Merak ve ilgi ile okuyoruz. Haberler değil günlük, saat başı değişiyor. Uzman görüşleri her yerde... Bu salgın dolayısıyla biz de bir başka konuya dikkat çekmek istiyoruz. Kısa vadede geleceğe yönelik bir konu: Ulusal ilaç sanayisi... Yaşadığımız salgının şimdilik bir aşısı veya ilacı bulunmasa da Batı basını da bir süredir bu konuya dikkat çekiyor. Devletin bu alana müdahale etmesi isteniyor. Düşük maliyet açısından üretimin Çin ve Hindistan’a aktarılmasının mahzurları tartışmaya açıldı. İlaç sanayisi halk sağlığının korunması açısından stratejik olarak büyük öneme haiz...
Her yönüyle yerli üretime sahip olmak bırakın istihdam, katma değer vesaire faydaları bir yana, olası bir ambargo, harp veya şimdi yaşadığımız pandemik hastalık gibi olağan dışı durumlarda daha da büyük öneme haiz... 2023 yılında dünyanın en büyük 10’uncu ilaç tüketim pazarı olacağı tahmin edilen ülkemizde ilaç ihtiyacının maalesef büyük bir kısmının ithalatla karşılanması hem düşündürücü hem de bu konunun ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
KİŞİ BAŞI 28 KUTU İLAÇ
Türkiye’de 2018 yılında 2.3 milyar kutu ilaç satılmış. İlaç sektörünün cirosu 2018 yılında 30.9 milyar liraya ulaşmış. Kişi başına 28 kutu ilaç alınmış. 2023 yılında 2.4 milyar, 2040’ta ise 2.8 milyar kutu ilaç satılması bekleniyor. Yaşlanan nüfus göz önüne alındığında ilaç kullanımının daha da artacağı öngörülüyor. Dünya ilaç pazarının büyüklüğü ise 1.1 trilyon dolar civarında. ABD, Çin, Japonya, Almanya ve Fransa en büyük beş pazar... Türkiye ise 16. sırada yer alıyor ve 25 binden fazla eczane var.
Bilgi, teknoloji ve sermaye birikimi yetersizliği nedeniyle ülkemizde ilaç sektörü hep yabancı sermaye ve hammaddeye bağımlı olmuş. Dünyanın en büyük 10 ilaç firması Türkiye’de aktif. Yerli ilaç şirketi sayısı 364, yabancı firma sayısı ise 118. Yerli üretici firmalar da yeni bir ilaç geliştirmekten daha çok, mevcut ilaçların eşdeğerlerinin üretilmesine odaklanmış durumda. Kullanılan hammaddenin yüzde 80’i de ithal ediliyor. Sektörün dış ticaret açığı yüksek seviyelerde. İlaç sanayisi diğer sektörlerden farklı. Sağlığımız söz konusu olunca ilaç kullanımını reddetme gibi bir lüksümüz yok!
İlaç sektörünün küresel önemi, her geçen gün biraz daha artıyor. Doğum öncesinden başlayıp tüm yaşam boyunca ilaç, insanın yaşamında önemli bir yer tutuyor. Bu yüzden ARGE’ye daha ağırlık veren bir ilaç sektörüne ihtiyaç var. Bu sektörde dışa bağımlılığı asgari seviyeye indirmenin, hatta sıfırlamanın yolunu aramak şart. Nasıl ki insansız hava araçlarında Türkiye’nin üstünlüğünü birinci sıraya yerleştiren makine mühendisi dostumuz Özdemir Bayraktar, oğulları Haluk, Selçuk ve Ahmet aracılığıyla çığır açtıysak, ilaç sektöründe de yeni Özdemirlere ihtiyacımız var... Bu kaçınılmaz...
HIFZISSIHHA’NIN DEĞERİ ANLAŞILDI MI?
ATATÜRK
Ergül bu konudaki tespit ve görüşlerini şöyle özetliyor:
*Türkiye’nin en önemli ve acil çözülmesi gereken sorunu Kürt sorunudur, Kürt hareketinin demokratik hale gelmesidir.
*Silahların susması ve barış içinde birlikte yaşanabilmesi için AK Parti hükümetince 2014 yılında uygulamaya konulan ‘Demokratik Açılım’ projeleri amacı doğru ama yöntemi yanlış olduğu için akamete uğramış, amaca ulaşılamamıştır.
TÜRKİYE İÇİN YAŞAMSAL ÖNEM
*2019 yerel seçimlerinde batıdakiler dahil büyük şehirlerde seçim sonuçlarını belirleyici en önemli faktörlerden biriside Kürt kökenli seçmenlerin oylarıdır.
