim değişikliği hayatımızın göbeğinde” sözleriyle de iklim felaketine dikkat çekti.
9 Ulusal Ürün Konseyi ilk defa bir araya geldi. Çay, pamuk, hububat, baklagil, turunçgil, kırmızı et, zeytin ve zeytinyağı, süt ve fındık konseylerinin başkanları uzmanlık alanlarına göre bakanlığın ilgilileriyle saatlerce süren toplantılar yaparak ekimde uygulamaya konulacak Tarımsal Üretimde Planlı Dönem gibi pek çok projeyi masaya yatırdılar.
Mersin Ticaret Borsası Genel Müdürü Abdullah Özdemir, konseyler toplantısının Türk tarımı için çok önemli bir gelişme olduğunu belirterek “9 ürün konseyini fahri danışman olarak görün, akıl alın. Biz sizden ekmek istemiyoruz, aş istemiyoruz. Ortak amacımız verimli sürdürülebilir tarım” diye konuştu.
YAŞADIKLARIMIZ FRAGMAN
Mersin’de sohbet ettiğim tarım yazarı Mine Ataman son kitabı ‘1. Açlık Savaşı’nı anlatırken korkmadım değil. “Dünya yok mu olacak?”, “Tarımın miadı doldu mu?” Fütürist, tarım yazarı Mine Ataman 3’üncü kitabında kimsenin sormaya cesaret edemediği soruları sormakla kalmıyor, açlık savaşlarını tartışmaya açıyor. Pakistan’da GSYİH’nın yüzde 20’si yok oldu, Afrika’da insanlar bir kilo pirinç için birbirini öldürüyor, ABD-Çin arasında tarım ticaretinde silahlar çekiliyor. ABD, Rusya kuzey denizi hakları için mücadele ediyor.
Ataman, “Yaşadıklarımız henüz fragman, savaşın çıkmasına çok az kaldı. Prospektüsüne uygun kullanmadığımız dünya ölmek üzere, insanlığın zaafları sonunu getirdi, hâlâ oyalanıyoruz” diyor.
‘Tarım ve uygarlık’ konularında yazdığı yazılar ve televizyon programlarıyla da ‘beslenme kültürünü sorgulatan’ Ataman, ‘uygarlık sandalının batacağını’ iddia ediyor.
Son kitabında gezegenin varoluşundan günümüze iklimin tarıma, tarımın uygarlığa etkilerini yazarken, insan türünün ikiyüzlülüklerini ortaya koyuyor.
Önceki sezonlarda kuraklık, don ve küllenmeden ötürü rekolte oldukça azdı. Bu sezon Karadenizli çiftçinin yüzü gülecek gibi. Geçen sezonlarda 600-650 bin ton arasında gerçekleşen rekoltenin bu sezon bu rakamların hayli üzerinde olacağı belirtiliyor. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) tespit çalışmalarının ardından tahmini rekolteyi yakında açıklayacak. Ziraat Odaları da illerde çalışma yürütüyor.
Yıllar sonra fındık bolluğundan yüzü gülen on binlerce üretici, TMO tarafından duyurulacak taban fiyatı beklemeye başladı. Ağustos ayı başında ürününü toplamaya başlayacak çiftçinin beklentisi 150-180 TL arasında. En az 150 TL olmazsa olmazları. Eğer bu tutarın altında taban fiyat açıklanırsa maliyetleri bile karşılamaz. Mazot, gübre, işçi ücretleri ve diğer girdi fiyatları geçen yıla göre yüzde 100’ü aşan oranda arttı.
Geçen yıl Giresun kalite fındığın taban fiyatı 84 TL, levant kalite fındığın fiyatı 82.50 TL, sivri kalite fındığın fiyatı 80 TL olarak saptanmıştı. Bu yıl girdi maliyetlerinde yüzde 100 oranında artış dikkate alındığında üreticinin en az 150 TL beklentisi son derece doğal. Bu tutarın altında saptanan fiyat üreticiyi oldukça üzer, soğuk duş etkisi yaratır.
GÖZLER TMO’NUN ALIM FİYATINDA
Karadenizli fındıkçı yıllardır beklediğini alamıyor. Ya don ve küllenmeden ötürü rekolte düşük oluyor, ya beklediği taban fiyat verilmiyor. Talebi karşılanmayan çiftçi fındığı erkenden serbest piyasada tüccara düşük fiyatla satıyor. Üretici yitiriyor, serbest piyasada at koşturan tüccarlar ve uluslararası tekel firma kazanıyor.
Rekabet Kurulu tarafından geçen yıl uluslararası firmaya piyasada tekel oluşturduğu gerekçesiyle hayli ağır para cezası verilmişti.
Bakalım aynı tavrını bu yıl da sürdürecek mi bu çok bilinen tekel firma.
