Paylaş
ABD Suriye'yi neden vurdu? Bu sorunun tek bir yanıtı var: Suriye rejiminin İdlib'de kimyasal silah kullandığı yolunda yayılan raporlar ABD'nin böyle bir tepki vermesine yol açtı. Daha önce benzer bir durumla karşılaşıldığında Obama yönetimi aynı tepkiyi göstermemişti. Trump'ın bu defa farklı tepki vermesi yeni ABD yönetiminin bazı konulardaki bakış açısının farklılığını da ortaya koyuyor.
Her şeyden önce, Trump ABD'nin "kırmızı çizgi" olarak belirlediği politikalara ters düşülmesi halinde kararlı, çabuk ve ABD'yi uluslararası alanda yeniden güçlü gösteren bir anlayış içinde olacağını gösterdi. Kimyasal silah kullanılması bu kırmızı çizgilerden biriydi.
Trump ABD kamuoyu tarafından da destek gören bu davranış ile gerek iç gerek dış politika açısından dediğini yapan bir başkan olacağının da altını çizmiş oldu. Göreve geldiğinden bu yana geçen ilk yüz günün sonunda Trump'ın kararları içinde en az tartışılan da Suriye'nin vurulması oldu.
Dış politika açısından mesaj birden fazla ülkeye veriliyor. Her şeyden önce, Suriye rejimine kimyasal silah kullanımının asla müsamaha gösterilmeyecek bir davranış olacağı net olarak anlatılıyor. Ayrıca, benzer davranışların devamı halinde misillemenin de devam edeceğinin işareti güçlü şekilde veriliyor.
İkinci olarak, Obama dönemindeki yumuşak güç yaklaşımlı uygulamalar sonucu Rusya'nın uluslararası planda bazı kazanımlar elde ettiği görüşünü ileri sürenlere, ABD'nin şartlar gerektirdiğinde Rusya'nın kolladığı Esad rejimine dahi darbe vurabileceği mesajı veriliyor. Üstelik bu mesajın iç politikada Rusya ile ABD yönetimi arasında "alışılmadık yakın ilişkiler" kurulduğu söylentilerinin yaygınlaştığı ve bunun Trump yönetimini zorlamaya başladığı bir dönemde gelmesi önemli.
Üçüncü mesaj ise, Suudi Arabistan'ın ve İsrail'in ABD'yi adeta ayakta alkışlamasından da anlaşılacağı üzere, İran'a veriliyor. Trump'ın İran'la olan nükleer anlaşmayı sorgulayan yaklaşımı hatırlandığında, yeni ABD yönetiminin kararlılığının ve sözünü tutan yaklaşımının Suudi Arabistan ve İsrail açısından İran'a karşı da sürdürülebileceği ümidi ve beklentisi Suriye'ye yapılan darbede ifadesini buluyor.
Bütün bunlara rağmen, ABD'nin Suriye politikasında genel hatları itibariyle köklü bir değişiklik bekleyenler Trump'ın önceliğinin hala IŞİD'le savaş olduğunu unutmamalı. ABD yönetimi, şartlar gerektirirse, Suriye rejimini yine bu tür hava saldırılarıyla uyarabilir. Ancak ABD'nin IŞİD yerine artık Esad rejimini hedeflediği sonucunu çıkarmak bu safhada yanıltıcı olur. Suriye ve Irak'ta süren IŞİD'e yönelik operasyonlar bitmedikçe de böyle bir değişikliğin olması beklenmiyor.
Konuya bir de Esad ve Rusya açısından bakalım. Esad, sahada üstünlüğü elde ettiği ve muhalefetin iyice zayıfladığı bir sırada artık yavaş yavaş İdlib'e yönelmeye hazırlanıyor. Suriye rejimi böyle bir saldırıya önce terör havası estirerek başlıyor. Kimyasal silahlar, şayet kullanıldıysa, bu terör havasının oluşmasında ve yılgınlık yaratılmasında psikolojik açıdan çok etkili oluyor. Esad Trump'ın da Obama gibi tepki vermeyeceği varsayımıyla hareket ettiyse, bundan sonra farklı bir ABD yönetimiyle karşı karşıya olduğunu artık anlamış olmalı.
Rusya ise, her ne kadar ABD tarafından Al-Şayrat'ın bombalanacağı kendilerine önceden bildirildiyse de, ABD'nin davranışını dengeleri bozucu ve Rusya ile ABD arasında IŞİD'e karşı verilen mücadeleyi zayıflatıcı bir gelişme olarak gördüğünü vurguluyor. Ancak Rusya için asıl sıkıntı Suriye'deki konumunun Obama döneminde olduğu kadar rahat olmayacağını anlamış olmasından kaynaklanıyor.
Rusya Suriye hava sahasında sürdürülen operasyonlarda çok önemli olan ABD ile arasındaki hava güvenliği mutabakatını durdurdu. Bu durum her an beklenmedik bir kaza ve yersiz bir tırmanmaya yol açabilir. Dolayısıyla, tehlike büyük. Yarın Moskova'ya gidecek olan ABD Dışişleri Bakanı Tillerson'ın programında daha önce mevcut olan Putin ile görüşmenin son anda programdan çıkarıldığı yolundaki haberlere bakılırsa, Rusya ABD'nin davranışından duyduğu hoşnutsuzluğu kolay unutmayacak gibi görünüyor.
ABD'nin Suriye'yi vurması, son zamanlarda Suriye'de çeşitli nedenlerle zayıflamaya başlayan Rusya-İran ortaklığının da yeniden güçlenmesine yol açtı. ABD şimdi Rusya-İran-Suriye-Hizbullah birlikteliğinin yeniden pekişmesine de fırsat vermiş oldu. Bu durum Suriye muhalefetinin işini daha da zorlaştırıyor. Halep'te yaşanan insani dramı hatırlatacak sahnelerin yakında İdlib'de de görülebileceğine şimdiden hazır olmak gerekiyor. Böyle bir gelişme olursa ABD'nin nasıl bir tepki vereceği ise ayrı bir merak konusu.
Suriye'de öncelikli tehdidin IŞİD olduğu yolunda zor da olsa varılmış bir mutabakat var. Bu konudaki anlayış birliğinin yıpranmasına, ABD rejime ait bir havaalanını vurdu diye ABD'nin önceliklerinin değiştiği izlenimine kapılarak bu mutabakatın bozulmasına yönelik her türlü söylemden uzak durmak gerekiyor. Türkiye'ye diplomasi ve barışçı çözüm yolunda çaba göstermesi için her zamankinden daha büyük bir görev düşüyor.
Paylaş