*Kürt seçmenlerin 2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin sonuçlarını da aynı şekilde etkileyeceği açıktır.
*Bunca acı ve deneyimi ve de emperyalist devletlerin Ortadoğu coğrafyasında ‘böl ve yönet’ politikalarının yol açtığı sıcak çatışma ve yıkımları yaşadıktan sonra, barış içinde birlikte yaşamanın koşullarının sağlanması Türkiye için yaşamsal önemdedir.
*AKP, Kürt sorununun çözümü konusunda destekçisi MHP’nin de etkisiyle
“İl kongresinden rahatsız olan ne kadar çok CHP’li siyasetçi varmış” demek gerekiyor. Kurultayda bunun etkileri ortaya çıkacak. Önceki akşam Yeşilyurt Polat Renaissence otelinde İstanbul il başkanlığı ve büyük kurultay değerlendirme toplantısı yapıldı. Toplantıya 29 ilçe, 7 belediye başkanı katıldı. Bakırköy Belediye Başkanı Dr. Bülent Kerimoğlu’nun davetine Ali Kılıç (Maltepe), Battal İlgezdi (Ataşehir), Erdem Gül (Adalar), Turan Hançerli (Avcılar), Ali Rıza Akpolat (Beşiktaş), Kemal Deniz Bozkurt (Esenyurt) katıldılar. Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı yoktu.
39 ilçe başkanından Kadıköy, Beylikdüzü, Küçükçekmece, Sarıyer, Beykoz, Şişli ve Üsküdar katılmadılar; Kartal, Büyükçekmece ve Sultanbeyli ‘mazeret’ bildirdiler.
Katılmayan isimlerin Oğuz Kaan Salıcı’nın başını çektiği ‘10 Aralık Hareketi’ne yakın isimler olduğu dikkat çekiyor.
Ev sahibi olarak bir konuşma yapan Dr. Kerimoğlu, bu toplantının yapılacağını duyan ve rahatsız olan il başkanı Dr. Canan Kaftancıoğlu’nun telefon ettiğini, “Büyük kurultay öncesi il başkanının bilgisi olmadan böyle bir toplantının yapılmasını doğru bulmuyorum” dediğini ve kızdığını söylüyor.
Kerimoğlu buna gerekçe olarak “Biz büyük bir aileyiz. Bu tür toplantılar bizim daha çok kenetlenmemize sebep oluyor, partimizi nasıl büyütürüz, bunu sağlamaya çalışıyoruz” diyor.
Bize gelen bilgiler bu yönde... Bu gelişmeler karşısında Kaftancıoğlu bugün kurultay delegelerini toplamaya karar veriyor.
Anlaşılıyor ki, 28-29 Mart tarihindeki kurultay öncesinde, ‘kazan’ın ilk ateşi İstanbul’dan yakılıyor.
Bakırköy’deki toplantıda en çok eleştirilen isim
Tahir Çalgüner, Ankara asliye hukuk mahkemesinde, FETÖ zanlısı M.Ş.’nin açtığı hakaret davasında 1. derece mahkemenin kendisini 10 bin lira tazminata hükmettiğini söyledi.
“Şikâyet hakkının Anayasal bir hak ve hukukun temel evrensel kuralı olduğunu ve bu konuda Yargıtay’ın içtihat kararlarını bilmeyen hâkimlerin olduğunu düşünmek bile istemiyorum. FETÖ’cülerin yargılanacağı yetkili adli makam, savcılıklar ve adli ceza yargısıdır. Bir kimseyi FETÖ kapsamında şikâyet etmek hakaret değil ancak ve ancak bir ‘suçlama’ kapsamında değerlendirilebilir” diyerek, yargı tarafından ivedilikle gereği yapılacak bir konu olduğuna vurgu yaptı.
FETÖ zanlıları ‘asliye hukuk mahkemelerini’ kapı mı yaptı mı, diye soralım.
İBB’NİN PAZARTESİ TARTIŞMASI
EKREM İmamoğlu, İBB Başkanı seçildikten sonra her ayın ikinci pazartesi günü toplanan İBB Meclisi’nin tüm oturumlarını kendisi yönetti; hatta ilk aylarda her iki günde de Ekrem İmamoğlu kürsüye çıktı. Sonra tek gün yönetmeye başladı. Göksel Gümüşdağ ve diğer meclis başkanvekili Ömer Faruk Kalaycı ise pazartesiden sonraki günde İBB meclisini yönettiler; ta ki 09.03.2020 gününe kadar.