Fındık hasadına bir ay var. Üretici bahçeye girmek için hazırlıklarını yürütürken, bir yandan
Büyük bir üzüntüyle söylüyorum yangınlar kimi bölgelerde ihmaller sebebiyle kimi bölgelerde ise bilinçli şekilde çıkarılıyor.
Ülkemizin akciğerleri, rant uğruna talan ediliyor. Yangın sonrası bölgeye oteller dikiliyor sizce tesadüf müdür bu?
Gelecek Partisi Çevre Komisyonu üyesi Doğan Demir, TBMM’deki konuşmasında “Türkiye’deki orman yangınlarının neden olduğu yıkım ve bu felaketlerle başa çıkmak zorundayız. Her çıkan yangının bir kaza eseri olmadığının herkes farkında artık” diyor.
Ağaç deyince aklına gölgeden başka bir şey gelmeyenler bu sorunla mücadele edebilirler mi?
KATİLLER VE CANİLER
“Katı ve caydırıcı cezaların uygulanması kaçınılmazdır. Bir insanın canına kıyan ne kadar katilse bir ormanı yakan, buna teşvik eden de o kadar katil ve canidir” diyor Doğan Demir, şunları ekliyor:
“Akdeniz iklim kuşağında yer alan bir ülke olarak, özellikle yaz aylarında kuraklık ve yüksek sıcaklıklar nedeniyle orman yangınlarına karşı savunmasız durumdayız. Son yıllarda artan küresel ısınma ve iklim değişikliği, bu yangınların sıklığını ve şiddetini daha da artırmıştır. 2021 yılında yaşadığımız büyük orman yangınları, bu gerçeği acı bir şekilde gözler önüne sermiştir. Antalya ve Muğla başta olmak üzere birçok ilimizde çıkan yangınlar, binlerce hektar ormanlık alanı yok etmiş, binlerce insanımızı evsiz bırakmış ve tarım arazilerine büyük zarar vermiştir. İnsan kaynaklı yangınlar, önlenebilir oldukları için büyük bir üzüntü ve öfke kaynağıdır. Bu noktada toplumsal bilinçlendirme ve eğitimin önemi büyüktür. Orman yangınlarının önlenmesi için herkesin üzerine düşen sorumluluğu bilmesi ve bu bilinçle hareket etmesi gerekmektedir. Bugün bu bilince varmazsak yarın hepimiz nefessiz kalırız. Unutmayalım!”
GÜNÜN SÖZÜ
Düşük yağ oranı ve yüksek protein içeriği ile aynı zamanda sağlıklı ve ucuz. Tavuk eti ile yapılan çeşitli yemekler, sofralarımıza yıllardan beri lezzet katmakta. Tavuk suyu çorbalar, ızgaralar ve fırında tavuk yemekleri hem doyurucu hem de besleyici. Aynı zamanda bağışıklık sistemini güçlendiren vitamin ve mineraller de içermekte. Türk mutfağında tavuk etinin yeri yadsınamaz. İyi ki tavuk eti var!
Ülke ekonomisine büyük katkılar sağlayan tavuk eti üretim sektörü, Türkiye için adeta vazgeçilmez bir sektör konumunda. Tavuk eti; ekonomik ve besleyici değerleri ile sadece Türkiye için değil, dünya ölçeğinde de büyük bir öneme sahiptir. Dengeli ve yeterli beslenmede önemli yer tuttuğu gibi aynı zamanda da diğer etlere kıyasla ekonomiktir. Özellikle dar gelirli-fakir aileler için kaliteli ve ucuz bir protein kaynağıdır. Tavuk eti, yetersiz beslenme problemlerinin önlenmesine önemli katkılar sağlayan bir ürün. Ülkemizde tavuk eti tüketimi kişi başına 21 kg düzeylerinde olup, bu rakam gelişmiş ülkelere kıyasla düşüktür.
Türkiye, tavuk eti üretiminde dünyada 10’uncu sırada yer almaktadır ve sektör yılda 2.3 milyon ton üretim yapmaktadır. 97 farklı ülkeye ihracat yapılmakta olup, dünya dış ticaretinde ise 7. sırada yer almaktayız. Sektör, yılda 700 bin ton ihracat gerçekleştirmektedir. (Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği, BESD-BİR). Ancak, karşılaşılan bazı zorluklar da yok değil. Özellikle yem hammaddesi temininde dışa olan bağımlılık ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar, maliyetleri önemli ölçüde artırmakta ve üreticileri zor durumda bırakmaktadır. Yem maliyetleri, toplam maliyetlerin yüzde 70’ini oluşturmakta ve kârlılığı olumsuz etkilemektedir. Bu soruna en basit çözüm ise, yerli yem üretim miktarlarının artırılmasıdır. Özellikle soya üretimi, sektör açısından oldukça stratejik bir hammaddedir. Sektörde, ihracat odaklı bir üretim anlayışı benimsenmeli ve mevcut pazarları geliştirmenin yanı sıra, yeni pazar olanakları da araştırılmalıdır. Dr. Abdullah EŞİDİR
AYTMATOV’DAN BİR SÖZ
“Demiri nasıl tavında dövmek gerekiyorsa, çekiç darbelerini nasıl soğutmadan indirmek gerekiyorsa, her kelimeyi de öyle tam zamanında söylemek gerekiyordu. O anı geçirince söz soğuyor, katılaşıyor, insanın yüreğine taş gibi oturuyor ve bu ağırlığı kaldırıp atmak hiç de kolay olmuyordu.”