Konu tartışılınca İmamoğlu’nun basın danışmanı Murat Ongun’un bir gazeteciye yaptığı açıklama dikkatimizi çekti. Ortadaki çelişkiyi nasıl değerlendirmek gerekiyor? Aslında meclis tutanakları en iyi tanıktır. Kaldı ki İBB CHP Grup Başkanvekili Doğan Subaşı, Ekrem İmamoğlu’nun çıkan tartışmalar üzerine artık meclisi yönetmek istemediğini yakınlarına söyledi. Böyle bir kararın alınmasında İmamoğlu’nun AKP’li meclis üyesi Mehmet Akif Aşıkkutlu’ya küfür etmesine dönük eleştirilerin etkin olduğu da biliniyor. AKP’li Kutlu, İmamoğlu’na 3 kuruşluk tazminat davası açacağını açıklamıştı. Yaklaşık 1.5 ay oldu, dava açılmadı. Kulağımıza bazı AKP’yi üst düzey yöneticilerin dava açılmaması için araya girdiği konuşuluyor.
NEZLE Mİ OLMUŞ!
Bu konuyu gündeme taşıdığımızda
Avrupa Birliği sağlık politikaları çerçevesinde hasta savunuculuğu yapan bir sivil toplum kuruluşuyuz. Hasta odaklı proje ve etkinliklerle 10. yılımızı doldurduk. Uluslararası tüm güncel kanser bilgi ve çalışmalarına katılarak deneyimimizi ülkemize aktardık. Kanser tüm dünyada artan bir halk sağlığı sorunudur. Gündemi işgal eden koronavirüs de bağışıklık sistemi düşük bünyeye hücum ediyor. Bağışıklık sistemini güçlü tutmak, beslenme sistemi ve gıda güvenliği ile yakından ilgilidir.
Biz dernek olarak, çocukluk döneminden başlayarak beslenmenin önemine inanıyoruz.
Kanserden korunmanın yollarını öğrenmek, erken dönemde başlar. Bunu topluma anlatmamız şart.
Gerek kamu kurumlarıyla, gerek destekleyecek tüm kurumlarla kamuoyu oluşturmak çok önemli. Çağrımız: “Toplumun sağlığı bireyin sağlığıdır.”
GÜNÜN SÖZÜ
“ALİ Babacan AKP ile ittifak yapıyor olmasın. Aslında Babacan çok konuşuyor, hiçbir şey söylemiyor.”
(Sosyal medyadan)
TÜRK EDEBİYAT VAKFI’NIN ESERLERİ ‘MİLLET KÜTÜPHANESİ’NE BAĞIŞLANDI
Ekrem İmamoğlu nedense kürsüde yoktu. Bu haziran seçimlerinden sonra ilk kez oluyor. Başta İmamoğlu, her ay iki gün toplanan meclisi kendisi yönetiyordu, daha sonra sadece meclisin ilk açılış günü olan pazartesi günleri kürsüye çıkmaya başladı. Ancak dokuz ay sonra ilk defa dün meclisi yönetmedi.
İmamoğlu’nun, yakın arkadaşlarına bundan sonra ‘tartışmalardan uzak durmak’ amacıyla meclisi yönetmeyeceğini söylediği öğrenildi.
Dolayısıyla, AKP üstünlüğündeki meclis iradesinden sonra kürsü üstünlüğü de CHP’den gitmiş oldu. Divan kâtipleri dahil bir tek CHP’li üye de kalmadı İBB divanında... Bu durum CHP grubunda büyük rahatsızlık yarattı ve ilginç bir yorum yapıldı:
Bugün (dün) CHP’li bazı meclis üyeleri, TBMM’deki tartışmaların benzerinin İBB Meclisi’nde de olacağını bekliyordu. İmamoğlu, Genel Başkan ve CHP’yi savunması gerekecek birkaç söz etmek zorunda kalacaktı. Nitekim beklenenler oldu. Esenler Belediye Başkanı ve AKP Grup Başkanvekili Tevfik Göksu bu konuyu gündeme getirerek, uzun konuşmasında, “CHP TBMM Grup Başkanvekili Engin Özkoç’un Cumhurbaşkanı’na söylediği, tam da kendisini tarif ettiği kelimeleri bu meclisten kendisine iade ediyorum, seviyesiz adam” dedi. CHP İBB Grup Başkanvekili Doğan Subaşı ise karşıt konuşmasında “Genel başkanınız kızınca ağzına geleni söylüyor, Engin Özkoç da kendisine bu sözleri iade etti” dedi sadece... Meclisten bizi arayan bir partili, “Oldu mu ya!” diye sorduktan sonra, “Başkanının kürsüyü ‘terk’i CHP’ye yakışmadı. Böyle bir çıkışı bekliyordu ki kürsüye çıkmadı. CHP Grup Başkanvekili’ne yapılan hakaretin cevabı bu mu olmaydı? Parti, genel merkez ve Kılıçdaroğlu savunulamadı. Şimdi İmamoğlu’nun neden ‘kürsü’den uzak durduğunu anladınız mı? İmamoğlu kürsüde olsaydı, CHP’nin eli bu kadar zayıf kalmayacaktı” diye konuştu.
İMAMOĞLU’NA VAKIF YARDIMLARI SORUSU
İMAMOĞLU, seçildiğinde AKP’ye yakın vakıf ve derneklere verilen yardımı ‘inanılmaz’ rakamlar olarak belirtmesi kamuoyunda büyük yankı uyandırmıştı. Aralarında Ensar Vakfı, TÜRGEV, Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı, Hoca Ahmet Yesevi Vakfı, İlim Yayma Vakfı, TÜGVA gibi çok sayıda vakıf ve derneklere aktarılan kaynağın 357 milyon olduğunu açıklayarak ilgili protokollerin feshedildiğini duyurmuştu.
CHP İBB Meclis grubu, bu yardımların kesilmesi için davalar açmıştı. Ne yazık ki CHP bu davalardan çoğunu kazanamadı. Bazı davalar da hâlâ sürüyor.
İmamoğlu,
Feray evimizin tek kızı, hayat dolu, gencecik, pırıl pırıl, okulda ve çevresinde sevilen, hümanist bir kızdı. Hayalleri olan kızımızı maalesef eli kanlı bir katil öldürdü, hem de devletin silahı ile. Suçsuz, savunmasız, masum bir kızı öldürmek bu kadar kolay mı?
Feray kara toprakta, katil sokakta, bunun neresi adalet?
Cinayetle ilgili Mersin 5. Ağır Ceza Mahkemesi kasten öldürmekten dava açtı, sonradan bilinçli taksire soktu.
Cinayetin delilleri bilinçli şekilde yok edilmiş, karartılmış ve katilin meslektaşları da birçok delili görmezden gelmiş hatta eksik toplamıştı. Eksik delil ve soruşturmayla yapılan bu yargılama katili kurtarmaya yönelikti ve sonuçta da öyle oldu. İtirazlarımız sonucu İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan gelen “Uzaktan atışla öldürüldü” tespiti, yani raporu bile o mahkemenin kararını değiştiremedi. Bu nasıl bir yargılama Allah aşkına...
Mahkeme yargılama sırasında ne yok edilen, ne de eksik toplanan, karartılan delilleri, katilin çelişkili ve yalan ifadelerini sorgulamadı. Dosyadaki eksiklerin giderilmesini talep etmedi.
En önemlisi de “Niçin öldürdün, suçu neydi?” diye tek bir soru bile sormadılar.
Katile verilen ödül gibi ceza vicdanlarımızı sızlattı.
Gencecik kızımızın kanı, hukuk eliyle yerde bırakıldı.
Yemekte bulunan tüm grup başkanvekilleri sosyal medya hesaplarından toplantıyı duyurdular, ancak Esenler Belediye Başkanı ve İBB Meclisi AKP Grup Başkanvekili Tevfik Göksu bir paylaşımda bulunmadı. Zaten toplantıya katılması AKP çevresinde rahatsızlık yarattı. AKP’li meclis üyelerinin “Biz mecliste bu kadar mücadele ediyoruz, sonra yemekler yeniyor, haberimiz yok” serzenişi de dikkat çekti.
Masada en önemli konulardan biri İstanbul’un kentsel dönüşüm sorunuydu. Nasıl kararlar çıktı, onu ne meclis üyeleri biliyor, ne de partilerin grup yönetimleri... İmar durumu da önemli. Örneğin bizim merak ettiğimiz şey, her ay kaç dosya geçecek diye ‘pazarlık’ oldu mu?
Dört parti üzerinde bu ‘uzlaşma’, İBB Meclisi’nde ‘kayıkçı’ dövüşünü sonlandırır mı?
Nisan ayında İBB’de grup yönetimleri ve ihtisas komisyon seçimleri yapılacak. CHP İstanbul İl Başkanı ve Grup Başkanı Canan Kaftancıoğlu, yakın çevresine seçim yapılmaması yönünde irade koyacağını söylüyor. 2019’da olduğu gibi listeler Ekrem İmamoğlu ve Canan Kaftancıoğlu tarafından belirlenecek ve grupta usulen oylanacak tabii ki...
Nasıl olsa il başkanlığı seçimde tek aday olarak yapıldı, CHP’de yeni yöntem bu.
Ancak CHP’li bazı İBB meclis üyeleri bu yöntemden rahatsız. Grupta sorun çıkabilir mi, bekleyip göreceğiz...
YUNANİSTAN’DA DURUM NE?
‘GAZETE Karınca’