(Cengiz Aytmatov’un Toprak Ana Öykü Kitabından)
BİLİYOR MUSUNUZ?
TRAKYA İÇİN SORULAR
ADALAR’DA evvelden faytonlar ve eşekler vardı. Önce eşeklerin varlığına son verilip, bisikletler bu boşluğu doldurarak hizmet vermeye başladı. Daha sonra faytonlara itiraz edildi. Atların kötü koşullarda yaşam sürdüğünü ve barınaklarda olumsuz koşullarda bulunduğunu söylediler. Faytonların hizmet vermesi sonlandırıldı. Bunların yerine elektrikli araçların sayıları patladı. Sahillere bisiklet, eşya taşıyan el arabaları ve diğer araçlar ancak polisten müsaade alınarak girerlerdi.
Şimdi ise bu araçlar her yerde kontrolsüz dolaşmakta. Hafta sonları kontrolsüz artan nüfusa hizmet etme adına bisiklet, pilli araçlar ve şimdi ise belediyenin pilli taksi ve bilhassa elektrikli minibüsleri, ana yolları kaplamakta. Adalar’da yaya kaldırım genelde kifayetsiz olduğundan, insanlar yollarda yürürler. Bu minibüsler bu yollara yakışmamakta ve hareket halinde insanların arasında ciddi tehlike yarattığından Adalar’ın nostaljik yapısını bozduğuna inanmaktayım.
Adalar’ın da araçlar gibi misafir kabul etme kapasitesi olması gerekir, her vapur bileti alanın bu adaya girmemesi gerekir, siz belediye başkanları ‘İstiap Haddi’ üzerinde insanın, bu adalara taşınmaması gerekir diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına! Metin ATAMER
GÜNÜN SÖZÜ
‘İTE TAPAR’ NE DEMEK!
Ben, eşim ve küçük kızımın Schengen vizeleri vardı. Ancak büyük kızımızın vizesi olmadığı için yaklaşık bir ay önce bilet aldığımız feribot şirketine evrakları yolladık. İyi ki de öyle yapmışız. Birçok adanın günlük limiti belli. Vize sınırlaması nedeniyle gidemeyen çok Türk vardı.
Normalde feribot kalkmadan bir saat önce Ayvalık’taki feribot iskelesinde olmak gerekiyor. Ancak etrafın kalabalıklığı nedeniyle 2 saat önce gitmiştik. Aracı park ettikten sonra sıraya geçtik. Burada hem Türk gümrüğü hem de Yunan gümrüğü ortak çalışıyor. Kapılar sadece bir saat kala açılıyor.
Belki de iki tarafın da elinde fazla polis-gümrük memuru yok. Bu nedenle aynı anda iki feribot kaldırılıyor. Keşke aralarında yarım saat fark olsa, kapılarda daha az beklenebilse. Güneş altında beklemek yaz günleri çileli.
Öğrenci 20, normal kapı vizesi 60 Euro.
Yedi gün geçerli vize Midilli’nin yanı sıra Rodos, Sakız, Kos, Meis, Sisam, Simi, Kalimnos, Leros ve Patmos adaları için uygulanıyor.
FERİBOTLAR ÇIKARMA GEMİLERİ GİBİ
Feribotumuz yaklaşık 20 dakika geç de olsa kalktı. Yolculuk 1.5 saat sürüyor. İki feribot adeta çıkarma gemisi gibi birlikte Midilli’ye ulaştı. İnişte ise geçen yıl gittiğimiz Sakız Adası’na göre Midilli daha organizeydi. Polis memurları yönlendirmeleri yaptı. 25 dakika süren işlemler sonrasında artık aracımızı alabilir duruma geldik.
Ancak kapı vizesi işlemi uzun sürüyor. Parmak izi alınması, hazırlanmış vize evrakının pasaporta yapıştırılması gibi işlemler 1.5 saate uzayabiliyor. Bekleme en azından gölgelik altında gerçekleşmesi, çalışan vantilatörler yoğun yaz için geçici olsa da çözüm sunuyor.